tolstoy 'onun kalemini tanrı kullanıyor' dediyse eğer tabii ki de bunu övülmeye değer birini övmek için söylemiştir. ya da röportajda onu kendisiyle kıyasladıklarında alçak gönüllü davranmak istemiştir. öyle olmasa, gerçekten dostoyevski'nin kendinden üstün olduğuna inansa bile bıraksın da buna biz okuyucular karar verelim. ikisi de hünerlerini sergileyip, eserlerini ortaya koymuşlar. bize de okumak düşüyor. ayrıca yazarların birbirini methetmesi üzerinden gideceksek buyrun bunu da ekleyelim:
dostoyevski ‘bir yazarın günlüğü' kitabında tolstoy'un ‘deha' olduğunu ve ‘olağanüstü yüksek sanat' yaptığını vurgulayarak şu ifadelere yer verir: "anna karenina'nın yazarı gibi insanlar, toplumun öğretmenleridir, biz ise sadece onların öğrencileriyiz."
şimdi düşünün; dostoyevski gibi büyük bir yazar kendinden 7 yaş küçük ve tabiri caizse yeni yetme olan birini usta, kendini de çırak olarak addediyor. bunu kabul etmiş. burada lamı cimi olmayan, inkar edilemez bir gerçeklik yatsa da yine de buna bakarak karar vermeyi reddediyorum. gelelim daha akılcı bir şekilde yorum yapmaya.
ikisinin de büyük birer düşünür olduğu konusunda kimsenin itirazı olmasa gerek. lakin burada çok ince bir husus var:
tolstoy ziyafet; dostoyevski ise sefalet çekerken sorgulamıştır. buradan neyi çıkarabiliriz? hani komünizm parayı bulana kadardır diye bir söz var ya... ya da şöyle diyelim zor olan bir garibanın mı kapitalizmden yakınması mıdır yoksa keyfi yerinde, tuzu kuru olan bir zenginin mi? tolstoy'un büyüklüğü işte daha buradan başlar. götünü parayla silen bir adamın dünyadaki adaletsizlikten bahsetmesi ve bahsetmekle de kalmayıp her kitabında buna yer verip, sistemi eleştirmesi; zenginliği, lüksü ve şatafatı elinin tersiyle itip, köyde öğretmenlik yapmaya gitmesi, inzivaya çekilmesi, topraklarını ve servetini köylüye dağıtması... cümlemi tamamlayamıyorum bile, duygulandırdın beni yüce insan. eserlerinin de bilgi ve keyif vermesi açısından dostoyevski'nin eserlerinin önünde olduğunu düşünüyorum.
tolstoy'u düzenli çalışıp sınavlardan yüksek not alan, dostoyevski'yi ise 'aslında zehir gibidir, çalışsa en iyisini yapar' denilen öğrenci tipine benzetiyorum ben.
iyi yazarlar, kötü yazarlar vardır; elbette bir Ernest Hemingway ile bir Barbara Cartland mukayese edilmeyecektir.
Ama, "Tolstoy mu, Dostoyevski mi" gibi sorular anlamsızdır. Birini de okuyacaksın, ötekini de.
Gerçek şu ki, "en iyi yazar" diye bir canlı türü de yoktur.
Bu tür tartışmaların moda olduğu bir dönemde, ünlü eleştirmen ve edebiyat tarihçisi George Steiner "Tolstoy mu, Dostoyevski mi?" diye gene çok ünlü bir kitap yazmış, sonunda bu tartışmanın saçma olduğu kanısına varmıştı.(bu sonuca varmak için kitap yazan bir manyak!)
Her sanat dalında bu böyledir.
Picasso mu daha büyüktür, Velazquez mi? Böyle saçma soru olmaz. hangisinin pipisi daha büyüktür diye sormak daha bile mantıklı olur.
Mozart mı daha büyüktür, Beethoven mi? Birinden birini "seçen" eşektir.
Ama elbette Johann Sebastian Bach ile fazıl say arasında bir "fark" da bulunacaktır.
Kabahat, sanatçıları yarış atı gibi koşturup, sanatı kapitalizmin hırt beğeni süzgeçlerine tıkıştıranlarındır.
Şu "best seller" kavramını ortaya atan Amerikalı da mezarında ters dönsün, amuda kalksın, dirilip dirilip gebersin inşallah...