Pek inanmadığım bedduadır. Kürtleri, anadoluya alan zaten odur. idris-i Bitlisi ile ittifak yapan da odur. Oğlu kanuni'nin kürt beylerine iyice güç vermesiyle güneydoğunun kürtleşmesi tamamlanmıştır diyebiliriz. Tabii, Turgut Özal'ın da buna epey katkısı olmuştur.
yalan oğlu yalan iddiadır. kürtlerin doğuda baskın hale geçmesinin tek sorumlusu kendisidir. anadolu türkmenlerinin topraklarını kürtlere vermiştir kendisi. neden ? iki devlet arasındaki halkları bağlamayan alevi sünni çatışmasından. kızılbaş kardeşlerimizi yurtlarından sürüp hatta belki kanlarını akıtıp onlara karşı sünni kürtleri desteklemiştir. (ki belki atalarımız da o zamanlar kızılbaşken baskılara boyun eğerek sünnileşti.) kendisi türk milletine bir nebze ihanet etmiştir. çünkü kendisi islam halifesidir.
internette ve sosyal medyada aylardan buyana bir şiir dolaşıyor; okuyucularımla seyircilerim de sık sık gönderdikleri mail'lerde şiirin gerçek olup olmadığını soruyorlar...
"Kürd'e fırsat verme Yârâb, dehre sultân olmasın" mısraı ile başlayan şiiri güya Yavuz Sultan Selim yazmış, 1517'deki Ridaniye Seferi'nden sonra Mısır'ı fethedip dönerken Muş'ta yaptırdığı bir çeşmeye kitabe olarak kazıtmış, hattâ dîvanına bile almış, kitabe daha sonra yokolup gitmiş ama 17. asırda Evliya Çelebi çeşmeyi görüp o sırada hâlâ duran kitabeyi kaydederek meşhur seyahatnamesine koymuş ve şiir Evliya'nın sayesinde bugünlere kadar gelebilmiş!
Bu iddiaların tamamı palavradır!
Neden palavra olduğunu maddeler halinde sıralayayım:
■ Şiirin ilk mısraı hariç, bütün mısralarında vezin bozuktur! Aruz ile yazılmış olan ilk mısra "Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilât" veznindedir ve vezin düzgündür ama daha sonra gelen mısralarda, şiirin sonuna kadar vezin mezin yoktur, hakgetiredir!
■ Manzumenin dili, Yavuz Sultan Selim'in yaşadığı 16. asır Türkçesi değil, daha sonranın lisanıdır.
■ Yavuz Sultan Selim'in dîvanı, yani "Divân-ı Selîmî" bugün elimizdedir ve dîvanda zaten az sayıda olan Türkçe şiirler arasında böyle bir manzumenin doğru şekli bile yoktur, olması da dil bakımından zaten mümkün değildir.
■ Şiir, Evliya Çelebi'nin meşhur "Seyahatnâme"sinde de geçmez! En eski ve orijinal nüshasının tam metni yayınlanmış olan Seyahatnâme'yi baştan sona tarayın; Yavuz'un yaptırttığı iddia edilen çeşmeye de, böyle bir kitâbeye de rastlayamazsınız!
UNUTULAN BiR GELENEK
Ve, netice: iddia tamamen uydurmadır, Yavuz Sultan Selim'e atfedilen ve Evliya Çelebi'nin de naklettiği ileri sürülen böyle bir şiir mevcut değildir; bu mısraların o devirde siyâsî sebeplerle yazılmasının akla bile gelmeyeceğini bir tarafa bırakın, şiir ve vezin tekniği bakımından da mevcudiyeti sözkonusu olamaz.
Birileri oturmuş, kimbilir hangi niyetle uydurup internete koymuş, okuyanlar da inanmışlar, neticede malûm palavra elden ele dolaşır bir hâl almış...
Ama, meselenin bir başka tarafı daha var:
Türk Edebiyatı'nın şiir şeklinde kaleme alınmış zengin bir siyasî hiciv geleneği vardır. Ama, bu hicivler yazıldıkları devrin yasakları yüzünden yayınlanamamış, tek-tük yazılı nüshalar birkaç kişinin elinde kalmış, zamanla kulaktan kulağa nakledilirken, doğru şekilleri, mânâları ve vezinleri bozulmuş; eksik ve aslı ile alâkası olmayan hâle bürünmüş, zamanın şartlarına göre başka kişilere ve olaylara bile mâledilmişlerdir.
