annem kendince haklı olabilirdi ama bende haklıydım. korkularım vardı ve bu korkularım yavaş yavaş kayboluyor gibiydi. bu öyle bir durumdu ki, evet deyip evlensem pişman olabilir, hayır deyip ayrılsam üzüntüden ölebilirdim.
kim bilir belki de çok mutlu bir evlilik de olabilirdi.
resmen hayat bir kumar gibi bana rest çekiyordu. mavi hap mı? kırmızı hap mı?. o an çok kararsızdım ve her zamanki gibi düşünmek için yine rölans dedim...
eğer 3 gün sonrasını görebilseydim oynamıyorum bile derdim.
hayatın amına koyayım lan derdim.
nerede ne kadar sahtekar kadın varsa yedi ceddini sikerdim.
yakardım hayatımı kayalıklarda.
yakardım o ay ışığının altında...
ve üflerdim küllerini o denizin ortasına...
çeto ile ganyan bayinde eşek karalarken, ayhan isimli bi arkadaş geldi. bülteni serip oturdu yanımıza '' ooo dedi aysima'yı kapmışsın, geçen sizi gezerken gördüm, valla korkulur lan senden '' dedi..
gözüm birden karardı.
kulaklarım sağır oldu.
atların hepsi tv den çıkmış bana doğru koşuyordu sanki.
her şey üzerime geliyordu.
dondum.
ve çeto'nun '' ne dedin lan sen '' deyip ayhan'ın kafasını masaya vurmasıyla ayıldım.
parmakları saçındaydı. tekrar et aysima mı dedin lan diye bağırdı...
hiçbir cevap bu kadar önemli değildi.. dişlerimi sıkarak ayhana baktım...
oğlum sen 2-3 yaşındayken hacer ablanı çok seviyordun, bebektin daha. ne zaman hacer ablanlara gitsek eve gelmek istemezdin. kucağıma aldığım zaman ağlardın hemen.
+ ee anne?
- e'si oğlum hacer ablan ne zaman bize gelse sen yine ağlardın.
+ nasıl yani?
- çünkü hacer ablan bize geldiği zaman benim bir yere gideceğimi hemen anlardın. zekiydin.. kolay kolay seni hacere bırakıp bi yere gidemezdim. kapılara koşardın hemen.
+ yani?
- yani sen şu an 24 yaşındasın oğlum, aysima evden gitse üzülmez misin?
+ üzülürüm.
- neden o zaman aysima nın elini tutmuyorsun? sizin el ele tutuşup gezmeniz lazım.. demin yolda gördüm, abi kardeş gibiydiniz aynı.
+ anne yeni yeni toparlanıyoruz, biraz zamana ihtiyacımız var.
- bak oğlum, bu zamana kadar hep tatlı konuştum. yaklaşık 3 haftadan beri kız burda..
ama sen ne bir nikah yaptın, ne de aysima sana gelip ' hadi artık ne zaman evleniyoruz ' dedi. siz evlenecek misiniz? evlenmeyecek misiniz?
+ anne dediğim gibi biraz zaman verin bize.. gidişata bakalım.
- başlatma gidişatından. baban da çok kızıyor.. amaçları ne bunların, neden hala nikahlanmadılar diye soruyor.
+ anne lütfen gelmeyin üzerime
- oğlum konu komşu ge
+ anne dedimmm
bağırdım. çocuklarının bağırmasından bıkmayan tüm analar gibi bende anneme bağırdım.
aradan 2 gün geçti aysima'yı öpmedim. öptüm ama bu öpücük bile değildi. küçük yeğenime yaptığım şantajlara benziyordu '' öpmeden dondurmayı vermem,, öpersen öyle parka götürürüm,, öpmezsen babana yaptığını söylerim '' gibi bir şeydi. aramız gittikçe soğuyordu. bizim aramız soğudukça da annem ile aysima'nın arası iyi oluyordu. tecavüz olayını öğrendikten sonra annem aysima ya daha da bir bağlanmıştı. birbilerine samimi bir şekilde anne ve kızım demeye başladılar. bu bir nebze olsun rahatlatıyordu. zamanla herşey düzelir diye umut ettim ve 10 gün kadar sonra yavaş yavaş birbirimize ısınmaya, nadir de olsa küçük kaçamak dokunuşlar yapmaya başladık.
artık sanki biraz daha tatlanıyordu dudakları...
aysima ile çarşıdan geldik. elimi yüzümü yıkarken annem lavobaya gelip yukarı gel seninle konuşacağım dedi. peki deyip çıktım yukarı. abim ve yengem işte olduğu için evde kimse yoktu. oturduk koltuğa. annem üzgün bir yüz ifadesiyle söze girdi...
