herkes aşkı değişik tarif eder. aşkın binlerce tanımı vardır. kimisi aşkı bir kuyuya benzetir, kimisi bir bisküvite, kimisi uçuruma, kimisi ise masmavi bir denize benzetir. misal açılamaz o denize, öyle uzaktan izler, platonik deriz bu geri zekalıya.. gidip o denize, o aşkına dokunamaz. çekinir çünkü, korkar. kıyıdan usul usul onu izler...
içinde boğulacağını, paramparça olup savrulacağını, acı çekeceğini sanar. cesaret edemez.. yine de mutlu olur ama.. sesini dinler, güzelliğini izler, ahengi ile avutur kendini...
öyle mutlu olur salak.
tıpkı star düğün salonundaki o masum, o şaşkın, o çaresiz şahsım gibi...
isminin aysima olduğunu sonradan öğrendiğim güzeller güzeli bir kız duruyordu o salonun ortasında.. yanımda da psikopatın allahı çetin vardı. liseden sınıf arkaşım olan damata takı takıp tebrik edecek, sonra da her zaman ki çeto ile meyhaneye gidip rakının dibine vuracaktık.. lakin o mavi elbiseli kız beni benden almıştı. arkadaşları ile göbekler atıyor, atarken de tatlı mı tatlı gülüyordu. sol yanağında oluşan gamzesi en baba viski kadehinin çukurundan bile güzeldi. sarhoş etmişti adeta yıkılmayan o ayyaş bedenimi...
oturalım mı çeto dedim, öyle merhaba deyip gitmiş gibi olmasın, ayıp olur dedim. bunu derken çeto'ya bakmıyordum, gözüm hep o kızdaydı. çeto sinirlendi. ' hangi kız söyle çabuk ' dedi. ne diyon olum sen dedim. hangi kızı kesiyosun söyle dedi. 'napcan' dedim, çeto'nun ne zaman ne yapacağını asla kestiremezdim ve çekinerek şu mavi elbiseli kız dedim, ama sakın bir şey ya.. derken çeto yerinden kalktı ve doğruca kızın yanına gidip ' bi saniye bakar mısınız ' tarzında el işareti yaptı, parmağınla beni gösterip kıza bir şeyler söyledi. kız pat yanıma geldi, sanki pavyondayız amk, çeto da yanındaydı. işte dedi ilk görüşte sizden hoşlanan çocuk bu dedi. yerin dibine girmiştim.. sikilmiş kirpi gibi kıza bakıyor, bakarken de kemal sunal gibi ehehe yapmamak için kendimi zor tutuyordum. kız gülerek ' merhaba ben aysima '' dedi. elini sıktım ' memnun oldum bende kukla, arkadaşımın kusuruna bakmayın, biraz deli doldur ' dedim. bir yandan da ne kadar geniş bir kız olduğunu düşünüyor, başkası olsa asla gelip tanışmazdı, bırak tanışmayı olay bile çıkartırdı diyordum. ( tabi zamanla neden tereddütsüz geldiğini de öğrenecektim )
ertesi gün buluşmak üzere kıza telefon numaramı verdim, damata takı takıp çıktık salondan. yolda çeto ya söylediklerimi içki masasında da tekrar ettim ' rezil ettin beni amk, mahçup oldum kızın karşısında ' dedim. çekti sigarasını derinden çeto ' lan ben söylemesem kızla konuşmayacaktın, sonra günlerce o kızı anlatıp, yok şöyle güzeldi, yok böyle güzeldi kafamı sikecektin ' dedi. o zamanlar biraz çekingenlik vardı. haklıydı çeto, bana kalsa sadece izlemek ile yetinirdim. sonra o kız yoluna ben yoluma olayı.. e dedim çeto, ya kızın abisi, babası falan olsaydı, görselerdi bizi ne olacaktı hiç düşündün mü? dedim. şu an düşündüğüm tek şey fener maçı dedi ve hemen garsonu çağırıp maç kaç kaç bitti şükrü kardeş dedi.
iddaa oynamış amk. çeto'nun hareketlerini ne kadar tasvip etmesem de o benim en iyi arkadaşlarımdan biriydi. sağı solu asla belli olmazdı.. yakışıklıydı aynı zamanda.. lakabı da zaten ''kız çetin'di. kız gibi güzelliği vardı ibnenin.
ama o şekil çağırılması, o şekil anılması onun da hoşuna giderdi. dedim ya manyağın tekiydi işte...
askerde bordo bereyi taktıktan sonra yedi kafayı...
