sözlükler alemini çözmedim, çözemeyeceğim. yazarların beğeni kriterleri, oy verme alışkanlıkları, yazma ve okuma kıstasları... bunlar hep muamma olarak kalacak kafamda. çözmeye çalışmak için de artık vakit harcamayacağım sanırım.
kendini kasarak, küllüğü izmarite boğarak uzun mu uzun bir giri yazıyorsun. ee her ne kadar " oylanmak zikimde değil abi" triplerine girsek de insan en azından yazdığının okunmasını, olumlu ya da olumsuz bir tepki görmesini istiyor haliyle. ama nerdeeeee? o dakikalarını hatta saatlerini harcadığın yazı, 10 dakika içinde sol frame de kaybolup entry çöplüğüne dökülüveriyor.
bunun yanında girip girmemekte tereddüt ettiğin sıradan bir bkz ise çişe gidip gelene kadar oy yağmuruna tutulup en beğenilenlerin tepesine taşınıveriyor.
kitap, gazete, dergi falan okunmuyor diyoruz ya memelekette, şöyle tek cümlelik dergiler, 2 sayfalık kitaplar ( çok mu oldu be 2 sayfa? ), meme-göt tandaslı gazeteler ( çoğu öyle ama yazı sayısı hala fazla ) çıkartsak kurtlar vadisinin papuçu nasıl dama atılıyor görün.
hatta polat alemdar amazon ormanlarına gidip belgesel çeksin.
her yazarın kendi kriterlerine göre ortaya çıkan güdüdür. aslında; girilen hemen hemen her entrynin oylanma potansiyeli vardır. bazısı komik olanları, bazısı görüşlerine uyanları, bazısı bilgi içeren entryleri, bazısı nick altına girilen her entryi vs. oylar. kesin bir sonuca ulaşmak zordur çünkü; her yazar farklıdır. artı verenin de, eksi verenin de kendine göre doğruları bulunur. bunu anlamak içinse üstad olmak gerekir ki; ne kadar entry girersen gir bu üstadlık mevkiine ulaşamazsın.
örneğin; bu entryim veya başlığım çok tutacak diye yazarsın ha yazarsın uzun uzun. sonra bir bakarsın ki ilgilenen yok, oy yok, başlık altına senden başka entry giren yok. bir gün de; hiç düşünmeden şak diye kısa bir entry girersin haftanın en beğenilen entryleri arasına girer.
sonuç olarak; bu güdüyü çözümlemeye çalışmak bile olmayacak iştir. oluruna bırakıp entry girmeye devam etmek en iyisidir. **