Her kişinin başına gelen olaylardir
Evet 8 .siniftim bi kizdan hoşlanmıştım tabi her ergen gibi ben de özgüven sorunu vardı acilamiyordum (bir de üstüne 108 kiloydum herkes benimle dalga geçiyordu) , sonunda sevdiğim kıza açılmaya karar vermiştim lise 1 de ayni siniftaydik bir gun gittim yanına açıldım kıza açıldığımda, kız benimle dalga geçti beni tersleyip, asagilamisti hem de herkesin icinde , ben de agliyordum okuldan kactim , dünyayı birakmak istiyordum , uzaklara gitmek istiyordum , gece 1 e kadar eve gitmemiştim sokaklarda dolanıyordum defalarca kez babam aradi yalvardi yakardi babamin ısrarlarına dayanamayıp en sonunda eve gittim babam bana ilk bi kızdı sonra öğütler vermeye başladı tabi benim dikkatimi çekmiyordu neyse dinlemiş gibi yapıyordum ama en son dudağından şu sözler döküldü " oğlum bu hayatta aklini nasil.kullanacagini bilmelisin " demişti, aklimdan hic çıkmıyordu en son karar verdim ben zayifliycam diye , lise 4 olmuştu t75 kiloya düşmüştum kas filan yaptım lise 4 un en yakışıklı çocuğu olarak kabul ediliyordum neyse gel zaman git zaman sevdigim, kiz bana sirnasmaya başladi tabi ben intikam için bunla çıkmaya başladım 3 gun sonra tüm sınıfın önünde ayrıldım , su an 23 yasindayim psikologum , mankenlik yapiyorum ve cevre dernegi baskani yardimcisiyim . Hayat nelere kadir ..
biz küçükken kasabaya bir eczane açıldı. camına kocaman eczane birsen görgün yazıyordu. biz o zamanlar bu yazıyı bir sen görgülüsün olarak anlamış ve ne yani biz görgüsüzmüyüz diye camlarını kırmıştık. meğersem kadının adı birsen soyadı görgünmüş.
Son 6 ay içerisinde kaburgam kırıldı sinüzit farenjit derken bir de larenjit geçirdim. Üzerine kaburgam kırıkken kanal tedavisi gördüm. Derken ayak bileğimin lifleri koptu. Resmen şaka gibi.
askeri lise mülakatları için babamla istanbula gitmiştik eminönün de balık ekmek yerken yanımdaki adamın kafasına martı sıçmış adam baya bi sövmüştü yüzüne karşı olmasada ordan gidince baya gülmüştüm ertesi gün elenince çok ağlamıştım gerçi keşke gülmeseydim mk.
Bir süre oldu kendi ofisim ve çok şükür kendi işim var. Ofiste yaşadığım ve hâla anlam veremediğim bir olay yaşadım.
Ofiste yerden çıkan sert bir kablo var. 5-6 cm uzunluğunda kenarda. 6-7 ay önceye kadar sürekli ayağım o kabloya nasıl olursa çarpar ve sendelerim. Hep içimden "şu kabloyu duvara çivileyeyim" derim ama hiç kimseye söylemedim bu olayı. Bu bir kenarda dursun.
Ofisteki bir masanın kenarında bir soyulma olmuş. Şu masaların kenarında ince bir şey olur ya onun adını tam bilmiyorum. Masanın rengi neyse ona uygun bir renkte genelde ütü gibi sıcak bir maddeyle press yaparlar. Ne kadar anlatabildim ama ince bir sunta gibi düşünün. O masada işim olduğu zaman hep oraya sürtüp o maddenin gerilip kırbaç gibi tekrar aynı formuna dönmesi de bu kablo gibiydi. Ya şunu yapıştırayim falan diyordum.
Bu süreye kadar ofiste yalnız çalışıyordum. Ara sıra misafirlerim hariç kimse yoktu yani çalışan. Kaldı ki misafirlerime de bu iki olayıda "ya şöyle böyle" demem mümkün değil.
