Yaz tatilinde geçen çocukluğumu. Hainlik, iki yüzlülük, yalancılık, ahlaksızlık, sahtekarlık nedir bilmeden tek sıkıntımın güneş tepedeyken evde beklemek olduğu zamanı çok özledim çok...
arkadaslar disari cagirinca cikmak istememeyi ozledim. bi film izlemenin keyfini ozgurce tercih edebilmeyi... su an gozum donmus vaziyetteyim aylarca o noktaya varamam gibi
korona sonucu oluşan özlem duygusu kategorisinin başlığı. sahilde kulaklıkla yürümeyi, arkadaşlarımla bir kahve içmeyi, tek başıma bir mekanda kitap okumayı çok özledim.
Arkadaşlarımla ders çıkışı sohbet etmeyi, sahilde bisiklet sürmeyi, doğa yürüyüşü yapmayı, komşularımıza bahçe kapısından uğramayı, hep birlikte hayaller kurmayı ve onları geleceği zamanı beklemeyi.
Yaşama hevesimi. Bazen sanki içim boşaltılmış gibi hissediyorum. Kafamda ne bir düşünce, içimde ne bir duygu. Anlamsız, boş, isteksiz. Ne için yaşıyorum? Açıkcası ölmeye bile hevesim yok. Belki durmadan hissettiğim öfke ya da çaresizlik hislerinden, pişmanlıklarımdan, vicdan azabımdan, bana düşünmeden işler yaptıran bomboş mutluluklarımdan daha iyidir bu. Bilmiyorum şu an herhangi bir şey düşünmek için de fazla kayıtsızım. Entry bitti.
Özlemek. Dünya da ilk kez çoğunluğun özlem duyduğu şeyler benzer şu aralar. Oysa ben bunca şeye rağmen yine de burnumda ki o ince sızıyla tek bir şey özledim. BABAM!
Kurumdan çıkmaya yarım saat kala beni varlığıyla heyecanlandıran Uygur Sofrası var . işleten Özbek bir aile. Üç minik birbirini tatlı tatlı kovalayan çocuk, kirliliğin kendisinden teyet geçmiş melek surat bir kadın ve ona yakışan aşçı eş.
Yaptığı el yapımı sebzeli makarna, yumurtalı pilav,envai çeşit çorba yanında; oranın bana verdiği evindesin, duygusu inanın paha biçilmez.
Dilerim kapanmazlar ve ben o iş çıkışlarını yine iştahla özlerim.
Sevdiğim insanlara sarılmayı özledim.
Nefes alırken birilerine zarar veriyor muyum acaba diye düşünmeden rahat rahat ailemin yanında oturmayı özledim.
Çalıştığım yerdeki Izole odaya sandalyemi çekip dosya doldurmayı bile özledim.