Tom Hardy ile Bülent ersoy, popstar alaturkada birbirine yürürken ibrahim tatlıses sahneye giriyor, "onu boşver bak kim geldi" diyor ve mustafa keser, dev takao'nun beybladeinden sahneye tepeden fırlatılarak sahneye iniyor.
bir tanesi yarım saat önce uyanmadan hemen önce görülen.
istanbul'da bir arkadaşım var. hatun ile arkadaşlığımız taa 20 küsür sene öncesine, ortaokul yıllarına uzanıyor. Hala da yakınızdır.
Neyse efendim, istanbul'da, eski evin orda sokakta yürüyorum. birden karşı binaların birinden o, manitası ve bikaç arkadaşı çıkıyor. 5-6 kişi böyle.
onun manita da 1.60, kollar façalı, şive bozuk, tam bir fikirtepe kekosu. (kendisi gerçek hayatta çok tarz insandır, hayatta işi olmaz öyle tiplerle)
ben "aa naber yavrum?" diyorum. seviniyorum. keko delleniyor, "sen bi daha bu kıza mesaj atmayacaksın demedim mi leayyn!" diyerek üzerime yürüyor.
böyle kafasını kafama dayayarak "olum bak öldürürüm, bıçaklarım seni" filan yapıyor bana.
ben "lan bsg bu kim amk?" diye bunu itiyorum göğsünden, bu düşüyor kalkıyor. bana saldırmaya çalışıyor hala. 2 arkadaşı kolundan tutup götürüyolar bunu.
"bu kim amk?" diyorum. o "ya işte bu benim sevgilim. o biraz öyledir" filan diyor. kendisinin tipi de bir değişik. saçlar kahverengi kıvır kıvır filan. ama koyun gibi kıvır kıvır.
ben de içimden "vay be, çiçek de mal olmuş" diyorum.
sonra yerde gitar buluyorum, fenerbahçe şükrü saraçoğlu stadına gidiyorum, çimlerde gitar filan çalıyorum, bitiyor.
Bir tane de ben yazayım.
işte ben ve babam evde oturmuş televizyondan mehmet ali birandın saddam hüseyinle alakalı belgeselini izlemiştik. Daha sonra rüyayı belgeseldeki bir f16 pilotunun gözünden görmeye başlamıştım. Ardından uçak düşmeye başlamıştı. Uçak düşeceği sırada sağ tarafta call off duty den general sheppard ve ghost bulunuyordu. Uçakta az ilerde düşmeye başlamıştı. Uçaktan indikten sonra ilerde düşmanlar görünüyordu ki öyle oyun başlamıştı. Düşmanların çoğu silahsızdı sadece birkaçı silahlı idi. Neyse böyle devam ediyordu ki etraf film setine dönüştü. ilerde arkası dönük bir şekilde kutsi, yağmur atacan, aysun kayacı ve birkaç figüran vardı. Dizinin adıda apartman idi. Neyse kameraman dizinin adı ne diye sormuştu. Bende doktorlar pardon apartman demiştim. Rüyadaki herkes gülmeye başlamıştı. Fin.
Yeşilçam-Holivut-bolivut artı ne kadar yeşillik, orman temalı ülke sineması varsa hürmetler öncelikle.
Arkadaş, insan her seferinde metraj metraj rüya mı görür?
Hadi gördü diyelim, bu derece absürd mü görür. Gel de yarılma.
Şu an zaten yeni fırından çıkmış bir rüya hasebiyle ardımdan deli kovalamış gibi sabahın şu saatinde burada yazıyorum.
Hayra yorarak yazalım.
Abi şimdi ben mesleğimi yapmaya karar vermek suretiyle Anadolunun hiç de ücra olmayan çok batı bir köşesine - ki içinden boğaz geçiyor. Nasıl şahane anlatamam - atanmışım.
Tarihi turistik yerleri geziyor falanım yani bir yandan rüyamda. Eskiden buralar dutlukmuş denilen yerler cidden dutlukmuş. Esiyor ayrıca, püfür püfür.