Ek bilgi, ofisin tek anahtarı var, oda bende ve başka girip çıkan yok.
işte belirttiğim dönemde bir gün ofise gittim çalışıyorum. O masaya bi geçtim, üstüm takılmadı o parçaya. Hayret ettim. 2-3 kere daha masadan ayrıldım falan ama yine takılmadım. Bi baktım para bandıyla o parça yapıştırılmış.
Veeee, o takıldığım kablo vardı ya, kanca çiviyle (ki ofiste öyle bir çivi imkanı yok bulunmaz) duvara sabitlenmiş.
Aklıma ilk 5-6 gün önce ofise gelen arkadaşım geldi. Hani laf arasında söylemişimdir, oda iki dakika halletmiştir diye. Masayı hadi yaptı diyelim, o çiviyi çakarken mutlaka sesini duyardım ama odur dedim başka ne olacak.
4-5 gün sonra arkadaşla bir araya geldik. Anlattım olayı eyvallah hep takılıyordum diye. Adam "nereye?" Dedi. işin garibi anlattıklarımdan hiç bir şey anlamadı.
Bu olaydan 3 hafta sonra bir evrak almak için ofise uğradım. Mutfağa uğradığımda çöp kutusunun kapağı açıktı. (Asla açık bırakmam) kapatayim derken çöpte gözüme iki poşet çarptı. Sanıyorum uno diye bir marka var hani poşet içinde yuvarlak kepekli ekmek ürünü. Restoranlarda falan olur hani, onlardan.
Ben bu ekmeklerden hayatta almam. Hadi aldım ya da sipariş verdiğim yemeklerden falan çıktı diyelim yine mümkün değil. Zira yemekleri hemen dışarıda bulunan restoranlarda falan yerim. Ofiste cips, abır vicubur, çikolata vb. dışında bir şey yemiyorum. Ki o süre zarfında ne misafir ne de başka biri, benden başka hiç kimse girmedi oraya. O poşetlerden önce atılmış, en üstte duran çöpe baktım cips poşeti. Bir gün önce ben attım onu. Yani o ekmek poşetleri o gün içerisinde atılmış. Ogün sadece evrakları almak için ofise uğradım, başka biride yoktu, mümkün değil.
Bide şu var işin garip yanı. Hangi eşyanın nerede ve hangi pozisyonda durduğunu bilirim. Masamdaki eşyalar biraz olsun yerinden oynarsa anlarım. Sandalye biraz kaysa fark ederim. Bu nedenle tek değişen şey o çöp.
Özellikle bakındım edindim ama her şey yerli yerindeydi.
O olaya bir türlü anlam veremedim, hâla veremiyorum.
kardeşimle akşam dışarıda gezerken aklımıza geldi bu akşam lig maçı var. lig tv bulunan bir cafe vardı yakınlarda. maçın başlamasına 15 dk civarı kalmış. içeri girip sorduk maç yayını var mı burada diye, içeride dev ekran var diyerek bizi arkada bir odaya yönlendirdiler. hızlı adımlarla yürüdük, içeri girer girmez kendimizi bir anda farklı bir dünyada buluverdik. ışıklar kapalı, loş ortam, yerde yassı mumlar ve kalp şeklinde balonlar var. oldukça romantik bir ortam. ortada tek bir masa, mum ışığında oturan genç sevgililer, erkeğin elinde yüzük kutusu, kızın yüzünde coşkulu bir sevinç ifadesi...
ve arkada dev ekranda lig tv açık, ses de açık. takım kadroları sayılıyor.
içeri girdiğimiz gibi geri çıkıp dumur olmuş halde kafeden uzaklaştık. hızla girerken yanlışlıkla devirdiğim bir mum ve havalanan bir-iki kalpli balon dışında bir aksilik yaratmamıştık. o romantik ortamda maç yayını neden açıktı? garsonlar bizi neden oraya gönderdi? muhtemelen maç yayınıyla çakışan bir evlilik teklifi organizasyonu yüzünden genç aşıklarla garsonlar arasında bir psikolojik savaş yaşanmaktaydı.
