çanakkale boğazı, naraburnu açıkları
4 nisan 1953 saat 02:15
uzun ve yorgun bir seferden dönen dumlupınar denizaltısı, naraburnu açıklarında, isveç bandralı nabold şilebiyle çarpıştı...
sessiz, soğuk ve karanlıktı gece...
dumlupınar başından aldığı şiddetli darbeyle birkaç saniye içinde sulara gömüldü...
gemideki 81 kişilik mürettebattan sağ kalan 22 kişi, geminin arka bölümündeki torpido dairesine sığındı. mahsur kalanların su yüzüne fırlattıkları telefon şamadırasıyla denizaltıyla temas kuruldu. sağ kalan 22 kişiyi kurtarmak için herkes seferber oldu. bu arada oksijeni idareli kullanmaları için aşağıdakilere gerekmedikçe konuşmaları, şarkı-türkü söylememeleri, sigara içmemeleri söylendi. ancak, saatler süren kurtarma çalışmalarının sonunda, umutların tükendiği anda, karanlıkta bekleyen 22 kişiye herşey yine aynı sözcüklerle anlatıldı: "konuşabilirler, türkü söyleyebilirler, hatta cigara bile içebilirlerdi..."
şamandradaki telefon hattının öbür ucundan tüm türkiye, denizaltıda tevekkülle ölüme yatmanın hüzünlü ama başı dik türküsünü dinledi:
ah bir ataş ver cigaramı yakayım
sen sallan gel ben boyuna bakayım
uzun olur gemilerin direği
ah çatal olur efelerin yüreği
yanık olur anaların yüreği
Uludağ sözlükte henüz yazar olmasam da bir kitabı basılmış ve tamamen satılmış bir yazar olarak en çok hüzünlendiğim ve ilham aldığım parçala Balmorhea - in the rowans diyebilirim.