aşırı duygusal bir insan olmadığım için olaya biraz realist bakıyorum. çevremde uzun süreli, sağlıklı ilişki yaşayanlara ve bu şekilde mutlu bir evliliğe doğru gidenlere baktığımda sağlıklı ilişkinin nasıl olması gerektiği kafamda daha da netleşmiş durumda. gerçek bir ilişki süreci sürekli bir araya gelerek görüşme yapıldığında en az 3-4 ay sonra her iki taraf ta birbirlerine dostluktan öte duygular hissetmeye başlıyorsa, ilişkiye psikolojik olarak iki taraf ta hazırsa sağlıklı bir ilişki süreci başlıyor. bu ilişki 3-4 yıl sürdüğünde her iki taraf ta evliliğe hazırsa mutlu bir evlilik gerçekleşir. bu sürecin sağlıklı bir şekilde yaşanması için her iki tarafın birbirine saygılı olması çok önemli.
şu sıralar çok karmaşık. aidiyet, sahiplenme, kıskançlık... bunlar elbette olmalı ama karşındakinin özgürlüğünü kısıtlayacak düzeyde değil. bunları abartan insanlar şüphesiz güven sorunları yaşıyordur ve eğer güven problemi varsa, ilişki de olmamalı. kendimi toplumumuzdaki kızların çoğu gibi itaatkar görmüyorum ben. "sevgilim var, şort giymemi istemiyo, giymemeliyim" ya da "şu arkadaşımla görüşmemi istemiyo, görüşmemeliyim çünkü ben ona aidim" gibi düşünemiyorum. elbette sevgilim dediğim insana aidimdir. ama aidiyet bu şekilde olmaz. bu istenileni yapmak, kendini kısıtlamaktır.
arthur schopenhauer okuyan bilir, bi sözü var, "erkeğin aşkı, doyum bulduğu anda ciddi biçimde azalır; artık tüm kadınlar, sahip olmuş olduğu kadından daha fazla çekici gelmeye başlar. kadının aşkı ise tam bu anda artar" diye. benim de gözlemlediğim kadarıyla gerçek hakikaten de buyken, sevgilim dediğim adam bana aşıkken, beni kıskanıp yapmak istediklerimi kısıtladığı zaman, ben o an yapamadığım şeyi gelecekte, artık birbirimizi sevmiyorken düşündüğümde pişmanlık duymak istemiyorum. çünkü belki de geçmişimde olduğu gibi, sevgilimin benden soğuyup benim aşk acısı çektiğim zamanın aynısını tekrar yaşayacağım.
edebiyattan, şiirsellikten uzak biri olarak benim için aşk insan beyninde, sadece insanın soyunu devam ettirebilmesi için, bilincinde olmayarak seçtiği fiziksel/kültürel kendine yakın biriyle vaktini sorunsuz geçirebilmesine yarayan hormon istilasıdır. bu kadar basittir. ilişkidir asıl problem. iletişimdir.
benim için, olması gerektiğini düşündüğüm ilişki türü şudur;
sevmek. gerçekten aldatmayacağına inanmak, sosyal ortamlara girdiği için kıskanmamak, sevgili de gelmek istiyorsa davet etmek. hayat görüşüne saygı duymak. hayat görüşünde hoşa gitmeyen bi şey görüldüğünde sadece hoşa gitmediğini belirtmek, "yapma-düşünme" dememek. karşı tarafın ve kendinin farklı hayatlar yaşamış olduğunu, bu yüzden iyi-kötü, doğru-yanlış, hatta gerçek anlayışlarının farklı olabileceğinin farkında olmak.
ve son olarak, ki en önemlisi, sohbet edebilmek. fikir ayrılıkları çok fazla da olsa, tartışmadan saatlerce sohbet edebilmek.
Benim aşk anlayışım mazoşistcedir. istesem de, istemesem de böyle olmak zorunda. Çünkü böyle bir dünyada yaşıyoruz ve çoğu zaman 'benim gibiler' hele ki türkiye de olanlar için, bu işler böyle gidiyor. Seviyorsun açılamıyorsun, söylüyorsun belki dayak yiyiyorsun hatta belki de canından oluyorsun. Evet ben eşcinselim ve bunu değiştiremem. Bende hetero birey gibi sevmek istiyorum bu hakkım. 'insani' olarak sevmek hakkım. Bedenlerini zevk için satanlardan, kadın gibi giyinip kendini belli eden tiplerden olmadım. Bu yüzden hep aşkımı da, sevgimi de içimde yaşamak zorunda kaldım. Bu, bu o kadar çok acıtıyor ki canımı, bazen tek başıma taşıyamaz hale geliyorum. Yoruluyorum, yoruldum da. Zamana bırakmaktan yoruldum. insanlara sahte sahte gülerken, içimde fırtınaların kopmasından yoruldum. Hergün onun gözlerine bakarken, her baktığım da yeniden doğmuş gibi hissederken, ona arkadaşım demekten yoruldum..
sevgi mutlak olmalıdır. onun yanında sadakat, güven, huzur ve hoşgörü'de olmazsa olmazlardandır. bana sadık biri de yetiyor gerçi ama kafamdaki anlayış budur.
25 yaşına geldim yolun yarısına bi arpa boyu kaldı ayıptır söylemesi bi bok anlamadım ben bu aşk işinden... Nerde yanlış yapıyorum. Anlayan beri gelsin.
artık aşka çok fazla saygının kaldığını düşünmüyorum. çünkü yüzüne baka baka aşığım seviyorum insanlar iki gün sonra sıkıldım diyerek ayrılma çabası içine giriyorlar. aşkı, başkalarıyla beraber olmak, yalnız kalmamak için harika bir malzeme olarak görüyorlar. aşkı tam anlamıyla yaşamak artık çok zor maalesef.