Ağustosun da yarısı geçti işte... Haydi yine sonbahar, arkasından kış... Açılan okullar, parlamento polemikleri, eleştiriler, tehditler, vurma kırma, birbirini öldürme...
Bir gün ünlü bir ressam dostum:
- Bu orostopol dünyada herkes kıçını uyduracak bir yer arıyor, demişti.
Yaşam amacını bu kadar basite indirgeyen bir anlatım, bana biraz tuhaf gelmişti.
***
Ama bazen insan bu açıdan da sağına soluna bakma gereğini duyuyor. Ve görüyor ki, insanların bütün gürültü patırdı arkasındaki özlemleri, öyle çok da karmaşık değil.
En az çabayla en çoğu elde etmek, adam yerine konmak, güvenceli bir yerde oturmak, su kıyısında yemek yemek ve rahatça sevişmek düşleri içinde dolanıp duruyorlar.
***
Ama önce, en az çabayla en çoğu elde etmeyi kıvıramıyorlar; sonra adam yerine konmayı hiç kıvıramıyorlar; güvenceli bir yerde oturmak ise hep Kafdağı’nın arkasında kalıyor...
Su kıyısında yemek yemek de pek küçük bir azınlığın hakkı...
Rahat sevişmeye gelince... O konuda herkes bir başka biçimde dertli.
Yani insanın özlemleriyle yaşamı henüz birbirinden çok uzakta duruyor.
Bu öfkeyle de zaman zaman dövüşüp, zamanından önce ölüp gidiyorlar.
***
Başarının en kestirme yolu, yönetilen olmaktan çıkıp, yöneten olmak gibi geliyor birçok kimseye... En az çabayla en çoğu elde etmeyi, adam yerine konmayı, güvenceli bir yerde oturmayı, su kıyısında yemek yemeyi ve rahatça sevişmeyi sağlamışlar gibi görünüyor, yönetenler uzaktan...
Gerçekten de yönetici, yahut egemen sınıfların, az çok böyle bir ayrıcalıkları var.
***
En çok çabayla en azını elde edenlerin ise, öyle bir yaşama karşı sade özlemleri, düşleri var. Bunu nasıl sağlayabilecekleri konusunda pek bir bilinçleri yok... Ayrıca kendi kalite, güç ve donatımlarına karşı sağlam bir güvençleri de yok. Paçayı tek tek kurtarma kurnazlıkları peşinde dalgalanıyorlar...
***
Ve yazı, sonbaharı, kışıyla dönüp duruyor dünya... Yüz yıllar, yüz yılları; kuşaklar kuşakları izliyor; enerji kaynakları, toplum kompozisyonları, yönetim türleri boyuna değişiyor...
Geniş açıdan bakınca bu değişimi görüyorsun. Dar açıdan bakınca, ressam dostun dediğini görüyorsun:
- Bu orostopol dünyada herkes kıçını uyduracak bir yer arıyor.
***
Kimi kendi çıkarı için insanlığı ıskalamak alçaklığına düşüyor; kimi de insanlığı kurtaracağım derken, yaşamı ıskalamak ahmaklığına...
Alçak ve ahmak olmadan yaşamanın tılsımını çözmek, bir ölçüde galiba yine, bilimcilerle sanatçılara rastlıyor... Çektikleri bütün beyinsel ve gönülsel acılara rağmen...
***
Aslında henüz çok geri dönemlerde yaşıyoruz. Otuzuncu yüz yıl insanları, kimbilir nasıl görecekler bizleri... Alt tarafı bin yıl sonraki bir dünya için; şimdiki yaşam ve düşüncelerimiz, kimbilir ne kadar geri, karanlık ve dangalakça görünecek...
Ya peki iki bin yıl sonraki dünya için?.. Dünya, güneşin çevresinde 2000 kez dönünce kırkıncı yüz yıl olacak...
"insanöla "insanlık" arasındaki ilişkiyi bir de bu açılardan değerlendirmek gerek galiba... "insan" "insanlıköla köprü kuramadıkça, yaşamak için ne kadar tepinse; yaşayıp yaşamadığı belli olmayan küçücük bir böcekten daha öteye gidemiyor.
***
Jaures, sosyalizm için:
- Büyük kitleleri seçkinler düzeyine eriştirme yöntemidir, der...
Böceklikten kurtulma yöntemidir de denebilir. Bunun için de, yine insanın böcek olmayı kabul etmeyecek ölçüde gelişmiş olması gerekiyor.