Kurumun karşısındaki kuruma minik bir operasyon için gidiyorum. Operasyon öncesi zaman geçsin diye koridor sonundaki çay ocağında oturup dururken çaycı bey ile kanka oluyorum hemen. Benim bi reno ts var yakıyor diyor. Kaportadan girip motordan çıkıyoruz. Canım sohbet iyi yahu hahahaaa diye gülerek bi çay daha kat abine bakayım kanka diyorum. Olur abi hemen diyor ve birden ortam değişiyor kendimi operasyon odasında buluveriyorum. Dişçi koltuğu desem değil bir garip düzeneğin üzerinde afedersiniz kendimi yarı çıplak bir hâlde yatar şekilde görüyorum. Başımda ateş-i sûzan afet-i devran endamı ziya bir hanım kız var. Tepkilerinden beni tanıdığını çıkarıyorum. Fakat kendisini ilk kez görmüş gibiyim. Ama öyle değilmiş yani vaziyetten bunu çıkarıyorum. Makastı neşterdi sargı bezi yara bandı pamuktu falan derken kendimi yine çay ocağında bu sefer kurumdan bir denyo ile sohbet ederken buluyorum. Dinlermiş gibi yapıyorum saygı çerçevesinde. Bi şekilde postalıyorum kendisini. Masada a4 kağıt ve 3 tanesi 5 liraya satılan çakma pilot kalemlerden var. Mürekkebi çok akar bunların.
Neyse efendim, kağıda el yazımın karakterini de katarak duygu ve düşüncelerimi içeren yarım sayfalık bir yazı yazıyorum ve o sırada operasyon odasında bulunan 3. Şahıs hatun kişiyi görür görmez, ucunu yakmayı unuttuğum kağıdı ateş-i sûzan hanım kızımıza vermesini rica edip çaycı beyle yarım kalan sohbete devam ediyoruz.
Birden yine ortam değişiyor. Ağaçlı çiçekli çimenli bir bahçenin içinde üzerinde pamukbank yazan bir bankta tek başıma oturuyorum bu sefer.
Mevzubahis postaya muhatap şahıs yanıma doğru geliyor. Çok öfkeli, yaka yaka geliyor. Senin elin ne yazmış adam, sen kim ben kim? Bu ne cüret diyerekten jilet gibi gönderdiğim kağıdı buruşturmak suretiyle kafama atıyor. Ve hooop ortam tekrar değişmesin mi...Bu sefer teknolojiyi kullanıp bir e-posta yazıyorum. Altına kestane kebap acele cevap yazarak send ediyorum. Aynı hızda ekranda you've got e-posta kutucuğunu görüyorum.
Bakınız abartıyorsam namerdim. Yazı uzun olmasın diye çoğu ayrıntıyı da yazmış değilim. Neyse mesajı açtığımda hanım kızımızın sitemli atarlı giderli sözleri çarpıyor yüzüme yüzüme.
Neymiş? Kendisi avrupalarda erasmuslarda okumuş. Neymiş? Nasıl kendisine bunları yazmaya cesaret edermişim. Neymiş? Ben onun kim olduğunu biliyor muymuşum. Neymiş? Doktor hasta ilişkisini suistimal etmişim ve bu Hipokrat yasalarına göre kabul edilemez bir durummuş.
