sen bir karanfilsin, delisin
içlisin de, bükersin hemen boynunu
mendilimin içindeki kirazdır
mendilimin içi kiraz
bilmem ki, ne desem, yaz mutluluğu.
nasılız ay ışığındaki dostum
bütün bir gecenin uykusuzluğu
bak şimdi her şey bir dengeye uydu
bir domates, birkaç domates hemen hemen tartıldı
bir sancı gibi yerleşti şuramıza özgürlük
kirazlar kirazlar
gözyaşları günbatımının
karanfilin kokusu.
demiştim, evet
söz haziranın
şurdan burdan bir vapura binildi
gümüş kafesinde denizin
bir sürü kuştan geçildi
sevgilim, canım mendilim.
bir karabatak sürüsü dadandı bordamıza
dadansın iyi
de bana kim bulacak denizim kalbini
yeşimden oyulmuş ağaçlar
kıyılarda
kim bulacak kıyıların kalbini
hepsini anlat, hepsini.
anlat ki
güneşli günler de sıkabilirmiş insanı
bir raslantı gibi gelen mutluluklar da
susarsak susarmışız da, ölçemezmiş kimse derinliğini
kim bulacak derinliğin kalbini
sana kızar mıyım hiç
bana bir gül ver.
sevgilim, canım mendilim
mendilim kiraz dolu
anlatamıyorum galiba
hüzün değil yaz mutluluğu.
kısa sürer. en mutlu anları mayıs ve hazirandır. genelde temmuz ayından itibaren büyük bir huzursuzluk kaplar insanın içini. o sinir bozucu sıcak, insanların çıldırmış gibi, hayatta eğlenceden daha önemli bir şey yokmuş gibi yaşamaları ve mutlaka gelen bir ölüm haberi mutluluğun kısa sürmesine yol açar.
şiir de aslında ne güzel anlatmıştır bunu:
güneşli günler de sıkabilirmiş insanı
bir raslantı gibi gelen mutluluklar da
susarsak susarmışız da, ölçemezmiş kimse derinliğini
kim bulacak derinliğin kalbini
yaz mevsimini sevmeyen bizden değildir demişti bir keresinde bir yeşil erik, ki yaza erken veda eder kendileri, ki daha fazla dayanabilmelerini çok isteyebilirdim.
yaz mutluluğu olmasaydı tutar en kral siyah tişörtümü, güneş gözlüğümü ve yaz cigaralığımı ve akşam esintisini ve alkol kokusunu ve pileyboy haytalıklarımı uçurumdan aşağı atabilirdim.
olmasaydı yaz mutluluğu tutar hicret ederdim buralardan ya da. yaşlılığıma intihar süsü de verebilirdim.
yaşanmazdı be erik kardeş, yaz olmasaydı.