yazarların bir fotoğraf misali hatırladığı en eski olaylardır.
gözümde bir foto var. kuzenim bize gelmiş babam dışarıda odun kırıyor ben de küçük 3 tekerli bisikletimdeyim. kuzen beni itiyor sokakta. tek bu foto.
komşumun çocuğu ve arkadaşım caner, babası cemil amcanın sony erriccson telefonunu göstermişti onların bahçede. hani şu tuşları kapak gibi şeyle kapanan efsane telefon. ve caner lerde atari vardı kuş vurma oyunu ve silahı ile vurmuştum annesi ayşe teyze de gülmüştü falan. akşam hava kararıyordu.
tv de hugo vardı. hugo böyle tren yolunda gidiyordu sağa sola dönüyordu falan çok eski bir oyun olsa gerek, çünkü o oyunu bir daha sonraları yayınlann hugo ve tolga abide görmedim.
bu anlattıklarımın zamanını tarihini hatırlamıyorum. ama belki ondan daha eski olabilecek şeyler var hatırladığım.
31 aralık 1997 gecesi. tv de kanal d reklamı vardı gene yılbaşında bilmem ne ödül dağıtıyorlarmış. mehmet ali erbil yine reklamlarda. ben de o gün camın önündeyim. tek bir kare halinde bu olay da. bursa'da yaşıyoruz ve yağmurlu bir yılbaşı akşamı vardı. saat 9 civarlarıydı.
bir de 11 ocak 1998. küçük kardeşim doğmuş, annem babam ve dayım sabah 10 gibi eve gelmişti. kapı açılınca uyandım baktım beyaz bi kundak. dedim baba kim bu, hastaneden bebek aldık da geldik demişti. kıskançlık olsa gerek 2. bi kardeş daha gelince 'ulan bir tane varken 2 oldu bunlar' diyip camın önüne gitmiştim gene. günlerden 11 ocak 1998 ve yine yağmur yağıyor bursa'da.
bu olaylardan sonra 1999 ocak'ına ve 17 ağustos depremine kadar nerdeyse pek birşey yok zihnimde.
metal şırıngadan iğne olmuş biri olarak bir sürü çağın gerisinde kalmış şey hatırlıyorum. yaşım 35 olmasına rağmen sanki orta çağı görmüşüm hissine kapılma sebebim sanırım 90 sonrası teknolojinin çok daha hızlı ilerlemesi.
siyah renk 56 chevrolet taksileri hatırlıyorum, nikelajları ışıl ışıl,
bugün tunalının neredeyse göbeğinde bulunan karum iş merkezi yerinde kavaklıdere şarap fabrikasının olduğunu hatırlıyorum. (bağlarından aşırdığımız üzümleri yaslanıpta yemişiz mavi göğün göğsünde)
cinnah caddesinin o dik yokuşuyla gidiş geliş olduğu günleri hatırlıyorum,
tuborg gazozu elvan gazozu ankara gazozunu hatırlıyorum,
fatih sultan mehmet köprüsünün açıldığı günü hatırlıyorum,
inönü stadında geceden kapalı önünde bekleyen insanları hatırlıyorum,
üstünden dolar çıkmasının seni hapse götürdüğü günleri hatırlıyorum,
dedemin, sırf annem hapse girmesin diye yaktığı dünya klasiklerini hatırlıyorum,
pazar günleri çıkan gırgır dergisini hatırlıyorum,
1983 model renault 12 nin zenginlik emaresi olduğunu hatırlıyorum,
1984 avrupa şampiyonasını hatırlıyorum,
bisiklete 15 dakika binmenin 5 lira olduğu günleri hatırlıyorum,
commodore 64'e kafa ayarı yaptığımı hatırlıyorum,
telefon numaralarının 6 rakam olduğu günleri hatırlıyorum,
ilkokul önlüğümün siyah olduğunu, tahtanın yeşil olduğunu ve o tebeşirin tahtada çıkardığı sesin iğrençliğini hatırlıyorum,
her öğlen okulumun dibinden kalkan şehit cenazelerini hatırlıyorum,
ama sanırım hatırladığım en eski şey, hayavanat bahçesinde fili gördüğüm an.
3 yaşlarındaydım galiba apartmanın alt tarafında kara kuru çok zayıf bi "laz teyze" vardı ondan ve bağırmasından çok korkardım çocukları süpürgeyle kovalardı.
ben 4 yaşında iken, amcamın oğlu doğmuş idi. Ananemin balkonda oynuyorum, annemle Ananem muhabbet ediyorlar, çocuğun doğduğundAn adının muhammet konduğundan filan. Dün gibi net hatırlıyorum.
Hey gidi hey. Şimdi o çocuk bile askerde. Nerdeyse dönecek.
yemin ediyorum 3 3,5 yaşında filandım. köyde camdan aşağıdaki tavuklara bakıyordum. saçımdaki toka düştü gidip alayım dediim horoz sen kafama geçir pençelerini (eve t o zaman bana göre pençeydi). travma oldu yemin ederim. horoz fobim var.
çocukluğumu yok denecek kadar az hatırlarım; ancak çocukluk deyince de hep aynı şeyi hatırlarım: ihanet; şöyle buzzz gibi olanından, şöyle en yakının tarafından yapılmış olanından...
babamla gittiğimiz bir temsil oyunuydu.babamın öğretmen olduğu okul tarafından organize edilmiş, öğretmen ve öğrencilerin oynadığı bir kaç piyesden ibaretti. yanımda oturan iriyarı keli hatırlıyorum. elimde iki küçük türk bayrağı ile çekilmiş fotoğrafı da, sonradan resmini buldum, 3 yaş artı 10 aylıkmışım o tarihte.
3 yaşımda falandım. Kaymakamın oğlu manitamdı. Çocuğu başka kızla gördüm diye parkta suratına salıncağı fırlatmıştım. O günden sonra da seni seviyorum diyen her erkek çocuğunu döverdim. *
2 buçuk yaşındayken elbisemin omzuna takılan minik süse bakarken evimizin merdivenlerinden yuvarlandığımı çok net hatırlıyorum. Nasıl korktuysam hala unutamadım. *.