Tam iki kelâm edecem pat diye ortam değişmesin mi :(
Kurumun karşısındaki kaldırımda öylece bekliyorum. Hanım kızımız kurumdan çıkıyor. O da ne? Gözlerime inanamıyorum. Çok şık bir trençkot ve bol bir pantolon ve yüzünün nurunu iyice ortaya çıkarmış başörtüsü ile yürüyor. Koşarak yanına gidiyorum. Yüzüme bakmıyor, öfke trip umursamazlık ne ararsan var. Git başımdan diyor sadece yanında kalmamı ister bir ifadeyle. Peşini bırakmıyorum, dinlemeli beni. Ve yine pat değişiyor ortam...yurt gibi bir yerdeyiz. Çok sade bir odada buluyoruz kendimizi. Odaya arkadaşları girip çıkıyor ve kimse benimle konuşmuyor. Herkes tuhaf biçimde yüzüme bakıyor ve tek kelime eden yok. Bak diyor bana ben yetimim. Buradaki herkes yetim diyor. Ellerini uzat diyorum, gözlerime bak...değilsin aslında diyorum. Farkında da değilsin. Birden kurumdaki çaycı bey tekrar ortaya çıkıyor. Senin ne işin var burada diyorum. iki bardak çay var elinde. Hanım kızımızla oturduğumuz yatağın başucundaki masaya bırakıp çıkıyor. Ve sonra yurtta kalan diğer kişiler odaya girip çıkmaya başlıyor. Bu kez hepsinin yüzünde bir gülümseme var.kimi masaya bir şeker kimi çiçek kimi minik kutular bırakıyor.
Ben ağlıyorum, oda ağlıyor, duvarlar ağlıyor o ağlamıyor...
iri gözlerini yüzüme dikmiş beni izliyor. Elimi tuttuğunu farkediyorum sonra.
Yüzüne dikiyorum gözlerimi. Ben yetimim diyorum ben öksüzüm...
Devam edecek inşallah. ( abi çok büyük bi rüyaydı yoruldum şu an)
Rüyamda Kabataşta bebeğim ve pusetiyle yürüyen bir anneyim.
Derken 80-100 kadar erkek, üstleri çıplak elleri deri eldivenli.
Pis geziciler diye haykırıyorum. Üzerime isiyorlar bebeğin pusetiyle kiriyorlar hakaret ediyorlar ohys boşaldım.
Rüyamda kolera ve dizanteri oluyorum, arkadaşımın eski sevgilisinden sürekli dedikodusunu yaptığımız için helallik istiyorum. Evet uyandıktan birkaç saat sonra yarmıştır.
sonra işte mavi gözlü bi çocuk yanıma oturdu. ben de onun üstüne oturunca vay efendim ben niye altta kalmışım. sonra hocam dedi ki allah size de şiir yazan birini nasip etsin. amen dedik. demek ki sen o'ydun.
bir misafirlikten sadece şortla dışarı çıkıyorum. ama sokağa şortla çıkmak çok doğalmış gibi davranıyorum olgun bir bayan tarafından da doğal bir şekilde uğurlanıyorum.
bana da çakarsın bir ara demesi ve benim de misafir saygısıyla tabii ki dememle rüya bitiyor.
2-3 gün önce gördüğüm enteresan rüyaya sözlükte uygun gördüğüm başlık.
acun ılıcalı adriana lima yı ülkemize getirmiş* lansman açılış gibi bir şey, trump towers tayız, weet ağda tanıtımı bile olabilir hatırlamıyorum. benim orda ne işim var onu da hatırlamıyorum açıkçası. soğuk ağda lansmanında benim işim ne amk?! ilk defa bunları buraya yazarken sorguladım bunu da.
neyse, acayip bir kalabalık, ben o kalabalığı yarıp geçiyorum en öne, adriana lima beni görüp gülümsüyor. hani hayranını kırmayan bir ünlü süperstar melaike artık ne derseniz sıfatına o eda ile işte. bende yüz buluyom tokalaşmak için yöneliyorum.
buda sarılıyor merhaba diyor bana türkçe, aksan bozuk, ama rusların türkçe konuşması kadar etkili bir aksan. zaten sıçsa pembe olur o dereceyim rüyada acayip yükselmişim avrada.
ben yüz buluyorum adriana dan, bir hışımla ben bunun elinden tutup o kalabalıktan koşarak kaçıyoruz. şıllığın da gönlü var demekki, yok mok demiyor. geliyor peşimden koşa koşa. sanki aldırma gönül isimli kamyonumuza gidip sevgi neydi, sevgi emekti klişelerine girecez. burda da alyazmalım filminin bilinç altımı nasıl harabe ettiğini anladım. adriana lima yı kaçırıyosun damperli kamyonla amk?!
