uçurum gibi bir şeydir. düşerken hayatı anlamlandırmaya çalışmak için tutunduğunuz dallar bir bir kırılıp elinizde kalır. dine inansanız yalan çıkar. insanlığa hizmet edeyim deseniz dünyayı savaş, soykırım, kan, acı götürür. ülkeye bir hayrım dokunsun diye yola çıksanız kendinizi avrupa'ya amerika'ya insan yetiştirirken bulursunuz. bir süre sonra yorulur, tutunacak dal aramayı da zor ve beyhude görürsünüz. gerisi belki hasbelkader bir dala çarparım diye ümit edip serbest düşüş.
hayat bir sınavsa ki öyle olduğuna inanıyorum, cinayet kesinlikle örfi ve şeri anlamda legal olmalıydı. kimsenin hayat ışığının yanmasına gerek yok çünkü bazılarının ışığı gözü kör ediyor veya başkasının ışığından çalıp onu karartıyor. hayat ne yazık ki insanlardan ibaret ve bu yüzden hiç çekilir gibi değil.
öyle anlar var ki aile bireylerine dahi katlanmak güçleşiyor, güçleşiyor, güçleşiyor…
HAYAT GERÇEKTEN ÇOK ACIMASIZ, HEP iYiLER KAYBEDiYOR, KÖTÜLER KAZANIYOR, BU HAYATTAN FAZLA iYi NiYETLi OLMAMAYI ÖĞRENDiM, ÇÜNKÜ iNSANLAR O KADAR NANKÖR Ki, iYi NiYETi, HOŞGÖRÜYÜ SUiSTiMAL EDiYORLAR. NE GÜZELLiKTEN ANLIYORLAR, NE KÖTÜLÜKTEN.
günler geçtikçe simülasyon türü bı oluşumda var olduğumuza inancım artıyor. bu da hayat mı be manasında demiyorum. herşey geçici, somutluğu hissedemiyorum, maddeler anlamını yitirmeye başladı.