* yeniçağ gazetesi köşe yazarı ve ankara temsilcisi. bilgeoğuz yayınlarından çıkan "teşkilat ercan" isimli ercan poyraz hakkında da bir kitabı bulunmaktadır.
Siyasetin televolesi yazısıyla yutturulan yalanları ortaya koyan yeniçağ gazetesi yazarı.
Zehirli bir sarmaşıktır televole... Nereye sirayet etse canını okur... Kurşundan kubbeleri bile mahveder zehirli sarmaşık. minareyi yıkar... Duvarları patlatır... Madenleri çökertir... Magazin ile başladı canım memleketimde. Seviye malumunuz çukura gömüldü. Spora sirayet etti televole. Dopingden, şikeye, vergi kaçakçılığından, türbün mafyasına kadar bulaşmadığı pislik kalmadı. Paralel kumpasçılar bile daldı bu alana. Futbol kulüplerini ele geçirip seyirci potansiyeline göz diktiler. Amatör klüplerin yönetiminden federasyonların idaresine kadar rant kapısı haline dönüştürüp çekirge sürüleri gibi üşüştüler televole sayesinde.
Televole görüntülerini seçim meydanlarında ev toplantılarında eleştirerek iktidarı ele geçirenlerin ilk işi tarihin televolesi ni inşa etmek oldu. Çanakkalede savaşanın Türk askeri değil, cübbeli-sarıklı erenler olduğunu iddia edip, çizgi roman ve filmlerini bile yaptılar. Osmanlının saraylarını, haremlerini, çoluk-çocuğunu televoleye bağladılar. Doymadılar televolenin rantından edebiyatı t
Siyasetin televolesi yazısıyla iktidarın yalanlarını ortaya koyan yeniçağ gazetesi yazarı.
Zehirli bir sarmaşıktır televole... Nereye sirayet etse canını okur... Kurşundan kubbeleri bile mahveder zehirli sarmaşık. minareyi yıkar... Duvarları patlatır... Madenleri çökertir... Magazin ile başladı canım memleketimde. Seviye malumunuz çukura gömüldü. Spora sirayet etti televole. Dopingden, şikeye, vergi kaçakçılığından, türbün mafyasına kadar bulaşmadığı pislik kalmadı. Paralel kumpasçılar bile daldı bu alana. Futbol kulüplerini ele geçirip seyirci potansiyeline göz diktiler. Amatör klüplerin yönetiminden federasyonların idaresine kadar rant kapısı haline dönüştürüp çekirge sürüleri gibi üşüştüler televole sayesinde.
Televole görüntülerini seçim meydanlarında ev toplantılarında eleştirerek iktidarı ele geçirenlerin ilk işi tarihin televolesi ni inşa etmek oldu. Çanakkalede savaşanın Türk askeri değil, cübbeli-sarıklı erenler olduğunu iddia edip, çizgi roman ve filmlerini bile yaptılar. Osmanlının saraylarını, haremlerini, çoluk-çocuğunu televoleye bağladılar. Doymadılar televolenin rantından edebiyatı tahrip etmeye giriştiler. Dünyaca ünlü klasikleri inanç televolesiyle tahrip ettiler. Dostoveskinin eserlerinin kahramanlarına abdest aldırıp namaz kıldırdılar. Ve utanmadan, sıkılmadan koca koca yayınevlerinde fikir seviyemizle alay edercesine basıp çoluk-çocuğa okumaları için tavsiye edip sattılar. Yeni bir ey icad etme, üretme kültürlerinde olmadığı için kopya çekme, sınav sorularını çalma alışkanlıklarıyla dünyaca ünlü çizgi filmlerde hidayete erme sahneleri ekleyip yutturdular millete. Japon çizgi filmi Heidinin bile başını örtü ile kapattılar.
