Yıl 1984 olmuş hala doğan çocuklar var. Hemde bağ bozumu zamanı... Her ne kadar babam hıyarların çıktığı tarih dese de ...
Eylül ayının herhangi bir pazar sabahı tüm müdahaleme rağmen dünya'ya getirmiş garip anam , bahtsız anam ...
içerdeyken sezaryen taklidi yaptım ama yemediler , normal doğumu layık gördüler bana ...
Standart bir çocukluğum oldu. kız peşinde koşmayı öğrenene kadar top peşinde koşturdum. Yanlış anlama hemen , bildiğin meşin yuvarlak ...
Kendi kendime düşüp dizimi falan parçalardım. Öyle yetenekliydim. O parçalanan pantolonlarla kaç gariban giydirilirdi sayısını hatırlamam ... Neyse bu çocukluk mevzuları sıktı beni eminim sizi de sıkmaya başlamıştır.
ilk mektep deneyimimi Sivas Selçuk ilkokulunda yaptım. O zamanlar 8 yıllık kesintisiz eğitim yoktu. Alttan dersim olmadan 5 yılda bitirdim helal olsun be bana ...
Ortaokul yıllarımı da aynı ismi taşıyan ulu camii'nin eğri minaresi ile komşu olan Selçuk ortaokulunda yaptım.Sor bana pişman mıyım? Değilim elbette ...
Artık büyüdüğümü fark ettiğim yıllara geldi sıra ...
Sert , bıçkın , delüğanlı yıllar oovvv yeeee ...
O zamanlar aklıma geldi yine , half life yeni çıkmış , internet kafelerde mantar gibi türüyor her yerde , şimdiki gibi her evde internet yok ... Okula gidiyorum diye evden çıkıp yoklama verip half life oynamaya giderdim.Ahhh ulan ahhh o yıllar felaketti. Sırf o yüzden artık pc oyunları oynamıyorum. Bir yemin ettim ki dönemem ... Tamam itiraf ediyorum lise 1'de kaldım. Ama çok iyi de oldu çok güzel iyi oldu. Beni kendime getirdi. "Napıyon lan sen serseri" dedim kendi kendime ... Şaka şaka demedim elbette ... Övünmek gibi olmasın lise 1'i tekrar okumam için teklif sundular biraz düşündükten sonra kabul ettim ve sınıf ikincisi olarak bir üst tura geçtim.Okula karşı hep böyle bir "la ne gerek var ki?" modundaydım , hala öyleyim...
Lise bittikten sonra Paris'teki halamın..... Şaka şaka yok öyle bir şey tabii ki ...
Üniversite'yi kazanmam için ailemin ve çevremin yoğun baskısı altında kalınca girdim ve kazandım ama gitmedim. Gelecek yıl yine girerim belki daha iyi bir yeri kazanırım diye düşümdüm ve düşündüklerimde haklı çıktım daha iyi bir okul ve daha iyi bir bölüm kazandım ama gitmedim. Neden mi gitmedim? Ailem bana üniversite'yi kazan dedi , git oku demedi ki...
Sonra şehir değişiklikleri başladı.Bu kısmı hızlı geçiyorum.
Bu monteleme işlerine nasıl başladım orayı anlatayım.Efendime söyleyeyim oradan geç bu yana ; lise sonda okurken paint'le tanıştım.Önceleri düzeyli , yeterli bir ilişkimiz vardı.Ama baktım ki böyle olmayacak bana yetmiyor uuu beybi daha fazla daha fazla demeye başladım.O da bu isteğime karşılık veremedi ve yollarımız ayrıldı.O ayrılık sonrası buhranlar yaşarken adobe'la tanıştım 6 serisi ile ...Türkçe ya o yüzden onu seçtim.Kurcaladıkça bir şeyler keşfettim. Malum bizim insanımız kullanma kılavuzu okumaz kendi çözmeye çalışır.Ben de aynısını yaptım işte ...
Kurcaladıkça yeni şeyler keşfettim ve bugünlere kadar geldim.