çok yorgundum. kafamdaki sorular tıpkı çarpışan arabaya binip hiç kimseye çarpmadan sürmeye çalışan geri zerkalı insanlar gibi vızır vızır birbiriyle yarışıyordu. arada bir aynı sorular dönüp durdukça kafam ağrıyor, kafam ağrıdıkça beynim zongluyordu.
kayalıklara gidesim geldi ama gitmedim. delik çarşaflı yatağıma uzanıp yattım.
aşk öyle bir şeydir ki.. seven insan kıskanç olmak zorundadır. eğer sevdiğinizi kıskanmıyorsanız siz aşık falan değilsinizdir. boşu boşuna kendinizi yıpratmayın. ben o kızı çok seviyorum, ben o adama deli gibi aşığım demeyin. eğer kıskanmıyorsanız bir zahmet siktir olup gidin. ne kendinizi ne de onu yakın.
aşk kıskanmaktır.
aşık olan insan her zaman kıskanır ve o kıskançlığı azalırsa inanın aşkı da azalır.
bazı evli sanatçılar gibi kocam o dizi de başkasıyla sevişsin, karım bu dizi de başkasının altına yatsın falan bu aşk değildir. eğer kişi aşıksa kıskanır ve buna asla izin vermez.
zaten sanatçı milleti öyle bir kendini ele verir ki, akıllı insan götüyle güler buna.
derler ki '' biz film icabı öpüştük , böyle şeyler olur, öperken birşey hissetmiyoruz zate, aramızda birşey yok bizim' derler.
ama öpüşürken birşey hissetmeyen bu zat-ı muhteremler başka bir ropörtajında yastık alıp yatıyoruz biz derler.. aramızda yastık da vardı derler. hem etkilenmeyip hem aralarına yastık istemeleri her zaman çok manidardır. belli ki kadın erkeğe güvenmiyor işte, etkilenir diye korkuyor, etkilenir ve siki kalkar diye düşünüyor.
öpüşürken etkilenmeyen kadın/erkek çok nadirdir. bir elin 5 parmağını geçmez. hayır etkilenmiyoruz diyenlerin çoğu da, ya eşinden ya da sevgilisinden çekinen kişilerdir. zate etkilenmeseler 100 lerce dizi film aşkı peyda olmazdı. bunun başka bir izahı başka bir mantığı yoktur. ıslak dudaklar her zaman etkiler.
bende kıskanmıştım aysima'yı öpen dudakları. deli gibi kıskanmıştım. sabah gün ışığına kadar öpmekten bıkmadığım o dudakları başkası öpmüştü.. tecavüze uğramış olsa da bana bunun çok pis koyacağını o akşam onun koynunda anladım.
keşke dedim, keşke hiç öğrenmeseydim bu gerçeği...
karlı bir kış günü sokakta çay içmek gibi bir şeydi.
ilk yudumlar sıcaktı.
son yudumlar buz gibi..