bir anda çanakkale kordona geliyoruz, ben elinden tutmuş belinden sarmış al yazmalı helalim etmişim sanki adriana lima yı. lan millet bakıyor fotoğrafımız çekiyor, geliyor konuşuyorlar. kızlı erkekli aynı evde kalıyorlar. durduramıyoruz efenim.
bu hengamede ben sanki, adriana lima nın yanında gezdirdiği evcil köpeği, hatta o köpeğin bilinçsizce asfalta sıçması sonucu kurumuş kalmış, bokun içinde üreyen bakteri gibi hissediyorum kendimi. erkeğiz delikanlıyız ya adımlar hızlanıyor benim sahiplenmişim adriana mı, bi kafeye gidiyoruz. lan bir baktım, annem ablam oturuyor. ben onlarla tanıştırcam adriana lima yı.
anne bak bu adriana, evlenmeyi düşündüğüm sana bahsettiğim kız. 6 saniyelik rüyamda, mecidiyeköyden çanakkale kordona ışınlanmışım, karıyı kaçırmışım, anneme bahsedecek kadar ilişkiyi ilerletmişim, annemle tanıştırıyorum. vay anasını!! demekki yaş gelmiş benim harbiden.*
neyse, annem merhaba kızım diyor?!! benim avradım da, merhaba teyzecim diyor!! o muhteşem rus&brezilyalı karışık aksanıyla. lan bir güzel diyor ki merhaba yı, annem dile geliyor;
maşallah pek güzel kızmış, türkçe de biliyor!! nerelisin sen yavrum diyor anam;
-birezilyeliyim ben efendiğim!! diye cevaplandırıyor avrad benim.
Türkçe de biliyor u geçtim, annemin ablamın kanı kaynıyor adriana lima ya. kaynamazsa zaten şaşardım.
düşünsenize benim anam, adriana lima nın kaynanası vay amk hahahaha !!!
burda son buluyor rüya. lan millet adriana lima yı görünce yürür cinsel münasebet sonucu kamyon devirir felan, biz alnından öpüp helallik alıp anamızla tanıştırıyoruz. artık nasıl bir beğeni sahiplenmeyse brezilyalı avradı.
gülerek marjinal tosbagaya anlattım onun da tepkisi gülmek oldu.
ulan insan eski sevgilisini görür dimi.(evet o kızı özledim cidden)
insan eski sevgilisyle öpüştüğünü de görür.
peki amk insan eski sevgilisinin sevgilisiyle öpüştüğünü görür mü ?
bildiğin adamdan alt dudak aldım ya lan !
uyandığımda hayattan kendimden her şeyden bir süre uzaklaştım.
sonra bildiğin gülme krizi geldi.
sonra internette arattım asıl kısım zaten bu.
arattığım cümleler;
eski sevgilinin sevgilisyle öpüştüğünü görmek.
aralarının bozulacağına delaletmiş.(hayır amk onlar öpüşmedi ki biz öpüştük adamla)
tekrar arattım ;
en büyük düşmanla dudak dudağa öpüşmek diye.
-en büyük düşmanınızla aranızda bir barış olacağına delalet eder yorumu geldi.
sikerim öyle barışı lan adamla homemade porno mu çekeceğim bir dahakine.
sinirlerim bozuldu aq.
Ulan ne dusunduysem uyumadan once babasiyla evlenen adam gordum iyi mi?
Adamin karisi olmus yetiskin oglu var. Yabanci bunlar tanimiyorum ama seytanmıs iste insan kiliginda insanlarin arasinda yasiyorlarmis. Neyse oglu babasindan baskasiyla nikahlanmayacagini filan soyluyor. Bir de esnaf filan bunlar. Allah'im kafayi yicem ben niye gordum bu ruyayi.
Rüyamda ölmüşüm. Ruh olarak geziyorum ama bedenim de var. Herkes göremiyor beni. Ailemi yakınlarımı görüyorum arada. Sonra birden telefonumla arkadaşımı arıyorum oğlum öldüm kimseyle konuşamıyorum ama bug var telefonla konuşabiliyorum dedim. Komik olmadı sanki pek ama olsun.