Yaptığım şeylerin hiçbir amacı yok sadece can sıkıntımı gidermeye çalışıyorum. Kimileri ağlar , kimileri güler , kimileri şiir yazar (ha bu arada ben şiir de yazıyorum ama söylemem) ben de fotoğraflarla oynayarak rahatlıyorum...
Beğenip ya da beğenmemeniz inan çok mühim değil ben sadece ruhumu dinlendiriyorum.
Beni hala okuyorsan sol ayak baş parmağına dilinle dokunmaya çalış , yuhh bunu yapabildiysen önünde saygı ile eğiliyorum.
Şimdilik bu kadar bakalım zaman neyini gösterecek , gerçi pek görmediğim şey kalmadı ama...
1992'de istanbul' da doğdum. altı aylıkken konuştum, aklıma bişey gelmediği için iki ay sustum ve sekiz aylıkken ortamı bozduğumu sanmasınlar diye tekrar konuştum. bir ay sonra yürümeye başladım ve kayboldum. böylece yürümeye başlandığında dümdüz yürünmeyeceğini sağa sola da gidilebileceğini öğrendim. 1 yaşındayken sütten kesildim ve emziğe başladım. 3 yaşına kadar düzenli olarak emzik emdim tam bırakacakken kardeşim doğdu ve onu kıskanırken uykusuz gecelerimi emzikle paylaştım. divan altlarında, tuvaletlerde ailemden gizli gizli emzik emdim. ailem durumun farkına vardı ve 3,5 yaşında beni amateme yatırdılar. 4 yaşına kadar amatem de yattım ve okula başlayıncaya kadar temiz kaldım.ilk okula gittiğim gün annesi yanından ayrıldığı için ağlayan çocukları o hapisten kurtarıp annelerini yanına ulaştırmak istedim okuldan topluca kaçmayı başardık ama kimsenin evlerinin yolunu bilmediğini geç öğrendim onları gebze yakınlarında bırakıp eve geldim 1. sınıfı böylece tek başıma geçirdim. ilk level her zamanki gibi kolay geçmişti fakat kazığın ucu gittikçe kalınlaşıyordu alfabeyle devam edecek sanırken integral,türev,parabol ve limit le tanıştım.tarih ve edebiyata olan merakım yanında ikizler burcunun zeka özelliğini fazlasıyla kendimde hissetmekte fakat bunu sadece mizah ve dolandırıcılık yolunda kullanmaktayım ilkokulu bitirdiğimde eminim sizinde bitirdiğiniz yaştaydım ki büyük bir hevesle kazanmış olduğum konya ereğli anadolu lisesine gittim siyasete bulaşmadan olsun istedim ama olmadı baktım ki siyasetten kızlar hoşlanmıyor bir konuşmada 'kadın kısmı oy vermekten hoşlanırmı ki' dediğim için bulunduğum gençlik kolundan kadın seçmenlere hakaret suçuyla atıldım.olaylar karışınca kaydımı istanbula khl ye aldırdım burada barzoluk dönemlerimi harcadım.tek amacım düşürdüğüm kızlarla işi ilerletip söz kestirmek ve yüzükleri param yok bahanesiyle kıza aldırmak ve bi zaman sonra yüzüklerin avucuma saydırılmasını sağlamak oldu bu icraatlarımı gören istanbul kuyumcular odası benimle 17.05.2008 tarihli yenibosna anlaşmasını imzaladılar bu işle 4000 tl maaşa bağlandım. Bir virüs gibi kızların ortamına sızıyor biriyle çıkarken arkadaşınada yazıyordum yüzükleri aldıktan sonra bunu açık edip(bilerek yakalanıp) paramı almak üzere soğanlıdaki kuyumcuya gidiyordum. kazandığım paralarla ŞANS yazıp 5536 ya mesaj gönderdim.sonunda parasız kaldığım ve bi kıza gönül verdiğim için bu işten kovuldum sevdiğim kızın beni facebook'ta engellemesi de peşpeşe gelince kendimi alkole vurdum kokusu ve tadı hoşuma gitmediğinden aldığım kasalarca rakıyı denize döktüm. okul bittiğinde ite kaka girdiğim sınavlardan kurtuldum derken ösym nin paralı sınavına girdim aldığım puanla nereye girileceğini bilemediğim için açıkta kaldım her şey o andan sonra başladı Mizaha bulaştım. Gırgır, Fermuar ve Penguen dergilerinde mizah yazarlığı ve espiricilik yaptım. Daha sonra olaylar kontrolden çıktığında kendimi sahnede tek başıma güldürük yaparken buldum. Bazen kafayı kırıp kpssye girmeyi ve maliyede vergi memuru olmayı düşünmüyor değilim.