öptükçe soğukluk hissetmeye başladım.
gözümde sürekli halit piçi canlanıyordu.
bu öptüğüm dudakları o da öpmüştü.
deliriyordum bunları düşündükçe ama kadınım masumdu. abi dediğim adam tarafından tecavüze uğramış günahsız bir melekti.
melekti ama o melek artık beni uçuramıyordu.
sevişmeler eskisi gibi değildi. kim bilir belki de hiç olmayacaktı..
dudaklarımı yavaşca dudağından ayırdım. alnımı alnına dayayıp, derin derin nefes aldım. normalde burnumu burnuna sürterdim ama yapmadım. olmuyordu, kabullenemiyordum. ağlarsam göz yaşım gamzesine dolacaktı. o gamze için ölürdüm. çekip gitme zamanı gelmişti. iyi geceler mavişim dedim. 2 gündür uykusuzum, sende dinlen dedim.
gitme dedi. kısık bir sesle gitme sarıl bana dedi.
alnından öpüp çıktım odadan. cevap dahi veremedim...
dizi filmi çekilmelidir. oku oku bitmiyor. ceza evindeki halit çıktı mı? kukla ile karşılaştı mı? aysima annesi ile barışacak mı? tam film gibi arkadaş.
annem odasına geçtikten sonra gizlice aysima'nın odasına girdim. gece lambasını yaktım. aysima uyuyordu. o kadar masum ve o kadar tatlıydı ki, sanki 2 tane pamuk helvası yemiş kız çocuğu gibi mutlu gözüküyordu. uyku da bile başka bir güzeldi.
zaten dünyanın en azılı katili bile uyku da masum gözükürdü. uykunun yaşı ve rengi yoktu.
uyku herkese güzeldi.
ama benim aysima'ma ayrı bir güzeldi. çok güzeldi...
usulca bu güzelliğin yanına kıvrılıp beline dolandım. hafif kıpırdadı. gamzesinden usulca öptüm. birden döndü. bana baktı. korkuttun beni manyak dedi.
şştt yaptım. parmağımı dudaklarına dokundurdum. kalbim yine heyecanlanmaya başladı. öpecektim artık.. parmağımı yavaşca dudaklarından ayırıp yanağını kavradım ve gözlerinin içine bakarak dudaklarına doğru eğildim.
öptüm..
öptüm.
öptüm.
tadı?
tadı hep aynıydı. o benim biricik aşkım aysimam'dı...
tuttu annem elimi. bak oğlum dedi bu aysima da bizim konuşmalarımızı duymuş, o gün sen bağırınca duymuş. valla ben bir şey söylemedim, tecavüz olayını bildiğimi biliyor, konuştu benle dedi.
şaşırdım böyle deyince. sen ne dedin anne diye sordum.
ne deyim oğlum, unut o kara günleri, sen beyazlar giyeceksin artık dedim. ağladı kız.
- anne dedin mi cidden böyle?
+ dedim tabi oğlum, neden demeyim, sen benim biricik oğlumsun yeter ki mutlu ol sen, sakın kötü şeyler düşünme tamam mı?
annemin aysima ya destek olması içtiğim o soğuk sudan daha serin gelmişti. aslında uyumadığını görünce korkmuştum. '' bırak şu kızı, sana kız mı yok '' diyecek sandım.
meğer annemin de aşktan anlayan bir kadın olduğunu seneler sonra öğrendim. belki de kadını kadın anlardı. o da aysima ya sahip çıktı. zaten tecavüze uğrayan birine sahip çıkmıyorsa, ertesi gün gider dna testine girerdim.
eve girdim. cebimdeki resmi çıkarıp büyük larousse ansiklopedisi'nin 8.cildine kağıdı koydum. belki zamanı gelince lazım olur, açar bakarız dedim. sonra kendi kendime sen neyin peşindesin amk zaten tanıyorsun adamı deyip yırtım kağıdı. yırttım ve mutfaktaki çöpe attım.
buzdolabını açıp 1 litrelik kola şişesindeki suyu dikledim. lıkır lıkır içimin yangını sönüyordu. su korkan insanı bile kendine getirirdi. su hayattı, su sıkıntıların ilacıydı ama 5 tanker su içsem bile içimde muhakkak bir kıvılcım kalacaktı. o sanki hiç sönmeyecek, o sanki hep tetikte bekleyecek gibiydi. suyu olanca iştahımla dikliyordum. diklerken kapı sesi duydum, annemdi bu. annem yanıma geldi. her zaman erken yatan kadın belli ki uyuyamamıştı.
oğlum halen bardak kullanmayı öğrenemedin, orda bak bardak, gözünün tam önünde dedi.
tuttuğum her şey kırılıyor anne, değer verdiğim, içine benden bir şeyler kattığım her şey kırılıyor, her şey kırılıyor ve yok oluyor anne, kaybediyorum anne onları dedim.
oğlum gel otur, üzülme sen, ben aysima ile konuştum bugün dedi.
ne konuştun, ne oldu dedim. bırak o suyu da gel otur dedi.
