ilk zamanlar her durakta akbil basma gişesi yoktu metrobüse binince okutuyordun kartını ama ben belki söför çakmaz köfteyi dedim dememe kalmadı çaktı, adam biliyor haliyle hangi durakta var hangisinde yok.
daha önceden tecrübesi bulunan bir arkadaşımla yaşadığım maceraydı.
tabi ne kadar bir maceraysa.
o gün ilk defa metrobüse binecektim ve biraz heyecanlıydım.
arkadaşım ise kendinden emin ve bana sadece; "beni takip et" dedi.
sanki o anda benim babam ve bende onun çocuğu arkalı önlü karıncalar gibi hareket eden insanların arasından sıyrıla sıyrıla gidiyorduk. Bir kaç metreden sonra metrobüsün yanaşacağı bölümde beklemeye başladık arkamızda hınca hınç insan dolu , ve bana ;
" şimdi bus gelecek ve kapılarından bir tanesi tam önümüzde açılacak biz de, hemen içeriye dalıp boş koltuklardan birine oturacağız" dedi.
ister inanın ister inanmayın gerçektende öyle oldu. metrobüs yanaşınca kapı tam önümüzde durdu ve biz de kıvrak hareketlerle içeri dalıp boş koltuklara doğru hamlemizi yaptık.
sonuç olarak çok sık olarak metrobüs yolculuğu yapan arkadaşımın nerelerde nasıl duracağının müthiş ezberiydi bu.
Bakın çok net itiraf ile aktarıyorum maceramı.
Eski kız arkadaşım Grinin Elli tonunu oku diye diye başımı didiklediği dönemde bindim bu merete.
Kitabı okuyan bilir. Betimlemeler öyle güçlü ki ben dursam ufaklık rahat durmadı. E sabah ereksiyonu malumunuz.
Ben italyan kesim gri takım giymişim. Zincirlikuyuya geldik herkes indi ben inemiyorum. Önümü kapatacak hiçbişi yok. Böyle aşağı insem kesin linç edilirim. Şoför soruyo bilader niye inmiyorsun.
Dedim kaptan ben ineceğim ama bu inmiyo. Adam anladı güldü. inmesini bekledik sonra bende indim. Daha beni öpsen erotizm içerikli kitapla yakınlaşırmıyım. ASLA.
Nasıl bindigimi hatırlamıyorum ama inemeyip iki durak daha gitmiştim. Başlangıcı nasıl yaparsan devamı da öyle oluyormuş hala binmede sorun yasamayip inme olayını geç gerceklestiriyorum. Boyum da kısa evet.
tarih: 30 aralık 2011. abdi ipekçi'de fenerbahçe-galatasaray basket maçı vardı. arkadaşla anlaştık zeytinburnunda buluşacaktık. ben de o zaman hiç bilmiyorum metrobüs nedir ne değildir nereden binilir. neyse yola çıktım, otobüse bindim, zincirlikuyuda indim. indim merdivenlerden aşağı, gelen metrobüslerden birine bindim, gidiyorum. arkadaş daha önce söylemişti şuralarda geçeceksin falan diye. ulan sağa bakıyorum sola bakıyorum dediği yerlerin hiçbiri yok. ben de yavaştan kıllanmaya başladım. sonra bi baktım köprünün üstünden geçiyorum. tam o sırada arkadaş aradı.
+nerdesin lan?
-metrobüsteyim kanka geliyorum.
+hangi durak?.....dur kanka bakıyorum.
- boğaziçi köprüsü yazıyor kanka.
+ lan Allah senin cezanı vermesin ters tarafa gidene binmişsin. o karşıya gidiyo.
- hay anasını ya. (beynimden kaynar sular dökülmüşe döndüm. bi sıkıntı bi stres bastı ne durakları biliyorum ne başka bi şeyi.)
acele acele bi sonraki durakta indim. hemen ordan birine, abi ben yanlış gelmişim de nasıl geri dönebilirim diye sordum. gösterdi işte..
sonra alt geçitten geçip karşı tarafa gidene bindim. tabii benim her tarafım terden su gibi oldu.
zincirlikuyuda bi aktarma yapıp zeytinburnuna devam ettim.
maça biraz rötarlı girmiştim ama yolda ne kadar çile çektiysem hepsine de değmişti. maçı son saniye basketiyle 80-79 kazanmıştık.
ayrıca o maç fenerbahçe'nin abdi ipekçi'ye veda maçıydı. sonra bu lanet olası ülker arena'yı çıkardılar maça gidemez olduk.
vallahi metrobüse binmemde sıkıntı yoktu da inince sıkıntı oldu. bakırköy'den beşiktaş'a gitmekti planım. zincirlikuyu'da indim. buraya kadar bir sıkıntı yoktu çünkü tecrübeli aile bireylerinden bütün bilgileri edinmiştim.
ta ki çıkışları karıştırıp yanlışlıkla sarıyer tarafından çıkana kadar. beşiktaş'a gidiyorum diye sarıyer minibüsüne binmişim, ta atatürk oto sanayi'nin orada uyandım, ulan dedim bu kadar uzun sürmüyordu zincirlikuyu beşiktaş arası.
zamanını tam olarak hatırlamamakla birlikte mecidiyeköye gitmek üzere binmiştim ilk defa. neyse kapılar açıldı girdik içeri tabii ki her zaman olduğu gibi oturacak yer yoktu. tam o sırada cazgır bir teyze hızlı adımlarla yaklaştı ama giremeden metrobüsün kapıları kapandı. gözümde teyzeye takıldı ne yapacak acaba diye bi baktım geriniyor. hala boş bakışlarla teyzeyi izlerken metrobüsün camına okkalı bir şekilde tükürdü bu cazgır kapı dışında kalmış olan teyze. sonra yol boyu o tükürüğün camdan yavaşça süzülmesini izleyerek geçirdim ilk metrobüs yolculuğumu.
yaklaşık beş sene önce istanbul'a ilk geldiğimde, arkadaşımın son anda ekmesi dolayısıyla boyum kadar iki tane bavulla bilmediğim bir şehirde kalakalmış, tarif üzerine de metrobüs kullanarak merkezi bir noktaya ulaşmaya çalışırken deneyimlemişimdir. o merdivenleri iki tane bavulla inip çıkarken, metrobüsün içine atlatırken kapının önünde dikilen insanlardan bile bir allahın kulu yardımcı olmamıştı. Daha bir gün önce Eskişehir'den yola çıktığımda yol boyunca bir sürü insanın kendi yollarına uzatmak pahasına yardımcı olduğunu, Eskişehirdeki arkadaşlarımızın asla birini ortada bırakmayacağını hatırlayınca, mecidiyeköy metrobüs çıkışında beltur'da oturup ağlamıştım. ondan sonra uzun süre metrobüs kullanmadım. hala da metrobüs kullanmaktan nefret ederim. arkadaşımın son dakika satışını, bilmediğim bir şehirde evsiz kalışımı ve bir kişinin bile yardım teklif etmeyeceğini hatırlatır hep.