the pianist çünkü dedim ki biribiseymidedi çok israf ediyorsun. Insanlar aç ve sen yemek seçiyorsun. Ve bir de bir sözü hatırlattı bana ne oldum dememeli ne olacağım demeli diye. Bizim allah korusun o duruma düşmeyeceğimiz ne malum.
(bkz: parçala behçet)
(bkz: kartal pendik gittik geldik)
(bkz: işte kapı işte sapı)
varoluşun irdelendiği ve nihilizm gibi zıt bir felsefeyle harmanlandığı bu muhteşem filmlerin oscar ı alamamaları tarihin en büyük sinema ayıplarından sayılmaktadır.
(bkz: american history x)
(bkz: bu nasıl sarışın?)
ikinci film çok saçma gelebilir ama gerçekten bakış açımı değiştirdi. o filmi izlediğimden beri avukat olmak istiyorum. elle woods'un azmi çok etkilemiştir beni.
(bkz: memento)
sadece bir bakınız bırakıp sıradan anket yazarlığı yapmamak adına açıklayacağım bebeğim, sakin ol.
ana karakter leonard shelby'nin amnezi hastalığı hayata olan tüm bakış açımı değiştirdi. çünkü leonard bu hastalık sayesinde hayatını istediği gibi yönetebiliyordu. istediğini unutup istediğini hatırlayabiliyordu. yani hafızası ona seçme şansı vermişti. kötü hatıraları hatırlamamak onun elindeydi.
peki biz 20 sene önce elimizden düşüp ziyan olan meybuzun acısını ilk günkü gibi yaşamıyor muyuz?
neden bir leonard shelby olamıyoruz?