çıktım evden, benden önce o barmenlik yapan patronun yeğeni aradı, mesai arkadaşımdı '' neredesin mayki 2 dakika geç kaldın, 2 dakika da çocuk olur'' dedi. ulan bekle amk, biz seni 2 saat idare ediyoruz deyip hızlıca sürdüm arabayı. artık şaka bile kaldıracak halim yoktu. 5 karış suratla girdim bara. baktı bana noldu dedi, yok bir şey trafikte biriyle dalaştım dedim. yapabileceğim bişey var mı dedi. lan ne yapacaksın ki amk dedim. öyle deme lan kırmızı ışığı götüme sokabilirim mesala dedi, yeter ki sen geç kalma mayki dedi.
hani patron yeğeni falandı ama resmen kanka gibiydi. ne zaman moralim bozuk olsa güldürmeye çalışırdı. bi ara içki içerken sordum buna, o günde moralim çok bozuktu, lan dedim benim moralim ne zaman bozuk olsa gelip şaka falan yapıp güldürüyosun ya, harbi delikanlı adamsın lan sen, senin bu huyunu çok seviyorum bil bunu dedim.
viskisinden derin bir yudum çekip bana baktı. la manyak dedi, ben seni sevmiyorum ki, müşterilere asık suratlı davranma diye öyle yapıyorum dedi, her şey para olum dedi, kusura bakma ama sikim senin suratını kukla dedi. o gün bile güldürmüştü beni.
kalbi temizdi ibnenin...
o akşam zor bela da olsa mesaiyi bitirdim ve eve aysima nın yanına gittim. her ne olursa olsun özlüyordum onu.. acıma hissi ve nefret ağır bassa da aşk her zaman kazanıyordu.
bu resim bende kalabilir mi deyip cevabını beklemeden kağıdı cebime koydum. nevin hanım biraz endişelendi ' bak oğlum tekrar ediyorum, lütfen kötü bir şey yapma' dedi. oğlum demişti bana.. aslında iyi biriydi nevin hanım. ayağa kalkıp elini öptüm, merak etmeyin nevin hanım, adam 2013 yılında çıkacak, daha uzun yıllar var dedim. dur gitme kızımın telefon numarasını ver dedi. veremem dedim, şu olayları atlatalım ben bizzat sizi eve davet edeceğim merak etmeyin nevin hanım eskisi gibi ana-kız olacaksınız dedim. söz veriyorum bunu yapacağım dedim.
su getirdi nevin hanım. içtim. az biraz kendime geldikten sonra '' tecevüz ettiği gün sarhoş muydu bu adam '' diye sordum.
evet sarhoştu dedi. zaten hep içerdi zıkım içsin dedi.
o an yaptığım işten nefret ettim. önümde duran sehpadaki vazoya baktım. elimle vazoyu kavradığımı ve olan gücümle cama attığımı düşledim, perdenin yırtılıp rüzgardan savrulduğunu hayal ettim. dünya dar geliyordu gözüme...
barmen olduğunuzu ve günde ortalama 1000 kişiye içki verdiğinizi düşünün ve bu 1000 kişinin arasından 3-5 kişinin eve gidip karısını dövdüğünü düşünün, çocuklarına tokat attığını ve sallana sallana ceketini çıkarmaya çalıştığını düşünün, nerede benim yemeğim diye bağırdığını, senteleyerek duvara tutunduğunu düşünün ve tabi o küçük çocuğun korkarak köşeye sindiğini ve babasına baktığını düşünün.
siz de bir nevi suç ortağı olmuş olmadınız mı?
tıpkı bir mermi gibi ona mühimmat desteği yapmadınız mı?
o babanın attığı herbir tokatta sizin de payınız yok mu?