çetin'le içki içiyordum ama aklımda sürekli aysima vardı. acaba yarın beni arayacak mıydı? buluşacak mıydı? bunları düşünüyordum. çeto'nun devamlı döndürdüğü sigara paketi ve gart gart diye ısırdığı erik sesi bile artık huzurumu bozmuyordu. aysima dan başka hiçbir şeyi kafaya takmıyordum.
bitti içki faslı çıktık meyhaneden, dışarısı baya bir yağmurluydu, ıslana ıslana arabaya koşup evlerimize gittik. söndürdüm odanın ışığını, üzerimi çıkarmadan yattım yatağa ve yaktım sigarayı. ne zaman düşünceli olsam bunu yapardım. zifiri karanlık bir odada sigaranın közüne közüne dumanı üflemek hoşuma giderdi. üflerken pat telefonum çaldı ama ekranda isim yazmıyordu. alo ben aysima dedi. vay dedim amk kız aradı.. hemen yattığım yerden doğrulurken çat sigara yatağa düştü. sigarayı almaya çalışırken göbeğime koyduğum küllük çarşafa döküldü. amına koyim noluyoz lan derken güm yere düştüm, telefondan alo aloo sesleri geliyordu. uzanarak aldım telefonu yerden, oturdum koltuğa, bir yandan sigarayı söndürmekle uğraşıyor, bir yandan ' merhaba aysima ' demeye çalışıyordum.
- noldu kukla, yanlış bir zaman da mı aradım?
+ yok yok, evi yakıyorum sadece, önemli değil.
- nası yani anlamadım
+ sesini birden duyunca sigara yatağa düştü, onunla boğuşuyodum. heycan yaptım galiba
- ehehe aman yakma kendini.
+ ben bu akşam saat 9 gibi yandım zaten.. bir dal sigara ne yapabilir ki.
- ihihi yarın 3 te heykelin orda buluşalım okey,
+ saat tam 1 de orada olacağım
- 1 mi? delisin galiba.
+ eh işte...
delisin demekte haklıydı aysima.. çünkü onunla konuşurken sigaranın çarşafta bıraktığı deliğe parmağımı sokup sokup duruyordum. hem konuşuyor hem delikle oynuyordum.. bunu aysima'nın 'delisin galiba' dediği an fark ettim.. kendi kendime 'lan kukla ne yapıyorsun amk sen' dedim.. nedir bu delik sevdası?
deliliktir....yoksa, delik midir? evet söz konusu aşık erkekse deliktir. çarşaftaki delik yani.
yazar burada erkeklerin çok duygusal varlıklar olduğunu annatmış hocam. *
saat 1 olmasa da 2 buçuk gibi heykelin orada aysima'yı beklemeye başladım. dakikalar geçtikçe kalp atışlarım hızlanıyor, buluştuğumuz zaman ne yapacağız? nereye gideceğiz? diye kafamda planlar tasarlıyordum.
bir ıslık sesi duydum. karşı kaldırımdan çeto geçiyordu. el işaretiyle ' ne ayaksın lan ' tarzı bir şeyler yaptı. gökyüzünü gösterdim, sonra elimi yüzüme sürüp sıvazladım. psikopat miskopattı ama zekiydi çeto. bu hareketlerimden aysima demek istediğimi, aysima yı beklediğimi anladı. pehh amk yapıp yoluna devam etti. aslında çeto ağır bir adamdır. yaşı 25 ve kolay kolay güldüğü görülmez, anca böyle kısa tebessümler...
çetonun tebessümleri eşliğinde aysima saat tam 3 te güzel kokusuyla buluşma yerine geldi. altında mavi bir kot, üstünde simli bir tşört ve hafif esen rüzgarla birlikte savrulan o güzel saçları.
tanrım...
bir saç bu kadar mı güzel olabilirdi? bu kadar mı büyülüydü?
aysima sanki uzun bir direkti.
saçları ise dalganan bir bayraktı.
izlerken kendimle gurur duyuyordum.
sanki vatan toprağı gibiydi aysima.
bu elleri, bu beli, bu gözleri, bu ayakları artık benimdi.
bayrak gibi dalgalanan saçları o muazzam simasını daha da güzelleştiriyordu.
karşısına geçip istiklal marşı söylesem ve bu düşüncelerimi aysima ya anlatsam her halde o bile baya gülerdi.
ama bu tür şakalaşmalar için henüz çok çok erkendi...
