yasamaya mecbur olmak

entry6 galeri0
    1.
  1. o malum şarkıda söylenildiği gibi! tüm kutsal dinlerin ve sofistike inanışların savunduğu durum! neden veya niçin diye sormanın dahi anlamsız ve abes karşılanabildiği!

    fakat, ben soruyorum: öyleyse, neden tanrı düşünme yetisini verdi bana? neden, beynimi yırtarcasına, kulaklarımı kanatırcasına "varoluşumun nedeni"ni bulmam için akıl verdi?

    neden, tanrı kendisine ulaşabilmem için aramıza binlerce engel koydu? sonra da kendisini bulmamızı istedi?ve, yaşamayı mecburiyete bağladı? her gün paramparça oluyorsa bu ruhum? gram gram, dilim dilim yok oluyorsa içimdeki güzellikler, nasıl çıkacağım o'nun huzuruna?

    bana verdiği emaneti, yani ruhu o'na geri verirken fazla hırpalamış olmamın bir cezası olmayacak mı? bedenimdeki façalar, dikişler, dövmeler... her biri beni anlatmaya yetmediğinde, peki ya tanrı da beni anlayamazsa? anlamak istemezse? "yaşamaya mecburdun" deyip de kendi haklılığını ortaya atmaya çalışacaksa?

    yalnızlığımız yaşıt tanrı'nın yalnızlığıyla! her birimizin! konuşmak isterdim kendisiyle! iki dost gibi. içmeden sarhoş olup, varoluşun tüm sıralarını paylaşmak isterdim! kendisini ne çok bulup kaybettik'imi dillendirirken hafifçe gülümsemek isterdim!

    yok ama böyle bir şansım! yaşamaya mecburum!

    her şeye karşın ölümüm, boktan bir sebeple olursa işte ona yanarım! hayatı asil yaşamaya çalıştım hep! onun için ölümüm, asil olsun isterim!

    yaşamım adil olmadı bari ölümüm asil olsun!

    bu da, her gün binlerce şey istenilen tanrı'dan bir kereliğine dillendirilen tek isteğim!
    6 ...
  2. 2.
  3. 3.
  4. yeşilçam repliklerinden biridir.
    doktor: üzgünüm hanımefendi bunu söylemek istemezdim ama kansersiniz
    hülya koçyiğit: nolamaz doktor, oğlum için yaşatın beni, yaşamaya mecburum.
    * sezercik: neyin varmış annecim?
    hülya koçyiğit: hiç olum, grpimişim.
    1 ...
  5. 4.
  6. 5.
  7. gecenin gelgitleri içinde bıraktın silüetimi. silüetim sessiz, silüetim sensiz ve yorgun.

    kır bahçesinde yaptığımız taçlardandı umutlarımız. umutlarımız vardı vuslata dair. yaşamsa boynumuzdaki bir demir parçasıydı.
    prangalanmıştık hayata ve tanıdık ruhlara.
    ruhlarsa bedeni özgür kılan,
    özgürlük ise gözlerden boşalıp dehlizlere çarpan tuzlu sulardı.
    yükselen sular eşliğinde çağladı sessiz çığlığımız.

    şişştt konuşma sakın.
    duymasınlar bizi, görmesinler susuz bıraktığımız bedenlerimizi.

    yaşamaya mecburuz ya hepsi bu yüzdendi...
    1 ...
  8. 6.
  9. hayatımızın tapusu gerçekten bizim elimizde mi ? yoksa başkalarının hayatlarında mı oturuyoruz birer kiracı olarak ?

    özgürce koşturabiliyor muyuz hayat sahnesinin üzerinde, dilediğimizce ? yoksa sadece bir şarlatan mıyız kılıktan kılığa bürünen ?

    doğaçlama mı oynuyoruz bu oynunu ? yoksa elimize sıkıştırıklan ve sadık kalmamız gereken bir senaryo mu var ?

    bazı insanlar için bir dost, bazıları için bir sevigili, bazıları için bir evlat, bazıları için bir düşman, bazıları için bir işçi, bazıları için de bir iş vereniz... peki varlığımız sadece bu insanların hayatlarının bir parçası olmaktan mı ibaret ?

    öğrenmenin bir yolu var aslında. elimize bir bıçak alıp delik deşik edebilirz giydiğmiz bütün kostümleri, öldürebiliriz büründüğümüz bütün o rolleri. geriye kalırsa bir şey, işte o biziz, gerçek benliğimiz, ama ya bir şey kalmazsa geriye ?

    kimi kandırıyoruz ki... insanız biz bu, bu soruya cevap verebilcek kadar kudretli değiliz... o halde mecburuz cevabını bulamadığımız bu sorunun üzerinde yaşamaya...
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük