murathan mungan'ın 1992 yılında çıkardığı nefis kitabıdır. yalnız bir opera adlı şiir bu kitapta yer almaktadır.. Ayrıca şair kişinin sapıtmadan önce yazdığı sayılı güzel satırlar vardır..
her okunduğunda ayrı bişey yakalayacağınız, melankolinin tavan yaptığı, on kere kaybetseniz gene satın alacağınız, ama yine de kaybedeceğiniz, çünkü okuyanın gece kalbinin üstüne koyarak okuma isteğiyle yandığı incecik, yükte hafif pahada ağır şiir kitabıdır. hele o terastaki havluyok mu?
bana zamandan söz ediyorlar
gelip size zamandan söz ederler
yaralari nasil sardigindan , ya da her seye nasil iyi geldiginden.
zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
hepsini bilirsiniz zaten, bir ise yaramadigini bildiginiz gibi.
dahasi onlar da bilirler.
ama yine de güç verir bazi sözler, sözcükler,
öyle düsünürler.
bittigine kendini inandirmak, ayriligin gerçegine katlanmak,
sirtinizdaki hançeri çikartmak, yüreginizin unuttugunuz yerleriyle
yeniden karsilasmak kolay degildir elbet.
kolay degildir bunlarla bas etmek, ugruna içinizi öldürmek. zaman alir.
zaman alir sizden bunlarin yükünü.
o bosluk dolar elbet, yaralar kabuk baglar, sizilar diner, acilar dibe
çöker.
hayatta sevinilecek seyler yeniden fark edilir. bir yerlerden bulunup
yeni mutluluklar edinilir.
gün gelir bir gün
baska bir mevsim,
o eski agri
ansizin geri teper.
dilerim geri teper.
yoksa gerçekten
bitmissinizdir
o bosluk doldu sanirsiniz
oysa o boslugu dolduran eksilmenizdir.
güzel bir şiir kitabıdır fakat metis yayınevinin onuncu yıl özel baskısı ile çok güzel bir şiir kitabı olmuştur. Kocaman bir defter gibi yapmışlar kitabı, sade ama etkileyici kapak tasarımı, pembe sayfalar filan... Sanki elinizde tuttuğunuz kadim zamanlardan kalma nadide bir kitap.
güneylere inmeden önce bi kaç saat
yapraklarını dökmeye çok hevesli bir ağaç
gibi ağladın, hazır değilsin yaza
sen yalan söyledin bana
düğümlerini çözemedim diye çok üzüldüm
sen de bunu görüp yatağa gömüldün
belki ben yanlış anladım ama
sen yalan söyledin bana
kuşlar göçer günler koşar yaz geçer bir şekilde
az su içip çok konuşan bir kız gibi şehirde
az gişe yapmış o güzel filmde
yan rolleri hep yıktın bana maç bitmeye yakınken sahaya inen holigan gibi az şey bilip çok şey hisseden bir insan olarak çok yanlış yaklaştım sana ama sen çok yalan söyledin bana
kuşlar uçar günler koşar yaz geçer bir şekilde
çok su içip az konuşan güzel kız gibi şehirde
az gişe yapmış o güzel filmde
yan rolleri hep yıktın bana.
Murathan mungan' ın şiirde zirve yaptığı kitaptır bana göre. Üstüne size hatırlatacak iki üç anı da eklediniz mi her okuyuşta darmaduman olmak demektir.
yaz gelsin de, kuşlar göçsün, günler koşsun, tüm yazı da geçirelim bu şarkıyla. "sen yalan söyledin bana" cümlesi her şeyi özetliyor aslında. bir de üstüne "yan rolleri hep yıktın bana" diyor ki üstüne diyecek bir şey bırakmıyor. dinlemek kalıyor geriye sadece:
Gün içinde elden düşmeyen murathan mungan şiir kitabı. Girişe uzun soluklu "yalnız bir opera" şiiriyle giriş yapmış, dönüp dolaşıp okunacaklar arasındadır, okumanızı tavsiye ederim. Diğer bir sevdiğim "terastaki havlu" modern şiiri:
"Aynı terasa açılıyordu yan yanaydı kapılarımız kaldığımız pansiyonda. Akşamüzerleri kaşılaşıyorduk, ortak duş, ortak mutfak, çekingen bir selamlaşma. Aynı terasta yan yana kuruyordu çamaşırlarımız, bu ürpertiyordu beni; acemi, tutuk birkaç sözlük eşliğinde beyaz şarap içerek aynı terasta seyrediyorduk günbatımını, bu da ürpertiyordu beni. Işığın azalan şiddetinde yan yanaydı terasa vuran gölgelerimiz ve karışıyordu birbirine.
Elimizde olmadan gülümsemiştik bakışlarımız çarpıştığında, sahildeydik ve aynı kitabı okuyorduk ilk karşılaşmamızda.
Sezon açılmamıştı, seyrekti sahiller, daha erken yaz gülümsüyordu.
Pansiyon önündeki sandalların kıpırtısı, çiçeklerin çekingen dirimi, günbatımıyla gölgelenmiş alanların rengi kalmış aklımda. ikimizde yalnızdık ve birbirimize ilişmemeye çalışıyorduk adını kimselerin bilmediği o uzak sahil kasabasında.
Oysa güneşin batışını izlemek gibi kendiliğinden bir birlikteliğe dönüştü paylaştığımız şeyler.
Birbirinden kamaşmaya başlamıştı tenlerimiz dokunmasan da yanındaki gövdeyi duymanın şiddetine dönüşmüştü aramızdaki çekim.
Tenin çağrısı hazırdı kendine kurulan bütün tuzaklara.
O akşam terastaydık gene. Gün çoktan batmıştı. Çamaşırlar asılıydı uzaktan şarkılar geliyordu ve kekik kokuları. Nedense her zamankinden başka bakıyordun bana.
Sonra usulca dedin ki:
"ilk kez bir erkeğin tenine dokunma isteği duyuyorum içimde."
Benim için yaz başlamıştı.
"Dokun öyleyse" dedim.
Sustun. Uzun uzun baktık birbirimize. Kendine nasıl karşı koyduğun okunuyordu yüzünün derinliklerinde. Sonra hiçbir şey söylemeden usulca kalktın, odana gittin, yavaşça örttün kapını. Saatlerce orada, gecede ve o terasta kaldım.
Sabah uyandığımda odanın kapısı açıktı, eşyalarını toplayıp gitmiştin baktım. Yalnızca terasta unuttuğun havlu çırpınıyordu rüzgârda.
Bir daha hiç rastlamadım sana, hiçbir yerde hiçbir yazda. Düşünüyorum aradan tam on üç yıl geçmiş. On üç yıl önce içinde uyanan isteğin anısı saklı duruyor mu sende?
Birden adını hatırlamadığımı fark ettim bu şiiri yazarken, ama terasta çırpınan havlunun rengi hâlâ gözlerimin
önünde.
On üç yıl sonra şimdi sevgilimden ayrıldığım bu derin, bu kavurucu günlerde neden ansızın aklıma düştüğünü sordum kendi kendime. Sonra anladım:
Bir aşk birçok aşktan yapılıyor ve ayrılınmıyor hiçbir seferinde."