merhaba deyip aysima'nın elini tuttuğum da sanki ucu soyulmuş bir kablo tutmuş gibi hissettim. zangır zangır eletrik saçıyordu. sanırım aklımı başımdan alıyordu.
gittik bi cafeye oturduk. birbirimizi daha yakından tanıyacağımız küçük sohbetler etmeye başladık. aysima annesi ile birlikte kalıyormuş. annesinin 2. evliliğiymiş ve üvey babası cezaevinde yatıyormuş. neden yatıyor dedim. boşver sen kendinden bahset biraz dedi.
bende anlattım ailemi. o anlattı ben anlattım, epeyce bir zaman geçti. annen merak eder eve götüreyim dediğim de '' evde huzur yok ki '' dedi.
daha ilk rendevu da ne kadar dertli ve kederli olduğunu anlamıştım. kız resmen mutluluk arıyordu. belki de o yüzden düğün salonunda çekinmeden yanıma gelmişti. bir aşk, belki de başını koyacağı bir omuz arıyordu,kim bilir?
lakin bu durum karşısında ne yapacağımı hiç bilmiyordum. saat gece 11 e gelmişti. alıp eve götürsem abim azıma sıçardı, yeğenlere karşı, yengeme karşı ayıp olurdu. daha ilk günden eve kız atmış olurduk. e kızı tutup evine götürsem buna da o razı değildi. kopsun inceldiği yerden deyip eskihisar sahiline arabayı çektim, aldım bi kaç şişe bira, her zamanki gibi oturdum o meşhur kayalıklarıma ' al buyur iç ' dedim. aldı şişeyi aysima. denizden bile daha mavi gözleriyle bana baktı ve dikti kafaya. hay dedim babağın kemiğine bu çeto dan daha manyak, lıg lıg lıg yarısını bitirdi şişenin. iki şişe içtikten sonra çıkardı ayakkabıları ayağını denize soktu. hem içiyor, hem de ' uzun zamandan beri aradığım şey buymuş meğer ' diyordu..
güldüm.
saçları çok güzel savruluyordu...
savrulan saçını kulağının arkasına atacaktım ki, birden bana döndü ve dudaklarıma yapıştı.
kayalıklarda öpüşürken birden hafif bir yağmur yağmaya başladı. ıslanıyorduk, hem ıslanıyor, hem öpüşüyorduk. içimden de arabanın anasını siktin kukla, koltuklar moltuklar hep çamur olacak amk diyordum.
tuttum elinden aysima'yı ayağa kaldırdım. hadi dedim arabaya binelim, yoksa zaturreden ölecez ve seni bir daha öpemeyeceğim dedim. ölümden korkmuyorum yanlış anlama, tek korkum seni bir daha öpememek dedim. peki böcecik dedi ve eline ayakkabılarını alıp arabaya koşmaya başladık.
koşarken de bir yandan aysima'nın ayaklarına bakıyordum, çıplaktı, çamur içindeydi. lan siktir git ayaklarını yıka öyle bin arabaya dememek için kendimi zor tuttum. sırıl sıklam arabaya bindik. biner binmez bana attığı bakış ve sol yanağındaki gamzesi bütün öfkemi arabadan çıkarıp egzozt borusuna sokmuştu bile..
basmadım marşa.. sonuçta erkek milletiyiz, fırsat düşkünü bir piçiz. bu anın bitmesini istemedim. içimden de pantolonları çıkartalım mı aysima, araba çamurlanmasın yanlış anlama diye sormayı düşünüyordum. yok anasının nikahı, oldu olacak ben onun sütyenini takayım o da benim tivitili donumu giysin, kemerle kamçılasın beni yuhh..
- noldu kukla ne düşünüyorsun?
+ şeyy
- hayırdır, daldın biraz,
+ sen bana böcecik mi dedin demin?
- ihihi evet, kızdın mı?
+ yoo tuhafıma gitti. ilk kez biri bana böcecik dedi.
- karanlıkta beyaz gömlek ve esmer yüzünü görünce böcecik diyesim geldi birden.
+ çirkin buldun yani.
- yok be, çirkin bulsam bu saatte burada işim olmaz. yakışıklısın baya.
+ öperim seni bak,
- ihihi gözlerin de zeytin gibi, çok güzel,
+ bak öperim kızdırma beni.
- omuzların baya geniş, spor da yapmışın belli.
+ aysima öperim dedim üzerime gelme.
