Bir yaz günü Yeşilköy'de arkadaşımda misafir olarak kalacağım. Güzel bir sitede oturuyorlar. Anne ve babası Japonya'da tatilde. Evde kardeşi, dedesi var. Çevre, gençlik, mevsim her şey oleyy!
Yemek yedik dinlenmeye çekildiğimizde arkadaşım bir arkadaşının doğum gününe gideceğimizi söyledi. Hazırlandık tam evden çıkacağız, dedesi yanımıza gelerek: 'Hayır bir yere gitmiyorsunuz çünkü baban izin vermedi' dedi. Duruma bak hay amk, aynen şoke vaziyetlerdeyiz.
Peki dedik hemen odaya koşup bu duruma karşı nasıl bir strateji geliştirebileceğimizi düşünmeye başladık.
Dedeye hemen bir kahve yaptık ve içine o'nun uyku ilacından bir miktar attık. Dede kahvesini içti, biraz konuştu ve hemen uyudu. Kızkardeşi de odasına çekildi, biraz ders çalışıp o da uyuyacaktı. Ailenin süper kurt dedesi bizden önce davranarak evin anahtarlarını saklamış. Ara ara anahtarlar yok. Döndüğümüzde eve nasıl gireceğiz yaa, zaten yeterince geç kaldık.!
Neyse başka yapacak bir şey yok, biz ille de gideceğiz. Kapı kapanmasın diye daire kapısının arasına bir minik kutu koyduk yallah çıktık evden.
Partiye gittik deli danalar gibi tepiştik, eğlendik eve döndük.
He tabii tahmin ettiniz tebrik ederim aynen kapı kapalıydı, terlik de yoktu; 2. şok dalgası, Tsunaminin ta kendisi.
Zaten strateji geliştir, git partide tepiş tükenmiştik, yeter ya kapıyı çalalım diye düşünerek zile bastık. Kapıyı dedesi açtı. Biz yallah salona cezaya.
Biz gittikten sonra eve kedi girmiş, mutfaklarda dolaşmış, gitmiş salonda uyuyan dedeyi uyandırmış, dolayısıyla bizim bütün olayımızın tam tepesine etmişti. Hınzır kedi!
Çok eğlenmiştik ama olay bizim mahcubiyetimizle kapanmıştı, ertesi gün dedenin göz bebeklerine bakmak bizim için hiç de kolay olmamıştı...
Buradan o güzel günümüze ve bedeli olan mahcubiyetimize selâm olsun.