uludağ sözlük yazarlarının '' eğer senarist olsaydım şu konuyu senarize ederdim lan '' dediği, ve şahsım adına mükemmel fikirlerin ortaya çıkacağına inandığım konulardır.
olizvel, senaristliğin salt olarak eğlendirme üzerine gitmeyeceğini bilecek bir yazardır kendisi. gizem, gerilim, dram üçlüsüyle; insanların kişisel ve birbirleriyle olan sorunlarını; boşanma, evlatlara işkence, çocukların suistimal edilmesi, anne-babaya işkence, karısına şiddet, dostu gammazlama, soyma, trafik kazaları vb. konuları işleyecektir kendisi de. Zira, dünya üzerinde "eğlendirici" birçok şey var iken, uyutulan, iyimser olarak uyuyan milyonlarca kişi var; gerçeklikten o kadar uzak, aşkı, sevgiyi, nefreti, ölümü tatmamış o kadar toy ve saf... * Bu yüzden diyorum ki, sinema&tiyatro bir yerde eğlendirici de olmalıdır, ancak bunu gerçeklikten tamamıyla koparak yapmamalıdır.
Psikolojik yönden zayıf insanların tanrının varlığı konusu dahilindeki hayatı sorgulama ve hayatta kalma felsefelerini yazardım. Değil. Yazıyorum. Ve bunları yazarken işin içine biraz da aksiyon katıyorum.
Tam hayatta kalma felsefesiyle ilgili değil aslında. insanların yaşamak için ihtiyacı olduğunu sandığı olayların üstüne gidiyorum diyebilirim.
Edit: burda yazdığım kadar kasvetli değil ya. Sürekleyici olacak. Trajikomik yönleri de var ve hikayenin altında dram yönü çok güçlü olan bi yan konu var.
pkk'nın nasıl orospu çocuğu bir örgüt olduğu ile alakalı belgesel tarzı filmler çekerdim sürekli , hem de ingilizce çekerdim ki dünyaya yayılsın tüm dünya görsün bunların ne mal olduklarını amk.
Sadece Türk tarihi içinde geçen zaman makinesi temalı bir şeyler yazardım. Puslu kitalar Atlası gibi bir tadı olmasını isterdim yoksa ne Osmanlı ne Cumhuriyet ne de eski Türk tarihini öne çıkarma derdim yok.
fakir bir kız ve zengin oğlan tesadüfi bir şekilde karşılaşır ve birbirlerinden nefret ederler.
sonra bir kaç kez daha rastlarlar birbirlerine ancak nefret etmeye devam ederler.
sonra ne mi olur ? bir daha birbirlerine rastlamazlar ve nefret etmeye devam ederler.
Bir çoğu kendi hayatımla ilgili gerçekleşmeyen veya kafamda defalarca kurup düşünüp gerçekleştiremediğim şeyler olurdu. Kendi hikayemi değiştirip değiştirip anlatırdım. Mesela bu ara bi senaryo üzerinde çalışıyorum, çocukluğundan beri sessiz sakin ağırbaşlı davranışlarına karşın babası tarafından sürekli ezilen hor görülen adaletsiz davranılan çocuğun, yirmi yaşına geldiğinde artık bunlara dayanamayıp cinnet falan getirmeden gayet organize planlı bir şekilde babasını acı çektire çektire öldürmesini anlatıyor. Ama filmin sonunda bütün işkencelerin ve öldürme olayını aslında yine başkarakterin kafasında kurduğunu sikerim böyle hayatı değmez amk diyip pılı pırtı toplayıp çekip gittiğini anlıyoruz. Bu da Senaryoda kalır umarım. Çalmaya kalkanın da amk çok net.