istanbul üniversitesi onkoloji enstitüsü öğretim üyesidir.
kanser konusunda tedaviden çok daha önemli miktarda önleyici yaşam tarzından bahsediyor. uzun raf ömrüne sahip süt, yoğurt, tavuk ve konserve gıdalardan uzak durulması gerektiğini vurguluyor.
5 yıl sigara içmenin, tek başına kanser nedeni olamayacağını ve gdo'lu gıdalara dikkat edilmesi gerektiğini söylüyor.
'Bireysel çalışmalarının amacı bilimde yeni düşüncenin desteklenmesidir. Faaliyetlerinin bütünü hakkaniyetli, bağımsız ve sürdürülebilir bir yaşam başlığı altında özetlenebilir.'diyen aklı başında hocamız.
sermayenin uşağı olmayan,bağımsız doktorlardan biridir. .ahmet rasim küçükusta'da, ilknur arslanoğlu da bunlardan biridir.
tavsiye: "tıp bu değil 1, tıp bu değil 2" isimli kitapları okuyun.
az evvel krt tvde rasgeldim. aklına ve yüreğine hayran kaldığım, insanlığını koruyabilmiş bir doktor.
tebrikler hocam, gönülden saygılar. youtube dan izleyin millet. ahanda burdan izleyin, konu kanser ama hoca derya.
kendisinin birkaç videosunu izledikten sonra tanışmak için istanbul çapadaki muayehanesine gittim. çok neşeli bir adam. insan bu kadar ağır bilgilerle dolu olup nasıl bu kadar neşeli olabilir diye kendime sordum. cevabını bulabilmiş değilim.
modern tıbba, gıda ve ilaç endüstrisine ciddi eleştirileri var. piliç ve yumurta hususunda özellikle çok hassas. bana gülmeyi tavsiye etmişti. çıkarken numarasını da verdi. kibirden uzak, şahsiyetli, kibar, namuslu bir adam.
edit: neden eksilendiğimi anlayamadım. herhalde modern kelimesiyle eleştiri kelimesini aynı cümle içinde yarıştırdığımdan olsa gerek. kendisi yard. doç. dr. gerçi unvanlara çok takmam ama insanlar önem atfettiginden paylaşmak gerekti.
o kadar üne rağmen değişmeyen adam, giyimi kılık kıyafeti aynı, çalıştığı yer aynı özele falan geçmedi üniversitede devam ediyor. aktardığı bilgiler de faydalı.
Tv’de ne zaman görsem izlediğim, söylediklerini, demeçlerini takip ettiğim onkolog.
Yavuz dizdar gibi bağımsız sadece sağlıktan taraf olan doktorların söyledikleri türk insanının hoşuna gitmiyor elbette. Gitmediği için bok atmaya çalışıyorlar. Yiyin glikoz şuruplarını, işlenmiş sucukları da sonra kanser olunca zırlamayın.
ülkemizde doktora laf sokmanın prim yaptıgını bilip bunu kullanan doktordan bozma radyoloji onkoloğu. kendisine marjinal ot çöp severler profesör zannederler. oysa ne profesörlüğü var ne de tedavileriyle birilerini iyileştiren bir kariyeri.
her bilim insanı gibi endüstriyel gıdaların zararlarından bahsetmekte ve bir ayrıcalığı olmamakta. ama diğerlerini kötüleyip kendine yer edinince oldukça el üstünde tutuldugunu farketmiş.
son olarak "bazı doktorlar paraya meftun olmuşlar" diyor. paraya meftun olmak sanırım para için çalısıp asıl görevinden uzaklaşmak. doktorun görevi hastanın hastalığını belirlemek. tedavisini gerçekleştirmek ve hastanın gelecekte hastalıktan korunması için önlemler almasına yardımcı olmak.
pekala bu arkadas bunu yapmış mı? hayır, paraya meftun olmuş. hiç hasta muayene etmeyeceği, tedavi olarak grip ilacı dahi yazmayacağı teknik bir bölüm olan radyoloji onkologlugunu seçmiş. yani bir onkoloji doktoru uzmanımız radyoterapi yazarsa bu arkadasa gönderiyor bu da günlük 5 dakika hastanın gereken yerine radyasyon uygulanmasında çalısıyor. oldukça iyi kazancı olan, ayrıca hiç risk almayan bir bölüm. kazancı iyi, radyoaktivite aldıkları için çalışma saati düşük, izni bol, nöbeti olmayan, hastayla tartışması olmayan, tanı veya tedavi kararı vermeyecek ve riski olmayan tus sınavında da hayli yüksek puanla girilen bölümlerden birini tercih etmiş. böyle insanlar paraya meftun olmasaydı ve insan sağlığı tanı ve tedavisinde yer alsaydı gerçekten taktir ederdim ama bu kişiyi taktir edemem. hem en risksiz, rahat bölümlerden birini tercih edeceksin, sonra nasılsa sen kimseye tanı veya tedavi verecek pozisyonda değilken diğerlerine atıp tutacaksın. bunu da medyatik olarak, yok gezen tavuk yetiştirip para kazanarak, yok kitap satarak, yok söyleşiler yaparak saglayacaksın. bir kişi de desin ki bu adam beni muayene etti de iyileştirdi. yok öyle şey. röntgene gönderdiğinizde röntgen çeken teknisyenden çok da farklı değil.
uzun süredir avcılar sahilin meşhur şarapçıları ve mini birahane müdavimleri kendisinden kelle paça, kokoreç, midye, beyran gibi sakatatların korona virüse iyi gelip gelmediğinin açıklamasını beklemekteler.
en son kanal d ana haber bülteninde, sokakta satılan sütün korona virüse de etkili olabileceğini söylerken ufak çaplı bir heyecan yaratmıştı kendisini izleyen sakatat lobisinde, ama sanırım kanal d yavuz Dizdar'ın açıklamalarını yarıda kesmişti birazını da üç gün sonra göstermek için.
insanlar özellikle kokoreç ve kelle paçanın yanına beyranın dahil edilip edilmeyeceğini merak ediyor.
Armağan çağlayan ile yaptığı corona röportajı her şeyi özetliyor.
Dünya nüfusunu yarıya indirme projesi olduğu söylenen corona virüsü 7 milyarda 7500-8000 civarı ölümle ( ki çoğu kronik rahatsızlığı olan ve ileri yaşta insanlar) devam ediyor.