hayatımızın tapusu gerçekten bizim elimizde mi ? yoksa başkalarının hayatlarında mı oturuyoruz birer kiracı olarak ?
özgürce koşturabiliyor muyuz hayat sahnesinin üzerinde, dilediğimizce ? yoksa sadece bir şarlatan mıyız kılıktan kılığa bürünen ?
doğaçlama mı oynuyoruz bu oynunu ? yoksa elimize sıkıştırıklan ve sadık kalmamız gereken bir senaryo mu var ?
bazı insanlar için bir dost, bazıları için bir sevigili, bazıları için bir evlat, bazıları için bir düşman, bazıları için bir işçi, bazıları için de bir iş vereniz... peki varlığımız sadece bu insanların hayatlarının bir parçası olmaktan mı ibaret ?
öğrenmenin bir yolu var aslında. elimize bir bıçak alıp delik deşik edebilirz giydiğmiz bütün kostümleri, öldürebiliriz büründüğümüz bütün o rolleri. geriye kalırsa bir şey, işte o biziz, gerçek benliğimiz, ama ya bir şey kalmazsa geriye ?
kimi kandırıyoruz ki... insanız biz bu, bu soruya cevap verebilcek kadar kudretli değiliz... o halde mecburuz cevabını bulamadığımız bu sorunun üzerinde yaşamaya...
o malum şarkıda söylenildiği gibi! tüm kutsal dinlerin ve sofistike inanışların savunduğu durum! neden veya niçin diye sormanın dahi anlamsız ve abes karşılanabildiği!
fakat, ben soruyorum: öyleyse, neden tanrı düşünme yetisini verdi bana? neden, beynimi yırtarcasına, kulaklarımı kanatırcasına "varoluşumun nedeni"ni bulmam için akıl verdi?
neden, tanrı kendisine ulaşabilmem için aramıza binlerce engel koydu? sonra da kendisini bulmamızı istedi?ve, yaşamayı mecburiyete bağladı? her gün paramparça oluyorsa bu ruhum? gram gram, dilim dilim yok oluyorsa içimdeki güzellikler, nasıl çıkacağım o'nun huzuruna?
bana verdiği emaneti, yani ruhu o'na geri verirken fazla hırpalamış olmamın bir cezası olmayacak mı? bedenimdeki façalar, dikişler, dövmeler... her biri beni anlatmaya yetmediğinde, peki ya tanrı da beni anlayamazsa? anlamak istemezse? "yaşamaya mecburdun" deyip de kendi haklılığını ortaya atmaya çalışacaksa?
yalnızlığımız yaşıt tanrı'nın yalnızlığıyla! her birimizin! konuşmak isterdim kendisiyle! iki dost gibi. içmeden sarhoş olup, varoluşun tüm sıralarını paylaşmak isterdim! kendisini ne çok bulup kaybettik'imi dillendirirken hafifçe gülümsemek isterdim!