Yorgan gitti, kavga bitti. Yaklaşık 15-20 dk sürmüştür. Bedeli 8tl.
işlemleri yapan arkadaş son derece kibardı. "ne seçenekler var?" diye sordum.. Saydı: "islam, şu, bu, seçilmemiş (boş bırakma), dinsiz".
Tecavüzün en son 1.5 aylık bebeğe inmesinden sonra gelen sinirle dedim "dinsiz" i seçelim. "tamam" dedi. Verdi bir A4 kağıt. Yazdım dilekçeyi. Dilekçede de "sadece dinsiz şeklinde nüfus cuzdani cikarilmasi degil, kaydimin da dinsiz olarak duzeltilmesi" diye.
Beklemeye koyuldum. 5 dk gecti, 10 dk.yi gecti. Cocuk çik çik çik tuşlara basiyor, en sonunda dedi ki:
"ya, ben listeden dinsiz diye seçiyorum, ancak sistem bu secenegi secemezsiniz diye kaçtir uyari veriyor, ne yapalim"
Anladim ki devletimiz ateist, dinsiz populasyonun kayitlara gecmesini istemiyor. Secemedim.
"Size verebikecegim, ona en yakin olarak 'seçilmemiş' var" dedi. Dedim yapacak bir sey yok, onu secelim.
Kurani defalarca ukumus biriyim. Buhari vs hadis bilirim, evde iki seccadem var, namaz bilen, kilan biriyim. Ya da 'dim'.
Evdeki kuranimi en yakin arkadasima zaten bu olaydan kisa sure once hediye etmistim. Kendisi gunde aksatmadan 5 vakit namaz kilan biridir. Laf arasinda omrunde kur'an'i bir kez acip okumamis oldugunu soylemesi beni şok etmisti.
Beyler, bunu yapmayin işte. Açin, şu kitabi okuyun. Süs değil bu kitap. iphone'a 3000 lira veriyorsunuz, kaç para bir kur'an? Vakitse, her akşam 6 saat televizyon başindasiniz.
Yani, vakit her şeye var, gunde 20 dk kur'an okumaya mi yok?? Okuyun ulan şu kitabi işte. Ne yaziyor, ne diyor? Birkac hafta da az televizyon izleyin.
bir yaz günü kabusu, doksanların başı... voleybolcu olan abime antrenmanlarını izlemek için yalvarıyorum ve zar zor da olsa kabul ediyor. "tamam gel ama bir yaramazlık yapma, uslu uslu otur izle..." durakta otobüs bekliyoruz. bir tanesi geliyor. gitmemiz gereken yerden geçmesine rağmen içimde kötü bir his var. "abi buna binmeyelim, n'olur abi, binmeyelim buna, içimde kötü bir his var, bir şey olacak..." abim kızıyor bana. huysuzluğum tuttu sanıyor. binmiyoruz fakat abim geç kalacağından çok sinirli ve beni geri yolluyor. "gelme istemiyorum, seninle mi uğraşıcam ben! git eve..." ben eve, abim antrenmana... birkaç saat sonra televizyonlarda hep aynı haber dönüyor; "...silahlı terör eylemcisinin kaçırdığı X-y hattındaki otobüste çıkan arbedede 2 kişi öldü..." ve öğreniyorum sonra, olayın olduğu bu otobüs benim yüzümden abimin kaçırdığı o otobüsmüş...
neredeyse 10 yıldır görüşemediğim bir arkadaşımı görüyorum ruyamda. ağlayarak yanıma geliyor ve çok uzaklara gideceğini, hakkımı helal etmemi istediğini söylüyor. sebebi ise yıllar önce kendisine verdiğim borcu ödeyememesiymiş... böyle bir şey için canını sıkmamasını, verdiğim paranın borç olarak değil de yardım amaçlı olduğunu ve geri istemediğimi anlatmaya çalışıyorum. biliyorum, o durumda ben olsaydım hiç çekinmeden aynı şeyi yapardı... uzun uzun sarıldıktan sonra ayrılıyoruz. uyanıyorum... sabah işe geldiğimde bir arkadaşım telefon ediyor. önce naber nasılsın neler yapıyorsun faslı ve ardından mevzuya giriyor...