- off off kaslara bak ihihi
o gece saat 2 ye kadar liseli aşıklar gibi öpüşüp durduk, tam kafa dengiydi aysima. bir yandan zamanın modası olan ' sarılmandan belli kırcan mı belimi ' şarkısı çalıyor, bir yandan da ıslak bedenimiz cayır cayır yanan ateşimiz ile sönüyordu...
gitmeyelim diye fısıldadı aysima, burada beraber uyuyalım...
söylediği cümle karşısında ne cevap vereceğimi bilemedim . kafası bacağımdaydı. uzanmıştı. parmağımı o ıslak saçlarına doluyor, öylece gözlerinin içine bakıyordum. kadınların kendinden emin erkekleri sevdiğini, her daim onu sahiplenebilecek, onu hiç yalnız bırakmayacak erkeklerden hoşlandığını biliyordum ama yine de '' peki kalalım aysima, madem aşığız neden her tarafımız tutulmasın, yatalım amk ' diyemedim.
hafif kadir inanır tarzı bi havayla ' olmaz güzellik, şimdi annen seni çok merak eder ve bu beni çok üzer, yarın 1 de buluşuruz, bu sefer daha çok vaktimiz olur ' dedim.
bunu derken gözlerindeki o mavi ışığın söndüğü ve sol yanağında oluşan gamzesinin yavaş yavaş kapandığı açıkça belli oluyordu. bozulmuştu aysima. kırıldı biraz...
o güzel yüzünü bacağımdan kaldırıp peki gidelim o zaman dedi.
ama aşk işte, yeni yeni başladığı zaman pekte uzun süre kırgın kalamıyorsun, ufak birşey sizi hemen barıştırabiliyor. burnunu sıkmak bile yeterli oluyor mesela.
- ahhh
+ acıdı mı ?
- korktum sadece, burnum koptu sandım.
+ kıyamamm
- o yanındaki çocuk kimdi kukla?
+ kim kimdi?
- hani düğünde beni seninle tanıştıran çocuk.
+ he o mu. çetin o, çocukluk arkadaşımdır. biraz manyak.
- belli belli. yanımdaki kızlara açıklama yapa yapa yoruldum.
+ sahi ne dedin kızlara, nasıl toparladın.
- ilkokuldan arkadaşlarımdı dedim. beni görmüşler merhabalaştık dedim.
+ vavv iyi kurtarmışın ehe.
- hep böyle misiniz siz? salonlara gidip kız mı tavlarsınız?
+ yok be, dedim ya çetin dengesizdir biraz. senden hoşlandığımı ona söyleyince o da gidip bunu sana söyledi.
- sen neden söylemedin?
+ işte biz erkeklerin en büyük sorunu bu.. güzel bir kız görünce ' o kız bana bakmaz' psikolojisine giriyoruz ve bu yüzden güzel kızlar hep yalnız kalıyor...
- güzel miyim ben?
+ güzel olmasan bu saatte burda ne işim olur?
- öperim seni bak kızdırma ihihi
+ saçların da çok güzel
- yapma dedim öperim.
+ gözlerin japon çizgi filmlerindeki kızlar gibi, mas mavi.
- kaşınıyon ama he
+ gamzen çölde küçük bir su birikintisi gibi, o güzel simanda bir serap sanki..
- gelsene sen...
çektik arabayı tenhaya ve sabah gün ışıyana kadar gözlerimizde yüzdük. seviştik, seviştik seviştik. koyun koyuna sabaha kadar öpüştük. daha önceki kızlar gibi değildi aysima. farklıydı. kontrolün her zaman kendisinde olmasını isteyen çok tecrübeli biriydi. onunla birlikte olurken kendimi yeni sınıfa başlayan titrek bir çocuk gibi hissettim. sanki birazdan kapı açılacak ve annem beni arabadan alacaktı. öğretmen gibiydi aysima, her istediği oluyordu. zaten eve bile gitmedik. onun dediği olmuştu...
hani silgi yere düştüğü zaman hiç bilinmeyen bi yere gider ya, düştüğü noktadan nereye sekeceğini asla kestiremezsin ya, kesinlikle ilk seferde bulamazsın ya,
he işte o silgi gibi nereye gideceğimi ve ne yapacağımı hiç bilmiyordum. aysima evinde mutsuzdu. bende aysima ile mutluydum. kalk dedim seni bize götürüyorum...
olaya bak amk. annemle, ailemle tanıştıracağım. artık gençlik mi? salaklık mı? yoksa aşk mı? bilemediğim bir duygu ile aklıma ilk geleni dedim.. aysima güldü ' aradan biraz zaman geçsin pat diye sabahın köründe olmaz böyle ' dedi.
haklıydı. zaten bir anlık gazla çıkmıtı ağzımdan. resmen beni kukla ya döndürmüştü. onun kontrolündeydim. ne dediğimi ne yaptığımı bilmiyordum. zaten bu tavırlarım ileri de büyük yıkımlar getirecekti..
