bazı anlarda çok yoğun biçimde hissettiğin benimsememe halidir.
evin ve işin o şehirdedir yaşantın o şehirde devam etmektedir. kendince alışma devresini de tamamladığını düşünürsün.
ancak bir sabah kapalı, yağmurlu ve kasvetli bir havaya uyanırsın, ruhunda aynı hava gibi gri , kapalı ve ıslaktır. balkonda yağmuru izleyip soğuğun ısıran havasını teninde hissetmeye çalışırsın.
tam yürünecek yürürken düşünülecek bir hava bu dersin. yağmurluğunu giyip ter içinde kalana kadar yürümek istersin, başını açıp yağmuru yüzünde, saçında hissetmek, soğuğun yanaklarını ısırmasını beklemek ve yürümek yürümek..
sonra bir dostunun sıcaklığına sokulup dinlenmek istersin. düşüncenin tam burasında, bu şehirde bir kahve içip sıcaklığında kaybolacak bir dostun olmadığı gelir aklına...
o zaman anlarsın ki bu şehir sana ait değildir hala, sen de bu şehre..
yaşanılan şehre ait olmamaktır. mesleği gereği belirli aralıklarla şehir değiştirmek zorunda kalanların yaşadığı duygudur. bir de lise yatılı, üniversite de şehir dışında okunmuşsa.. göçmenlik de vardı zaten..
askerlikte had safhaya çıkan duygudur. bir şhirdesindir, belki ömründe uğramadığın ve uğramayacağın da. ait olmaya çalışırsın ne o seni kabuş eder ne de sen onu. kendine kötü bir tatil yeri seçmiş turist gibi süredi tamamlar ve arkana bakmadan çeker gidersin.
berbat bir şey. her zaman kendinizle mücadele halindesinizdir. kendinizi tanıyamazsınız. sevmediğiniz için o kenti sürekli gerginsinizdir. dokunduğunuz hiçbir şeye ait değilsinizdir. onlar da size ait değildir. aidiyetlik duygusunu ölçersiniz. hiçbir yere ait olmadığnızı düşünür müthiş derecede üzülürsünüz. bir de şu var: (bkz: şehri sevdiren insanlarıdır)