Devletin erki ellerindeydi ne de olsa. Sanatın, kültürün kıymetini bilmedikleri için telif haklarına yönelik tekliflerin hiç birini yerine getirmediler. intihal (çalma) onların akademisyenlerinin bile geleneğinde olduğu için vacip sayıldı. Yazarın eserini, sanatçının bestesini seçim şarkılarına uyarladılar. Kaset, plak devri bitmişti. CDler internet yüzünden satmıyordu. Sanatçıları belediye festivalleri ve bakanlık açılışlarına mahkum etmek gibi bir cinlik keşfedip acımasızca esir almaya başladılar. Bu televolenin siyasi rantını da yemeliydiler. Önce kahvaltı sofralarına davet ettiler tanınmış sanatçıları. Derken bölünme senaryolarında figüran yaptılar koca koca artistleri. Akil Adam sınıfına sokup, etinden, sütünden, derisinden, kılından, tüyünden faydalanarak yollara döküp, peşlerine kamera taktılar. Devşirme işi geleneklerinde vardı. Soldan, sağdan zaafını keşfettikleri isimleri devşirdiler saray sofralarında. Siyasetin televolesine kattılar hoyratça... iftar sofralarındaki görüntüleri hiç te fena değildi. Padişahın, Vezirazamın huzurunda soytarı haline getirdiler bazılarını... Bülent Ersoy Allah, Allah çekiyordu, Yavuz Bingöl türküler yakıyordu huzurda. Hülya Avşar Kaçak Sarayı savunmak için cilveli kahkalarıyla Benim ev daha şahşahalı sözleriyle kutsuyordu yolsuzlukları... Karşılığında siyasi televole örümceğinin ağına düşenlere televizyon kanallarından pahalı diziler, devlet sahnelerinde ihtişamlı konserler dağıtılıyordu. Yetmiyor Devlet Sanatçılığı ünvanlarını işportaya düşürüyorlar, sipariş kitapların tanınmamış sahiplerine Yazar ünvanı dağıtılıyordu. Bir dönemin saygın isimleri ömürlerinin son demlerinde Saray soytarılarının konumuna düştükçe defalarca seyrettiğimiz o güzel sinema filmlerin hafızamızdan söküp atasım geldi. Dilimize pelesenk olan güzelim şarkılar kulaklarımızı tırmalar oldu.
En çok Alev Alatlıya üzüldüm. Türkiyenin bu günlerini yazdığı Shönidinğerin kedisi adını verdiği Kabus ve Rüya eserlerini bu sütunlardan defalarca yazmıştım. Fikir ve düşün ve dünyamızın entelektüeli Alev Alatlıkalpağını çıkarıp Kaçak Saraya gitmiş... Diğerlerini bilmem ama yazık olmuş. Yüreğim cız etti.
fetö kapsamında gözlatına alınmıştır. sanırım şaka bu. eğer şaka değilse ya fetö iş başındadır ya da ülke çoktan kendi cenazesine hazırlanıyordur. yazık cidden.
Sabahın kör karanlığında sütçünün yerine polisin kapıyı çalıp, arama adına hanemize dayanmasına karşı da antrenmanlıydık biz. 12 Eylül'ün gök ekinler gibi biçtiği günlerden Ergenekon, Balyoz ve bilmem hangi kumpasına uğrayan nesillerin çocukları yerine ağabeyleri olmuştuk çoktan. '10 Eylül 1977 Kadir Gecesi'nde şehadete ulaşan yüceler yücesi şehid Erdem Arabacı'nın adını koymuştuk oğlumuza... Bizim 15 Nisan 1978'den geldiğimizi unutmuştu haytalar. Canım memleketim bu soysuzların adını bile henüz öğrenmemişken mensuplarımızı devşirmeye kalkışmalarına isyan ederek vuruştuk 1982 yılında bu alçaklarla. Bir posttan 2 ya da 3 ayrı deri çıkarılamaz. idealist, Türk milliyetçisi, Atatürk'ün izinden ayrılmayan ülkü erinden Feto gömleği biçmek ancak şizofren diktatör bozuntularına yakışır. Yaşamı boyunca iradesini aşk derecesinde sevdiklerine dahi devretmeyerek, tercihini her daim direnişten yana kullananların "hayır hizmet" adı altında kolaycasına toplayamayacağı bir postun ete-kemiğe bürünmüş halimizdir adımız. Bizleri devşiremedikleri gibi, devşirilenlerden olmayacağımızı da en iyi fil dişi kuleleri işgal ederek tepeden seyredenlerle, bu kutlu mücadelenin zekatını dahi ödeyememiş şaşkınlar, gaflet ve hatta ihanet içinde olanlar bilir... Bizlerin derisinden "FETÖ" derisi çıkararak, Adriyatik'ten Çin Denizi'ne kadar olan muhteşem coğrafyada taşeronluk üstlenmeye kalkışanlar Yunus ile Yavuz arasındaki farkı fark edemeyecek kadar cahil ya da bilinçli ajandır.
***
Er kişi olun ey alçaklar! Ya çadırınızda oynaşlarınızın koynuna sığının ya da meydanlarda erkekçe savaşın!Ey dijital terörün unsurları ile kumpas kuranlar. Tapındıkları gücün gölgesinde pusu atanlar! Ucuzlaşmış, köhneleşmiş manevralarınızın bizlere sökmeyeceğini anladığınızda sözlere nerelerin dar geleceğini anlamanız için vaktin sona ermek olduğunun bilmem farkında mısınız! Çoktan unuttuk izzet-i ikbali, elimizin tersi ile ittik makamları. Bereketlidir evet bu topraklar. Hain kadar vatansever fışkırır tarlalarında. Mayası da, tohumu da sağlamdır ektiklerimizin. Ürettiğimiz de tükettiğimiz de helalindendir. Biz haram yemedik. Kursağında haram lokma ile minnet borcu olan düşünsün geleceğini, bizim kursağımızdan geçmedi hiç! Sökmez bize iş birliktelikte takılan ters kelepçe... Karakolunuz, hücre ve hapishanelerinizin yedi katını patlatır yükseliriz gök yüzüne.
***
Nezaretin kapısından dahi geçmeyen ülküsüzler, ülkücüler adına ahkam keser olmuş duyduğumuza göre... Gölgesinden korkanlar Kara Kaan ile iş tutar olmuş öyle mi? "Dönen dönsün yolundan ben dönmezem, yolumdan" diyen Pir Sultan'ın yolundayız. Alçaklığın da bir sınırı vardır. (Çukurlar) Düştüğünüz gayyadan sizi kimler çıkarır bilemeyiz. işte meydan! Biz Çögen Tepesi'nde mitralyöze kılıç çeken Enver Bey'in Resneli Niyazi, Kuşçubaşı Eşref, Telgrafçı Hamdi'nin, Sakarya'da Akdeniz'i hedefleyen Gazi Mustafa Kemal'in, Edirne sınırında "ben kaçarsam beni de vurun" diyen Üsteğmen Alparslan'ın askerleriyiz. Biz! Ölümlerle eğlenen Tuna yürekli Türkleriz.Kainatın soytarısının sofrasından badelenenler ile komşunun bahçesinden meyve çalan uğursuzlar... Ve bizim mahallede salyangoz satmaya kalkışan kardinalin köleleri, Alamut'un Haşhaşileri siz kimsiniz? Sahi ulan, bizi ters kelepçe ile diz çöktürmeye kalkışan imam kılığına girmiş Fetö'nün zağarları, Amerika'nın köpekleri, plazaların lejyonerleri siz kimsiniz
Referandum sürecinde bursa da verdiği bir konferanstan sonra kendisiyle ve Nasuh mahruki ile yarım saat sohbet etme şansı bulduğum yazar.nihat genç ile yaptığı programın ötesinde çok daha fazla ilgi gösterilmesi gereken bir yazar.sol görüşlü olmama rağmen bir çok fikrine sempati duydum kendisinin.gerçek bir kuvayı milliyeci.
devlet gücünü arkasına almış çete güçleri tarafından öldüresiye dövülmüş yeniçağ yazarıdır. zulmedenler saat kör çıkmaza vardığında 180 derece dönüş yapar. her şey kayıt altında, yıl 2019. ali cengiz ordusunun iskenderiye kötüphanesini yakmaya benzemez bu işler.
bakıyorum sözde milliyetçilerden çıt yok. muhsin yazıcıoğlu taraftarlarından da tık yok.
şaşırtıcı. hiç bir gazetecinin çıkıpta gık dememesi garabetin önde gideni.
“Aklı öldürürsen ahlak da ölür.
Akıl ve ahlak öldüğünde millet bölünür.
Kadı’yı satın aldığın gün adalet ölür.
Adaleti öldürdüğün gün Devlet de ölür.”
Peçetede kalması gerekirken kendi imkanlarıyla evrimleşmiş ak itlerin saldırısına uğramış değerli gazeteci.
Tam olarak 60 yaşında bir adama toplu halde beyzbol sopalarıyla saldıracak kadar düşmek, bir üstteki tanıma uymak için ön koşuldur.
yeniçağ gazetesi yazarı Yavuz Selim Demirağ bugün recep tayip erdoğana hakaretten hapse atıldı.
geçen ay evinin girişinde, organize bir çetenin saldırısına uğruyan gazeteci bu hale getirilmişti: