telefona bakip saatte bes bucuk olmus diyip bir an icin telefonu elime aldim seni aramak icin ve geri biraktim hemen ardindan. öldüğünü unutmusum. artik arayamaz sesini duyamaz oldum. iste bu saniyelik olay ömrümden ömür aldi. aglatmadi ama saatlerce aglamaktan beter etti.
ama az kaldi, en gec 15inde yanindayim dedecim.
kiymet bilin dostlar. sevdiklerinizin, arkadaslarinizin kiymetini bilin. cunku onlarin son ani hangi an hic bir zaman bilemicez.
satrançta bir hamle vardır. rakibin kalesi şahınızı tehtit ediyordur. tek çıkar yol ise veziri şahın önüne çekmektir. böylece rakibin kalesi sizin veziri yiyecek. sizde şahla rakibin kalesini yiyeceksinizdir. tehtit bitmiştir. ama vezir gitmiştir artık. kazancınıza dair ümidinizi yitirmişsinizdir.
işte böyle bir ümitsizliğe düşmüştüm zamanında. ne gitsem oluyordu nede kalsam. kalamadım çünkü kalamazdım. ölürdüm de kalamazdım o saatten sonra. gittim ve yine olmadı. olmayınca olmuyor işte. hayırlısı.
bir şey olur... sonra her şey üzer ve neredeyse her şey ağlatır.
ben manchester city şampiyonluk belgeselinin son 30 saniyesini izlerken salya sümük ağlamıştım. çünkü daha yeni boşanmıştım. sahnede seyircilerin sevinç gözyaşları vardı oysa.
ölümden öte köy yok. ama can yakan çok şey var.
eski kuşum öldüğünde (hint bülbülü), the green mile filminde john coffey öldüğünde ve o farenin hÂla ölmediği çıkınca da ağlamıştım nedense , edward scissorhands filminde o mucit öldüğünde, batman returns filminde penguen öldüğünde ağlamıştım.
çoktur, saymakla bitmez ama en önemlisi dedemi ve babamı 3 ay arayla kaybettiğim yıl olabilir 1998 yılı.
düşünün bir anda aile büyüklerinizi arka arkaya kaybetmek ne zor bir şeydir.