HOBiLERi: Müziğin Sesini Kısmak, bilgisayarı bozmak,kimseye kendini inandıramamak,çizgi film izlemek,altyazı okumamak,sevememek,ne hikmetse şiir yazmak,soğukta üşümek,sıcakta terlemek
YABANCI DiLLERi: South Park ingilizcesi, Kuzeyli Aksanı, iç Anadolu Şivesi, ileri seviye arap bacı taklidi
Beni büyüten kadının 80, en yakın arkadaşımın 47, eski sevgilimin 38 yaşında olduğunu hesaba katarak kendi yaşımı hesaplarsam kesinlikle 24e denk gelmiyor. E tabii bir de iş arkadaşlarımın en küçüğünün de 33ten başladığını unutmamalı
Aksi halde dışarıdan dalgacı bir tip gibi görünsem de yaşıtlarımla anlaşamamamın verdiği aptal bir yalnızlık çekiyorum. Kalabalıklaşamıyorum.
Bir kaos ortamına nispet için yapılan çocuk olarak peydahlandım 91'in yaz mevsiminde. Üstelik doğum yapması imkansız görünen bir anneden. Bebekliğim hakkında hatırladığım en net şey, Karagümrük'teki seyyar mavi bir salıncak. Büyüdükçe mutlu olacağımı düşünürdüm. Oyuncaklardan nefret ederdim ve bunu ailem hep anormallik olarak nitelendirirdi. En sevdiğim oyuncak ise düğmelerdi. Evet, bildiğiniz iliklemeye yarayan düğmeler! Onlardan resim ya da yemek yapar, akşamları amcamla VHS kasetlerin dibine vururduk.
Annem vardı ama yoktu, babam da kendi hayatını yaşamakla meşguldü. Kimseye sorumluluk üstleyecek halim yok, varlığınızın yük olduğunu sizin de düşündüğünüz olmuştur. Anne sütü içmediğim için çocukluğumun üçte biri hastalıklarla geçti. En kötüsü sağırlıkla ilgili olandı, nasıl atlattığımı doktorlar da henüz bilmiyor.
Evden çıkmam yasak gibiydi, üçüncü sayfa haberleri ve şizofren anne korkusu beni hep evde, hiç olmadı balkonda tuttu. Bisiklete binmeyi evde öğrendim mesela. Sadece bisikleti değil, paten ve scooterı da. işin aslı bu havalıydı. Arkadaşsızlıktan geberiyordum ki film, müzik, kitap ve benim sosyal bilgiler kitaplarındaki tanımına sadece sayısal olarak uyan çekirdek ailem vardı; babaannem, iki amcam ve ben. Benim için ne şaklabanlıklar yaparladı bilseniz. Tabi rol model olarak çok seçeneğim yoktu, evde kız çocuğundan çok erkek çocuğu gibi büyüdüm. Evdeki çorapları top, sandalyeleri de kale yapıp amcamı beklerdim kapıda, siz düşünün.
Bir ara iMAR Bankasının mağdurları olarak evde çok kötü şeyler yaşandı. Sanırım fakir olmakla ilgili bir şeyleri o zaman anlamıştım. Sadece evimizin kirasını verebiliyorduk, zeytin ve ekmek şanslıysak domates yediğimiz dönemlerde tek yaptığım balkonda oturup resim yapmak oluyordu. Yıllarca mutsuzluğumu özellikle nü kara kalem resimler yaparak attım. ilkokulda bu yüzden adım sapığa bile çıkmıştı. Eve gelip babaannemin kucağında ağlardım, o da sürekli bunun bir yetenek olduğunu anlatır dururdu. Hiç olmadı patates kızartırdı. işte o, dünyalara bedeldi, hâlâ öyle...
