yağmurlu hava, kahve, kitap üçlüsüdür. kendimle baş başa kalıp, o en sevdiğim kahve kokulu kafeye gidip, elime kitabımı alıp, sıcacık sade bir kahve söyleyeceğim, yanında da çikolata. ahşap o kafenin her yeri, pencereleri de boydan boya , sevimli sevimli perdeleri var, küçük sandalyeleri. perdeyi aralayarak, hey sana sesleniyorum diye camı tıklayan yağmur damlalarına bakıyorum. içerisi sıcacık, dışarısı biraz serin, kahveden yudumluyorum, içim ısınıyor. bayılıyorum yağmurlu havada kahve içip, kitap okumaya. harika bir olay. bu sakin keyifti, bir de adrenalin ile keyif almak var ki o da hız. yollar bomboş olacak, inişli çıkışlı, virajlı. yükleneceksin gaza, takım arkadaşlarınla bir yere gidiyorsan ne ala şovlar yapılır o hızda, o yollarda. insanların karakterlerini çözmeye çalışmak bana ayrı keyif veriyor şu sıralar. yeni çevre edinip durmamdan ileri gelen bir durum, karakterler bu kez zorlu, beden dili de yeterli olmuyor bazı bazı.
yazarların yapmaktan keyif aldıkları şeydir.
örneğin, yüzümü yıkadıktan sonra bıyığımda kalan su sızıntısını içmek gibi. aynı zamanda beni korkutan şeydir; ileride bardak kullanmaktan vazgeçecek olmaktan.