çalıştırdım arabayı ve evine bıraktım. bu şekil 1-2 hafta daha buluştuktan sonra yine bir gün sabah etmiştik. artık onsuzluğa dayanamıyordum. benim kadınım olmalı, hep benim yanımda kalmalıydı. sabah 8 gibi aysima yı kapıp anneme götürdüm. bilmiyordu aysima, süprizdi...
annem her zaman ki gibi bahçede oturmuş örgü örüyordu. aysima ile el ele bahçe kapısını açıp içeri girdik. neresi burası kukla dedi. o an annemle göz göze geldik. kutusundan 500 bin lira çıkmış yarışmacı gibi salaklaşmıştı annem. aysima da şoktaydı.
o o oğğlum hani arkadaşlarında kalmıştın sen, bu hanım kız kim dedi...
' gelinin bu ' lafını duyunca aysima elimi sıkıp gözlerimin içine baktı. tebessümle öpeyim teyze deyip annemin elini öptü. o an ben ne bok yedim amk, benim gibi başka bir dangalak var mıdır acaba diye düşünüyor, düşünürken de aysima'nın tebessümüne odaklanıyordum. aysima pekte şaşkın gözükmüyordu. hatta baya bi mutlu olmuştu. resmen yaşadığımız binayı süzüyor, bahçedeki çiçeklere bakıyordu. gözümü aysima'dan alıp anama çevirdim. anamın resmen gözü seyiriyordu. elindeki şişi harakiri yapacakmış gibi tutuyor, çenesi titriyordu. ağladı ağlayacaktı kadın.
oturun hele dedi. ne zamandan beri çıkıyosunuz? neden bahsetmedin kızdan oğlum? kızım adın ne senin? kimlerdensin oturun anlatın bakalım dedi.
aysima söze başlamadan hemen devreye girdim. 1 aydan beri çıkıyoruz anne dedim. erken değil mi oğlum, kızım sende sakın yanlış anlama ama evlilik gezip tozmaya benzemez, aynı evde yaşamak çok farklıdır. sorumluluklar sizi aşabilir. birbirinizi iyi tanıdınız mı, tarttınız mı dedi.
aysima bana baktı ben aysima'ya. anne biz tanıyoruz birbirimizi, ben onu seviyorum o da beni seviyor dedim.. bir yandan aklımda halen ' nasıl bir bokun içindesin kukla, sen ne çeşit bi salaksın ' sorusu vardı. sanki yağmura yakalanmış yavru kediyi alıp eve getirmiş gibi hissettim. aysima yetimdi bana göre..
annem dürttü. kızı kaçırdın mı oğlum dedi. ne yani dedim abim de yengemi kaçırdı, nolcak ki dedim. kaçırın zaten oğlum dedi, gidip babanla bi kız isteyemeyelim, o allahın emri peygammerin kavli lafını söyleyemeyelim, gelinlerimizden bi fincan kahve içemeyelim biz dedi. bunu derken gülüyordu annem. hafif bir tebessüm edip, yok mu kızım senin bohçan mohçan dedi.
anne dedim evi gezdireyim aysima'ya, sonra konuşuruz. zor bela aldım aysima yı girdim eve.. oturduk balkona uzun uzun konuştuk. seninle evlenmek istiyorum, eğer sende istiyorsan bu ev senin de evin olacak. ne dersin güzellik dedim. gamzesi çıktı yine.
resmen çıktı amk. o bayrak şeklindeki saçı da dalgalanmaya başladı. gamzesi bir yıldızdı adeta.. tuttu elimi, gel eşyalarımı alalım dedi ama sen lütfen annemle konuşmaya çalışma, küsüm onla, nolur kırma beni dedi.
bundan sonra bırak seni kırmayı fındık ceviz kırarsam bile adam değilim dedim.
aysima topladı giysilerini attık arabaya, topu topu bir valiz eşya ile arabaya bindi. işin tuhaf yanı bu değildi ama..
işin tuhaf yanı annesin hiç cama ve ya kapıya çıkmayışıydı. görememiştim onu.