Birkaç örnek vereyim: Rıza Tevfik'e ait olan "Sultan Hamid'in Ruhâniyetinden istimdâd" başlıklı şiirin bugün okunan şeklinde bazı mısrâlar tamamen değişmiştir, üstelik birçok dörtlük de unutulmuştur. Neyzen Tevfik'e atfedilen "Hayat sirkeden ucuz, düşünme şampanya iç" sözleri ile başlayıp içerisinde ilk mısraı "insanoğlu tuhaftır, her bir sözü kaldırmaz..." olan meşhur beytin de bulunduğu hicvin Neyzen Tevfik ile alâkası yoktur; 1930'larda onun isminin arkasına sığınmış bir "müteşâir", yani "şair özentisi" tarafından kaleme alınmıştır. Mehmed Âkif'e ait olduğu iddia edilen, siyasî hiciv meraklısı dar bir çevrenin elinde bulunan ve yine 1930'ların Türkiye'sini konu alan şiir Akif'in falan değildir, beddua şeklindeki bu hiciv eski bir gazeteciye aittir.
iSMi BENDE KALSIN!
Aynı karmaşa, Yavuz Selim'e atfedilen ve Evliya Çelebi'nin bile aslı-faslı olmadan işin içine dahil edildiği "Kürd'e fırsat verme Yârâb, dehre sultân olmasın" mısraı ile başlayan şiir için de sözkonusu...
Şiir, 19.asrın sonu ile 20.yüzyılın başlarında siyaset yapan, kariyerini Sultan Abdülhamid'i devirme çabası üzerine inşa eden, Türk değil, "Osmanlı vatandaşı" olan ve Türkiye dışında ölen bir muhalifin mektuplarında geçen başka bir manzumenin bozulmuş ve aslı ile alâkası kalmamış şeklinden ibarettir. Üstelik, şiirin orijinalinde Kürtler'e değil, Türklere hakaret edilmektedir; "Türk'e imkân verme yârâb..." sözleri ile başlar ve diğer mısralar da bambaşkadır. Birileri, kulaklarına bir-yerlerden her nasılsa çalınmış olan manzumeyi şimdi elden ele dolaşan berbat şekle getirmişlerdir...
Yediği ekmeğe küfreden şair bozuntusunun ismi ise, müsaadenizle bende kalsın!
yavuz'u kürtçülükle suçlayanlar bu bedduayı iyi bellesin. kürtçüymüş. şaşırmış hepsi.
yavuz en büyük türk öz be öz türk hakanlarından birisidir. şah ismail gibi batıl mezhepçilerin kökünü kazımak istemiştir. türklük dünyasında ikilik olmaz, en büyük türk hakimi benim dedi çaldıran'da. sonrada frengistanla mekik diplomasisi yapan osmanlı'nın otoritesine karşı gelen memlük hanedanını tek seferde bitirmiştir.
yavuz gibi bir başbuğun varken gidip ne askeri, ne siyasi başarısı olmayan gücü küçük gürcü beylerine anca yetmiş çapulcu bir afyonkeş olan şah ismaille övünmeyide bırak. ayağa düşürme türklüğü.
muallakta kalan bir bedduadır.lakin alevi kardeşlerimizin yavuz sultan selim 'e ettiği beddua, onları katletmesi için ülkeye davet ettiği kürtler tarafından, bizden çıkmaktadır.ha kürtler sanmasın bu devran böyle sürer, bir yavuz daha çıkar elbet o da sizi katledip sürer.
olmayan bedduadır. zira, bugün doğudaki kürt varlığının bu kertelere gelmesinin başlıca müsebbibi yavuz denen herifin doğu politikalarıdır. yavuz'dan önce doğuda kaç tane kürt aşireti vardı ki? türk aşiretlerinin durumu neydi sonra ne oldu? bakarsak anlarız.