her zamanki gibi yaşamı hissetmeye çalışırdım, bana kalan her bir anı. fazladan sevdiğimi söylemeye çekindiğim herkese bunu söylerdim, babama ve abime hep böyleydim.
onurumdan özür dilemediiğim ama beni kötü de hatırlamasın istediklerime özür dilerdim.
küçük yeğenime beni bilmesi üzerine manalı bir hediye bırakırdım.
ve bir yazarın dediği gibi son bir günü bunlar üstüne neşelendirecek miktarda borç alırdım bankadan, sonunu düşünmeyeceğin paraları harcamanın lezzetini de sığdırırdım böylece belki ömrüme.
ve son saatlerde kendimle baş başa düşünürken bir manzarayı seyrekoyulabilmek güzel olurdu. buna kuanın bir parçası da eklenebilir.
sokağa çıkıp deli gibi davranırdım. kimseden utanmadan bangır bangır şarkı açıp bağırarak söylerdim sokaklarda. hoşlandığıma onu ne kadar sevdiğimi anlatırdım. sonra deniz kenarına gidip eşsiz manzaranın tadını çıkararak çayımı içerdim. anne-baba-birkaç arkadaşla vedalaşırdım. kuzenime doyasıya sarılırdım. kedimi doyasıya öperdim. ne olur ne olmaz gusül alırdım. sonra yine deniz kenarına gidip içime attığım ne varsa ağlayarak dökerdim. sonra zaten yorgun düşmüş olurdum. orada ölmeyi beklerdim.
500.000 ( beş yüz bin ) lira kredi çekerdim. nasıl olsa yıllardır yaptıkları gibi "hayat sigortası" adı altında bir miktar parayı ( 1000-1500 lira falan civarı olur muhtemelen ) cukkalayacaklar. yani yarın ben öleceğim ama onlar bilmiyorlar. çekerim parayı veririm aileme ben öldükten sonra hayat sigortası adı altında her çekilen kredide milleti öpüp beleşten cebine para koyan sigorta şirketi ödesin benim yerime.
catlayana kadar yemek yerdim. karnim sisince kusar yine yerdim. sonra ölürdüm amk. bu dunyada napilirki. herkesin gidecegi yer ayni. kimse yarın olecekmis gibi yasamiyor. dünya size kalır