aslına bakılacak olursa pekte sikimde değildi...
kaynana yok, kayın peder yok, kayınço, baldız hiçbir şey yoktu, ohh mis.. umrumda değildi amk...
tekrar eve geldiğimde de konsey kurulmuştu.
babam, annem, abim, yengem, hatta evli olan ablam bile bahçede hazır bekliyordu.
sanki lise de olay çıkaran iki öğrenci gibi mahsun bir şekilde karşılarında durduk.
müdür yani babam ' kim bu kızımız kukla bey ' diye söze girdi.
gelinin baba, sevdik ve eleneceğiz dedim ve başladık uzun uzun konuşmaya. bir sürü kurallar bir sürü şartlar koyuldu. en önemlisi ise evlenene kadar aynı oda da yatamayacağımız idi...
aysima el öpme faslından sonra yengemle beraber odasına yerleşmek üzere içeri girdi. annem ablam da peşinden gitti...
aslında herkesin yüzünde şaşkınlıkla karışık bi tebessüm vardı. bende ne bok yediğimi bilmiyordum açıkcası. ne çok mutluydum, ne de çok mutsuz. sanki 2013 yılında galatasarayın şampiyonluğu gibi hiç bir tat, hiç bir zevk alamamıştım. tuttuğum takım şampiyon olmuştu ama bende ufak bir heyecan yoktu. belki çok önceden şampiyonluğu kesinleşti diye böyle oldu.. tıpkı aysima'yı çok önceden kaçırmayı düşündüğüm gibi..
bilemiyordum ama ruh gibiydim.
abim kolumu tutup '' birader allah mutlu etsin, neden abine anlatmadın, gidip beraber kaçırırdık, böyle şeyler de beni çağırmıyorsunuz ya, valla üzülüyorum '' dedi.
( abim çeto dan daha manyaktır. dayı oğluna ve mahalledeki sadi isimli bi çocuğa bile kız kaçırdı. adamın en büyük hobisi kız kaçırmak. beleşe kız kaçırılır diye kart çıkartacam amk diye espiri bile yapar )
aysima'nın yanına çıkıp üç beş sohbet ettikten sonra, küçük sarı saçlı yeğenden haber geldi.
- dedem seni çağırıyo kukla amca..
ısırdım yanaklarını ve kalktım.. nasihat zamanı gelmişti...
- oğlum bu kızımız bizim yaşantımıza, bizim geleneklerimize ayak uydurabilecek mi ?
+ uyar baba, hem onu tanıdıkça ne kadar iyi bir insan olduğunu göreceksiniz.
- bak bu yetimi buraya getirdin. eğer bu kızı üzersen, inan seninle papaz oluruz baştan söyleyim.
+ baba allah için söyle, daha önce hiçbir kızı getirdim mi buraya? ciddi bir şekilde al bu sizin gelininiz dedim mi?
- demedin ama bu işler çocuk oyuncağı değil. yaşın 24 senin, hala çok ani kararlar alıyorsun.
+ olan oldu artık, sevdik ve evleneceğiz biz.
- allah mutlu etsin, ne deyim oğlum, allah mesut etsin.
daha sonra babamın dertten kederden kanser olacağını bilseydim o an sıkıca sarılıp '' affet beni baba, ben bir eşeğim, geri zekalının en önde gideniyim '' derdim.
öperdim. öperdim. öperdim.
o kirli sakallarında yırtardım bu pis dudaklarımı...
öperdim, öperdim ve hep öperdim. hiç üşenmezdim...
uzun uzun nasihatlardan sonra aysima'nın yanına gittim. odada yalnızdı. yatağa oturmuş içli içli ağlıyordu. usulca yanına oturup ' neyin var mavişim ' dedim.
yüzüme baktı.
sustu.
iki elimle yanaklarını tuttum, baş parmaklarımla sildim gözyaşını, yavaşça kendime çekip alnından öptüm. sen benim kadınımsın, bırakmam seni asla , ağlama nolur dedim. ağlıyordu hala..
sussun diye bu sefer dudaklarından öptüm.
öptüm, öptüm öptüm...
kadınlar böyle hallerde salardı kendini bilirdim. tutunacak duvar arayan yaşlılar gibi yaslanacak omuz ararlardı.
ama biz koca evde yalnız değildik. öhü öhüü diye annem kapı da belirdi. evlenene kadar 1 metre yaklaşmıyorsunuz birbirinize dedi.
eski topraktı. o da kendince haklıydı.. toparlandık...