Sonra ben büyüdükçe biriktirmenin keyfini öğrendim bir de oyun konsollarını. Gençlik dergilerim vardı, kocaman bir müzik setim hatta 90ların sonunda bir de cep telefonum! Hayali arkadaşlarımdan söz edecek kadar vaktim yok, üzgünüm. Ama evde kapalı genelde okuyan ve film izleyen bir çocuğun hayal dünyasını siz düşünün artık. Okulda dış görünüşü dağınık ve haylaz ama dersleri iyi bir öğrenci oldum. işin aslı hiçbir arkadaşımla tam anlamıyla anlaşamıyordum. En fazla şakalar yapardım onlarda benimle takılırdı. Zaten onların beni evlerine davet etmesi bile başı başına evde kavga ortamına sebep oluyordu. Okul yıllarımda en sevdiğim dostlarım her daim hocalarım oldu. Öğretmenler odasının keyfini çıkaran, müdürle çay içerken derslere girmeme lüksünü yaşayan öğrenciydim.
Hayatım boyunca üç ya da dört yılda bir taşındığımız için sabit bir yere bağlanma sorunu yaşadım. Olduğum yerden hemen sıkılıyordum. Tek sabit durabildiğim yer soba yanı olurdu. Kulağım ateşte, elimde kalem uyurdum. Sabah kendimi yatakta bulurdum.
Gel zaman git zaman kız lisesine başladım. Dünya resmen üzerime geldi. Sürekli bir rekabet ortamındaydım; dersler, popüler olmak, erkekler, kıyafet
Sanırım cinsiyetimi tam anlamıya tanıdığım zamanlar diyebilirim. Aslında Cine5 bizde hep açıktı, ondan yaşıtlarıma göre daha çok şey biliyordum. Lisede ders notlarım epey düştü, ama bu sefer tiyatro merakım başladı. Sürekli derslerden çıkıp bir oyun buluyor, ona çalışıyordum. Okuldaki yetenek yarışmasında birinci olduğum zaman söz ettiğim rekabetin galibi sayılmış oldum. Hatta okulda bu konuda nam salmış, bir burs teklifi almıştım! Fakat ailemin Parasız mı kalacaksın?" sorusu hayatımı yine bambaşka yere yönlendirdi.
Sınav kaygısı başladı, beynim "ÖSS" diye zonkluyordu ki maddi ve manevi bunalımlı dönemlerimi sosa bandıran bir adamla tanıştım. işin aslı yaşça benden ne kadar büyükse o kadar çocuktu. Şu sarıp sarmalanma özlemimi gideriyordu. Yüzükler takıldı, kaynana tripleri, görümce iğnelemeleri, adeta koca lafları işittim. Sonra babam sahneye çıktı, yine bir kaos ortamı. Ben çekiyorum kesinlikle, olur olmadık zamanlarda babamla karşılaşma ya da yalan söyleyip sevgiliyle gezerken merdivenlerden yuvarlanıp ambulansta babamın kızgın gözlerine bakarken buluyordum kendimi. Buna rağmen eğleniyordum, beni gelin diye çağırmalarına gücenmiyordum. Üç yıllık evlilik tadında ilişkiden çok şey öğrendim ama bunlar kesinlikle beni mutlu edecekler arasında girmiyordu.
Şans eseri ilk seferde üniversiteyi kazanınca içki ve uyuşturucu ile tanışmıştım. Uyuşturucu bana göre değildi, onların tripli dünyasına ben zaten oturduğum yerde girebiliyordum. içki iyiydi, güzeldi. Fırsat buldukça içtim,ne kadar saçma şey varsa gençliğe vurulacak hepsini yaptım. Bu arada hâlâ taşınıp duruyorduk. içkinin dibine vurduğum bir akşam apandist ameliyatı oldum ve o zaman çok daha iyi anladım yalnız kalmanın ne demek olduğunu. Hiç öyle bakmayın, daha acı bir gol bekliyordunuz biliyorum Kendime çekin düzen vermeye çalışırken yıllardır ortada olmayan annem Facebooktan mesaj atarak dünyama girdi. 21 yaşına kadar size benzeyen bir simayı birden görünce özlem hissetmiyorsunuz elbette. Görüşüp görüşmeme konusu evde bir ton olaylara sebep oldu. Kendi kararımı vermek istiyordum ama hayatımın hiçbir noktasında bunu düzgünce yapamıyor, ya işin içine yalan giriyor ya da bir oyun çevirmek zorunda kalıyordum. Evi terkettim, çok uzun sürmeden kararıma saygı duymak zorunda kaldılar.