siz alkol satanlar, siz çok mu masumsunuz?
belki de o gün kendi ellerimle onu sarhoş etmiştim ve kendi ellerimle onu cesaretlendirmiştim. kendi ellerimle kadınıma doğru yola çıkarmıştım.
kim bilir...
belki de yüzlerce dayak yiyen mutsuz kadınların, mutsuz çocukların, mutsuz anaların ahını alıyordum.
zaten o günden sonra kesinlikle sarhoş olduğunu gördüğüm kişiye bir damla bile içki vermedim. hadi abi yoluna, hadi güzelim evine, hadi anam, hadi babam dedim...
kısa bir süre sonra barmenliği de bırakacaktım. artık içki verdiğim tüm insanlar sanki eve gidince birine tecavüz edecek, birini dövecek gibi geliyordu.
2 buçuk 3 sene öncesine kadar sürekli bara takılan adam duruyordu karşımda. resimdeki o idi. tanıdıktı, nam-ı diğer çörçil.. halit abi.
tek başına bara gelir, ayakta 3-4 kadeh cin tonik içip giderdi. sürekli cin içerdi. müşterimdi benim. hatta çörçil lakabını bile ona ben takmıştım. çörçil ne diye sormuştu. soda, limon, ayran gibi içecekleri karıştırıp içmek demiştim. bir nevi kokteyl halit abi, akşamdan kalanların ilacı demiştim. gülmüştü, bu yaşıma geldim ilk defa duyuyorum demişti. sohbeti hoş biriydi, neşeliydi. e devamlı limon, soda cin falan içince sana çörçil diyesim geldi demiştim. de demişti. kızlarla sohbet etmektense halit abiyle konuşmayı tercih ederdim. makara biriydi.
düşündükçe beynimi yiyiyordum. anılar film şeridi gibi geçiyordu gözümden.. merak da ediyordum niye gelmiyor diye.. taşındı falan sanmıştım. tekrar kimliğine baktım, adı tutuyordu. halit yazıyordu.
nevin hanım da ''ne oldu, iyi misin'' diye seslendi.
boş gözlerle nevin hanıma baktım. bu sefer tutulan elim değil dilim idi.
konuşamadım...
16-17, 19-20 li yaşlar başıma iki kez gelen yarım kalmadan, bitmeden önceki halimi düşünüyorumda ne kadar mutlu bir adammışım yahu mesaj çekmekten parmaklarım telofon tuşunun şeklini almıştı, tabi sonrasında derin bir üzüntü hali, heyacanını kaybetme vesaire.
nevin hanım çok geçmeden elinde bir kağıtla içeri girdi. ne olur ne olmaz diye saklıyordum bunu deyip kimliğinin fotokopisini iğrelti bir biçimde elime uzattı.
kal gelmişti birden, karabasanlar çöktü sanki üzerime. elimi uzatıp kağıdı alacak ne bir halim, ne de bir cesaretim vardı. demin ki kükreyen aslan bir kediye döndü adeta...
nevin hanım da kağıdı pek tutamadı elinde. 3 saniyelik zaman 3 yıl gibi geldi kadına ve hemen suratını buruşturup kağıdı kucağıma attı. gitti oturdu çekyata. o gül desenli çekyatın dikenleri batıyordu sanki..
belliydi, o benden de rahatsızdı...
tabiki de yok fotoğrafı, ona ait hiçbir şey yok bu evde dedi.
- belki unuttuğunuz bir belge ve ya diploma olabilir. onların üzerinde küçükte olsa vesikalık bir fotoğraf vardır. bakın nevin hanım, siz bana resmini göstermezseniz bile ben yattığı ceza evine gider yine bulurum bu adamı. anlayın beni nolur? hem benim mutlu olmam demek kızınızın mutlu olması demektir. çıldırmak üzereyim ben.
+ tamam ama başınızı belaya sokacağınızdan endişeliyim.
- nevin hanım, adam 2013 yılında cezaevinden çıkacakmış, o zamana kadar kim öle kim kala.. hem cahil bir insan değilim ben.. siz beni anlamak istemiyorsunuz sanırım.
