hayalleri unutup buz gibi profesyonelliğe, yaşantı ihtiyaçlarına el atmaktır. zorunlulukların izinde güneşin parlaklığını, açan gülleri, güzel yüzleri kaçırmak, saptırılmışlığın gölgesinde kaybolmaktır.
sabah uyandığında (tabi sana göre sabah) saate bakıp akrep ve yelkovanın
birbirini kovalarcasına iki sularını geçip üç'e doğru koşar adım
gittiğini görünce ''tüh ulan ne uyumuşum niye kimse beni uyandırmadı (sanki uyandırsalar uyanacak ya) diyen kişidir...
kaybetmenin tadına varmak demektir.
her şeyi en salt gerçekliğiyle görebilmek, bütün var olanı bütün çıplaklığıyla, çarpıklığıyla hissedebilmek demektir. yaşamı ıskalamak, yaşamakla eşdeğerdir. yaşamı ıskalamak, tüm yaşamakların en gerçeğidir.
aslında hepimiz biraz ıskalamıyor muyuz yaşamı??hepimiz kıyısında değil miyiz veya hepimizin bazı istekleri direkten dönmedi mi??ne kadar yaşayabiliyoruz ki??dönüp baktıgımızda ne bırakmışız arkamızda??ne kadar güzel şeyler hatırlıyoruz veya bizi hatırlayanın kaç kişinin yüzünde bi tebessüm oluşturabiliyoruz??hayat dediğimiz şey yeri geldiginde bir kurşuna eş değer olmuyor mu??bir bıçak darbesi,içi dışkıyla dolu bir belediye çukuru veya 10bin liralık bir araba son vermiyor mu bu yaşam dediğimiz şeye??kimisinin hayatı 2 oda 1 salon bile olmayan bir ev,kimisinin bir bank,kimisininse mekan tanımamaları..yaşayıp gidiyoruz işte bir şekilde hangimiz nekadar mutlu ki..başarı dedigimiz şeylerin hepsi aslında başkalarının başarısızlıkları değil mi?yani bizim ıskalamadan tam hedefi bulan atışlarımız başkalarının hedefi ıskalamasına sebep olmuyor mu??