ikibinli yılların başında, Keçiören sokaklarında sürekli top peşinde koşan bir çocuktum. B.B. Ankaraspor, maçlarını, bizim eve beş dakika yürüme mesafesindeki Aktepe Stadı'nda oynuyordu. takım, yeni yükselişe geçmişti. beleşe girebildiğimiz maçları izlerdik. bazen de güvenlik gıcıklık yapardı, başımızı öne eğip sokağımıza dönerdik. o dönem dikkat çeken bir oyuncuydu, Hürriyet. bir pazar günü, yine sabah erkenden top oynamaya çıkmıştık. B.B. Ankaraspor'un maçı vardı ama birkaç hafta üst üste güvenlikten geçemeyince, maça gitme hevesimiz kaçmıştı. top benim ayağımdayken arkadaşlarımdan biri şöyle dedi: "aa, Hürriyet". dönüp baktığımda Ankarasporlu üç futbolcu bize doğru yaklaşıyordu. Hürriyet'in yanındakileri hatırlamıyorum ama Hürriyet en öndeydi. bizim onlara baktığımızı görünce pas istedi. topu yuvarladım. biraz sektirip geri yolladı, "nasılsınız çocuklar" deyip yaklaştı. birkaç dakika bizimle muhabbet etti. şaşkınlıktan ne forma isteyebildik, ne de imza. her şeyi unuttuk.
sonrasında ünlü kişi çok gördüm ama en özeli Hürriyet'tir.
Şebnem ferah. Hanımefendinin kulisine girip, elini sıkıp, muhabbet etmişliğim, fotoğraf çekilmişliğim ve uğurlu kolyem olan şf kolyemi kendisine hediye etmişliğim vardır.
ilhan irem. uzun yıllar önce henüz 13 yaşında bir çocukken iskenderun festivalinde verdiği konser sonrası sahneden inip aracına doğru yürürken nasıl oldu bilemedim ağız ağıza geldik resmen. elimi sıkarak iyi geceler dedikten sonra aracına binip gecenin karanlıgında gözden kaybolmuştu. ışıl ışıl yanan yemyeşil gözlerini yıllar geçse de unutamadım. elime sinen parfümünün kokusunu defalarca koklamış, koku gitmesin diye o gece ve ertesi gün elimi yıkamamıştım.