"...haberi öğrendin mi?"
"ne haberi?"
"facebook'ta görmüşsündür diye düşündüm."
"yok epey oldu ben hesabımı kapatalı, ne oldu?"
"bizim r. vardı ya vefat etmiş, dündü cenazesi."
"nasıl!?"
"trafik kazası... bilmiyor muydun? ben de gidemedim cenazeye."
bi gün sokakta adamın biriyle sohbet ediyoruz. konu dine, evrime filan geldi. adam dedi ki darwin tam üçkağıtçı. niye abi hayırdır dedim. başladı anlatmaya. hz. meryemin yanına bi gün cebrail gelmiş ve hz. isayı müjdelemiş. bi kaç aylık olmuş bebek. insanlarda hz meryemi zinayla suçlamış filan. neyse sadede gelelim. kuranda bu geçiyor. diyor ki biz hz. meryeme inanmayanları maymuna çevirdik. darwinde bu ayeti okumuş ve insanlar maymundan gelmiştir, maymundur filan dedi. yok ananın amı filan derken içimden. 1-2 dakika sonra kadir mısırlıoğlunun söylediklerinden bahsetmeye başladı. double penis yedim amına koyim
birkaç gün önce adana optimum avm'den çıkıp karşısındaki parkta yürürken saçı sakalı dağınık bir genç koşarak yanıma geldi. "biz cezaevinden kaçtık otobüs paramız çıkışmıyor bize para ver" dedi. kabul etmedim. "o zaman bizi otobüse bindir para verme" dedi. tersledim. trip atarak telaşla uzaklaştı. ben de 155'i arayarak durumu bildirdim. gerisini bilmiyorum.
bir gün çok adam arabayı park eder ama bayağı bir boşluk var. neyse bu adam geri geri gelirken yaya çapar. yaya çıkıp bakmıyor musun sağına soluna der.
arabayı süren çıkar sen koskoca arabayı görmüyor musun der. nihahaha.
kız arkadaşım, ben ve onun iki saf arkadaşıyla beraber limonlu bahçe'de oturuyorduk. şakayla karışık onlara kahin olduğumdan bahsedip eğlenmek istiyorduk, zira sohbet iyice sıkmaya başlamıştı. madem ki kahindim bunu kanıtlamam istendi.
"saat kaç serenity, sakın hiçbir yere bakma ve hemen söyle?!"
"3 56??"
"!!! nasıl ya ???"
...
bununla yetinecek gibi görünmüyorlardı. onlara hemen yan tarafımızda oturan mutlu çifti gösterdim.
"bence birazdan kız çocukla kavga edecek ve onu terk edecek..."
yarım saat falan geçmişti ve olan oldu! gayet mutlu görünen çiftimiz iki dakikada birbirine girdi ve kız oğlana tokadı patlatıp çekip gitti...
"Yok artık..."
sıkıcı sohbet devam ederken mevzu bir şekilde fikret kuşkan'a geldi...
"yaaa ben onu çok seviyorum of keşke yakından görebilsek..."
"Hmmm... o zaman buradan çıkalım ne dersiniz? Dışarıda karşılaşacaksınız onunla. ha yakından görsem keşke bıdı bıdı diyorsunuz ama görünce kesin diliniz tutulur. tek bir laf bile konuşamazsınız onunla."
"Abartma ya, bu da olursa pes deriz!"
"Hehe hadi gelin, neden olmasın..."
hesap ödenir ve mekandan çıkılır. henüz caddeye doğru bir iki adım atmışken tam karşıdan fikret kuşkan elleri ceplerinde, başında şapka, yere bakara bize doğru gelmektedir.
kızlardan biri taş kesilirken diğeri çığlık atmaya başlar. ben ve kız arkadaşım kahkahalarla güleriz bu saçma duruma.
zavallı adam ise şapkası ile yüzünü gizlemeye çalışarak tedrgin bir şekilde aramızdan geçmeyi başarır...
bütün bu anlatılanlar gerçektir ve evet kuvvetle muhtemel tuhaf bir tesadüftür. zaten yaşadığımız bir çok olay da öyle değil midir ki...