+ peki, bekle bir saniye
dedi ve gözündeki yaşı avcuyla silip odadan çıktı. o an tarifi imkansız bir hisse kapıldım. 1-2 dakika sonra kadınıma sahip olan erkeğin resmini görecektim. benim öptüğüm dudakları öpen, benim sarıldığım bele dokunan, benim okşadığım saçı tutan, benim..
benim var ya o an içim içimi yiyiyordu. anasının ta amına koyım ben böyle sınavın, tanrı ne bunu bir kadına yaşatsın, ne de o kadını seven adama yaşatsın. hiç kimseye yaşatmasın.
evli olduğunuzu ve hırsızın eve gidip karınıza tecavüz ettiğini düşünün ve bunu öğrendiğinizi düşün.
ses tonum yükseldikçe ve mazi hakkında sorular sordukça kadın dayanamayıp ağlamaya başladı. bak sen iyi birine benziyorsun, kızımı bu haliyle kabul edip sahiplenmişsin, ne olur onu hep mutlu et dedi. hıçkırıyordu.
- mutlu et diyorsunuz da nevin hanım, kızınızı kaçırırken, zahmet edip kapıya bile çıkmadınız. bırakın kapıyı cama bile çıkıp bakmadınız. ne iş bu?
+ engel olmamdan korktu. odaya kilitledi beni.
- aysima zaten mutlu değil ki bu evde? neden engel olacaksınız? mis gibi evlenecek işte kızınız. göbek atmanız lazım sizin.
+ lütfen daha fazla soru sorma.
ağlıyordu sürekli. mutlu et kızımı, mutlu et deyip duruyordu. hal ve hareketlerinden nevin hanımın pekte suçlu olmadığını, asıl suçlunun o hapisteki piçin olduğunu anladım ve bir umut dayanamayıp sordum,
- bu adamın kıyıda köşede kalmış bir fotoğrafı var mı? ben sizi anlıyorum siz de beni anlayın lütfen. görmek istiyorum sadece. beynim de canlandırdığım siması kafamı gittikçe şişiriyor, kurtulmak istiyorum bundan, kim bu? var mı resmi hiç?
yok diyeceğini bile bile sordum...babacım bana bisiklet alır mısın diyen fakir çocuğu gibi bir umutla sordum. sordum ve nevin hanım'ın gözlerine baktım,
- kızımı merak etmediğimi mi sanıyorsun? sen kimsin ki? beni tanıyor musun da böyle konuşuyorsun?
+ kızınız kaçtığından beri bir kez bile aramadınız nevin hanım.. tavuğun yanından civcivi alsanız tavuk bile kabarır. bu nasıl bir anneliktir böyle?
- aramadığımı mı sanıyorsun, başka hattı da var onun ve o numarayı bana vermedi. uzun zamandan beri onu kullanıyor.. hem sesinizi yükseltmeyin. çıkın lütfen evimden.
+ hayır, bir yere gitmiyorum. oturun oturduğunuz yere. neden polise haber vermediniz peki ?
- aysima 26 yaşında yetişkin biri. sevdiğim adama kaçıyorum, kurtuluyorsun benden deyip gitti. buna hangi polis bir şey yapabilir?
+ sizi neden sorumlu tutuyor? kim bu tecavüz eden adam? siz nasıl bir herifle evlisiniz?
- o adam bitti benim için. o konuyu konuşmak istemiyorum.
+ nasıl oldu nevin hanım? lütfen söyleyin bilmek istiyorum.
bu soruyu sorduğuma ben bile inanamıştım. hayat bana çok şey öğretiyordu.
eğer sevdiğiniz bir kadına tecavüz etmişlerse '' o adam kim? o adam nasıl biri? olay nasıl oldu? '' tüm detayını öğrenmek istersiniz. hatta onu görmek, şeklini şemalini tipini her bi bokunu bilmek istersiniz. tecavüze uğrayan kadın görmek istemez. fakat erkek muhakkak görmek ister. hatta öldürmek bile ister. kolay değildir bu.. sonuçta kadının ırzına geçilmiştir ve o kadın sizin kadınınızdır.