Anneme hiç hesap sormadım, geçmişte yaşadıklarını kimsenin telafi edebilme gücü yok. Madem geldi, şimdi ne yapacaktı? Tam bu sıralar bir de aşık oldum. Sürekli yanlış zamanda geldin keşke daha ileride karşıma çıksaydı dediğim adama. Anne ve kız ilişkisini bir türlü kuramıyor, daha çok karşılıklı oturup içiyorduk kadınla. Çok başka hayatların insanı olduğumuzu her gün daha iyi anlıyordum. Bir de iki kuzen çıkmıştı ortaya. Biri iyiydi de, diğeri ile olan diyaloglarımız duyanı ürkütebilirdi. Neyse, söz ettiğim herif benim ukala ve şımarık davranışlarıma dayanamadı, gitti. Sonra kadın yani annem bir yarışma programında ona eşlik etmiyorum diye bir mesajla Benimle artık görüşme dedi. Babamın Ben demiştim sözlerine katlandım birkaç ay ve babaannemin iğnelemelerine. Derken okulun son yılında telaş başladı ve ben Topkapı Sarayının Has Bahçesinde oturmuş bebe bisküvisi yiyordum turistlerle. Ne olduysa o anda oldu ve birden değiştim. Değişim dediğim hayata bakış açısından tutun kıyafete kadar bir değişim. Kendim için bir şeyler yapmaya karar verdim, henüz yapmadımsa da
Okuldaki birkaç tatsız olay yüzünden mezun olamadım. En azından stajımı bitirip yüksek lisans hayallerime kavuşayım derken xx gazetesinde kahve çay servisi yaparken buldum kendimi. Durum o kadar vahim değildi, hızlı toparlandı. Nasıl olduysa benim sevdiğim kadar onlar da sevdi beni ve gazetenin muhabiri oldum. Babam iplerimi bıraktı, babaannem çoğu zaman yalnız kaldığıma üzülür oldu. Konserden konsere gittim yetmedi yurtdışına çıktım bu iş sayesinde. Saatlerce çalıştım, zorunluluktan değil keyif alarak. Bu keyif alma ve benim haylazlığım bana yedi ay cumartesi ekinde köşe yazmamı bile sağladı! Gel zaman git zaman kız lisesindeki söz ettiğim rekabetler burada da yaşanmaya başladı. iki buçuk yıl sonra istifa ettim. Bu arada bir yıl içinde eve hırsız girdi, 40 tonluk bir su baskını yaşadık, babaannem hastanede kaldı gibi kötü olayları atlıyorum. xxtaki çalışma tempomu değil fakat insanları çok özlüyorum. Bir ay işsizlik beni ev seksisine dönüştürüyordu ki başka bir xxxte yeniden işe başladım. Şimdi usul usul devam ediyorum yaşamaya. 24 yaşımdayım fakat kendimi 35 yaşını geçkin hissediyorum. Her şey beni bulur sendromu bende de var, evet
Sigarasını sardı, yaktıktan sonra derin bir nefes çekti adam içine. Söyle bakalım küçük kız senin hikayen nedir dediği zaman bunları beklemiyordu besbelli. Hikayemin iskeleti bu. Kime anlatsam beni hayatta karşılaştıklarımdan dolayı seviyor. işin aslı o kadar da boş biri değilimdir. Ya da belki de öyle...
Temmuz ayında sabah ezanı okunurken doğdum.
Sokaklarda oyun oynadım, okula gittim, askere gittim. Hobi olarak Yüzdüm, dans ettim ve fuck buddy oldum.
