bundan 2 sene önceydi, kartal - kadıköy metrosunda yılan hikayesi dizisinin kürşat'ı tunca aydoğan'ı görmüştüm. öyle garip oldu ki aklıma hemen diziyi hatırlayanlar bilecektir, kürşat'ın gülsüm'ün adamlarından kaçtığı metro sahnesi geldi. neyse, metronun gelmesini beklerken yanına yanaştım, abi bir resim alabilir miyiz dedim. tabii ki alabilirsin dedi. adam harbiden çok efendi, hiç dizide ki gibi değil. tabii biraz da yaşlanmış. metro sahnesinden bahsedecektim tam o sırada metro geldi bindi. bende bindim. tanıyanlar oldu metroda yine, sohbet etti falan. öyle genelde çokça ünlü biri görmediğim için, benim adıma güzel bir anı olarak kaldı.
askerde dağıtım iznine geldim. tatilim bitti, ankara aktarmalı tokat'a gidiyorum. bursa'dan bindim otobüse, eskişehir civarında mola verdik. abestir söylemesi pisuvarda hacet giderirken sağ tarafıma baktım gayri ihtiyari. bir kaç mete ötede kimi göreyim? merhum azer bülbül ile göz göze geldim. tabi adam tarzım falan değil, hadi tarzım diyelim; muhabbet edilecek ortam değil. işte öyle. bunu da neden yazdım bilmiyorum.
Başlığı görünce aklıma gelen üzücü bir anımı anlatayım:
Ağustos 2016 gibi Bebek'te küçük bir etkinlik için mekan bakarken gördüm kendisini. Divan Pastanesi'nden çıktık, kendisi farklı bir yerden çıkmıştı sanırım ve eski bir BMW 7 kasa araca biniyordu. Çok sevdiğim bir oyuncu olduğu için gidip selam vermek ve beraber bir fotoğraf çekilmek istedim lakin sonra çekingenliğim tuttu ve vazgeçtim. Aracına binip gitti.
2-3 ay sonra bir sabah erken saatlerde o gün gördüğüm eski 7 kasa BMW'sinin içinde vefat ettiğini gördüm haber fotoğraflarında ve çok pişman oldum o gün gidip bir selam vermediğim için.
Okurken pek anlam ifade etmeyecek sanırım sizler için lakin benim için çok anlam ifade etti özellikle vefat haberini gördüğüm sabah, ardından günüm de pek iyi geçmedi zaten.