johnny: sıkıldım mı? hayır, hiç de sıkılmadım. ben, hiç sıkılmam. herkesin derdi bu. herkes sıkılıyor. doğa size açıklandı ve sıkıldınız. yaşayan beden size açıklandı ve sıkıldınız. evren size açıklandı ve bundan da sıkıldınız. şimdi sadece ucuz heyecanlar istiyorsunuz. bunlardan bol bol istiyorsunuz ve yeni oldukları sürece ne kadar adi, saçma oldukları fark etmiyor. hakkımda ne söylersen söyle ama ben hiç de sıkılmıyorum.
Anladığımı düşünmüyor musun? Var olmayı boş yere hayal etmek. Öyleymiş gibi görünmemek, gerçekten olmak... Uyanık olduğun her an. tetikte... Başkalarına karşı sen ile yalnızkenki sen arasındaki uçurum. Baş dönmesi ve sürekli açlık, açığa vurulmak için. içinin görülmesi için... Hatta parçalara ayrılmak ve belki de tümüyle yok edilmek için. Sesin her tonu bir yalan, her davranış bir aldatmaca, her gülümseme aslında yüz ekşitme. intihar etmek mi? Oh, hayır. Bu çok çirkin. Sen yapmazsın. Ama hareket etmeyi reddedebilirsin. Konuşmayı reddedebilirsin. O zaman en azından yalan söylemezsin. Böylece düşünceye dalıp, kendi içine kapanabilirsin. Artık rol yapmaz, herhangi bir maske takmaz ve yalancı davranışlarda bulunmamış olursun. Sen öyle sanırsın. Ama gerçek inatçıdır. Saklandığın yer su geçirmez değildir. Yaşam dışarıdan sızar içeri. Ve tepki vermek zorunda kalırsın. Hiç kimse de bunun gerçek olup olmadığını, sen içten misin yoksa yapmacık mısın diye sormaz. Bu soruların önemsendiği tek yer tiyatrodur. Hatta orada bile fark etmez. Seni anlıyorum Elisabet. Kendini bırakmanı, hareketsiz kalmanı, hayali bir sistem içinde apatiye girmeni anlıyorum.
(bkz: persona) (bkz: ingmar bergman)
“O zamanlar kaymakamın bir kızı vardı ya, Leman. Saçları taa buralarında. Rüzgarda yürüdü mü sanki pelerin sahibi bir balerin gibi oluyordu.
o gün de maça gelmiş. ben devamlı terliyorum, daha maç başlamadan ha. neyse maç başladı, hemen bir korner oldu, korneri bizim rıfat atmıştı. yükseldim topa, ikinci dakikada köşeye taktım. alkış kıyamet, bir döndüm bizim leman ayağa kalkmış alkışlıyor.
-kaç sene kalmıştı o kız burada?
-2 sene. giderken bana bir mektup bırakmıştı, izmir'e gelirsen ara diye. ben de 5 sene sonra gittim.
-ee bulabildin mi?
-buldum, hatta bir de çay içtik. ben, o, bir de kocası. o ara golü yemişiz haberimiz yok anlayacağın.”
Biz nerdeyiz ya? bu insanlar kim? onların gözünde bir bok değiliz aslında var ya. Böyle bir köşede, öyle başka ülkenin insanları gibi, bir pislik gibi duruyoruz.