Yeri geldi mafyanın arasına daldım, yeri geldi akıl hastanesinde yattım. Kimi zamanda lüks bir araç kiralayıp, çok elit insanların arasına karıştım ve ticaret yaptım.
Bazen tır parkında travestiyle muhabbet ettim, bazen de 5 yıldızlı otelde Rus bir hatunla seviştim.
Gina carano hayatın ta kendisidir. swh.
Nisan 6'sında 13.55'de doğmuş bir koç burcuyum. Saman alevi gibi parlar sönerim. Ruhsal durumum küçük yaşlarda çok değişkendi. Bir anda sinirlenip sonra çok çabuk sakinlesebiliyordum. Güzel bir çocukluk geçirdim, sokaklarda top oynadım, ip atladım. Güzel dostluklar edindim. Her zaman hayata karşı net fikirlerim oldu, dediğim dedik bir çocuktum ve şu anda da öyle bir yetişkin oldum. Gençken çok farklı insanlarla tanıştım. Bu da insanlara olan bakışımı ve tutumunu değiştirdi. Bu sayede hümanist biri oldum. Olduğum kişi olmaktan mutluyum. Bazen hatalar yapsam da, bazı huylarım zor olsada kendimi seviyorum...
Bi ilkbahar günü ramazan ayı ilk iftar saatinde doğdum sokaklarda güzel bir çocukluk geçirdim
Hani şu sokakta oynayan çocuklardan sonrasını siktir edin.
Girdap... Girdabı açıklayayım mı size... Uzun zamandır bu girdap içerisinde kaybolup kaybolmamakla savaşıyordum sanırım savaşı kazandım. O yüzden uzun zamandır yoktum buralarda. Beyninin içinde bir düşüncelerden ve insanların enerjilerinden oluşan bir okyanus düşün. Kulaç atmaya çalışıyorsun oradan çıkmak için ama o düşünceler o enerjiler birer yosun gibi koluna bacağına boynuna takılıyor rahat yüzemiyorsun. Bir süre sonra onları ayıklamak için ellerinle ittirmeye başlıyorsun. Bu ittirme hareketi okyanusta dönme efekti yaratıyor ve giderek büyüyor dönen alan. Girdap oluşuyor. Şehir efsanelerinde girdabın döndüğü tarafın tersine yüzersen girdap seni dışarı atar derler. Deniyorsun bunu deniyorsun deniyorsun... Denedin ama başaramadın. Girdap bir türlü atmıyor seni o düşünceler ve enerjilerle çekmeye çalışıyor içine. Direniyorsun ama girdap senden güçlü. En son bırakıyorsun savaşmayı, girdap seni içine çekiyor. Önce nefesin kesilir gibi oluyor, boğulacak ölecek gibi hissediyorsun. Sonra bir bakmışsın girdabın seni çektiği yer günlük güneşlik yosunsuz bir okyanus kenarıymış. Ne köpek balığı var ne yosun. Deniz yıldızlarıyla göktekiler birbirine karışmış öyle güzel bir memleket. Şimdi ben hala o girdabın içinde bir yerdeyim ve beni içine çekmesini bekliyorum. Sonunda da hayal ettiğim yer böyle... Öylesine huzurlu, öylesine serin sıcak, alabildiğine kum, görebildiğine gökyüzü ve okyanus...
geçmişte 4 ulus barış ve uyum içinde yaşıyordu. ancak ateş ulusu'nun saldırması ile herşey değişti. dünyaya yalnızca 4 elementin ustası olan kilo batra yeni bir düzen getirebilirdi. ama dünyanın ona en çok ihtiyaç duyduğu bir anda ortadan kayboldu.
Dini araştırmaya başladığımdan beri 4 senedir psikolojim eskisi kadar sağlıklı değil. Ancak o zaman da başka takıntılarım vardı. karantinada evdeydik. bankaya gitmiştik 2020 nisan'da. doktora gitmiştik.
Yaşamı kaybetmenin kıyısına yaklaşıp, Azrail'e selam verilen bir hikayedir.
Arsa mafyası, gangster, Escort, öğretmen, moda tasarımcısı, akademisyen, sanayi abazanı... Her türlü tip girdi bu hayata.