kapısı şeffaf olan asansörün üstüne binmiş 3 tane insan görmek. bildiğin üstüne binmişler asansörün. manzara şu ; şeffaf camdan karanlıkta zar zor seçilen 3 tane bıyıklı adam ve asansörün aşşağı yukarı hareket etmesi.
Adam oğlunun odasının önünden geçerken hayretle bakakalır. Yatağı güzelce toplanmış ve odası hiç olmadığı kadar derli topludur. Sonra adam yastığın üzerine bırakılmış mektup zarfını farkeder.
Üzerinde -Babama- yazıyordur.
Aklından geçen bin bir kötü düşünceyle mektup zarfını açar ve titreyen elleriyle mektubu okur:
'Sevgili baba;
Sana bu satırları derin bir pişmanlık ve üzüntü içinde yazıyorum. Kız arkadaşımla kaçmak zorundaydım çünkü seni ve annemi yaşanacak rezaletten uzak tutmak istedim. Gerçek tutku ve aşkı ben Joanla buldum ve o öyle tatlı ki anlatamam...
Şunu biliyordum siz onun vücudunun her yerine taktığı küpeleri,derisine işlettiği dövmeleri, kendine has o çılgın giyim tarzını asla ama asla onaylamayacaktınız ve tabi benden çok büyük olmasıda bir sorundu. Fakat benim için bunlar değildi gerçek tutku ve gerçek aşk...
Baba Joan hamile! Joanın dediğine göre çok mutlu olacağız. Ormanda kendine ait bir karavanı ve tüm kış yetecek kadarda yakacağı var. Bir sürü çocuğa sahip olma düşüncesi rüyalarımızı süslüyor. Joan benim gözlerimi esrar gerçeğine açtı ve artık biliyorum ki esrar kimseye zarar vermez. Esrar yetiştirecek ve insanlara pazarlayacağız ve yine bu sayede ihtiyacımız olan kokoine ulaşacağız.
Artık tam anlamıyla bilime yalvarıyoruz dualar ediyoruz şu AIDSin çaresi bulunsun ve Joan sağlığına kavuşsun diye.. O kesinlikle iyileşmeyi hakediyor. Endişelenmeyi bırak baba ben 15 yaşındayım ve kendi başımın çaresine bakabilirim. Eminim birgün geri döneceğiz ve sen kendi torunlarını tanıyacak, seveceksin.
Oğlun Cihad.
NOT: Baba yazdığım mektubun tek kelimesi bile doğru değil. Ben Mehmet'lerdeyim. Sadece sana; masamın üzerinde seni bekleyen karneden daha kötü şeylerin olduğunu hatırlatmak istedim. ' ***
bursa'da yeni yapılan, çekirge'den çevre yoluna devam eden yolun oradaki köprüde bulunan ve araçların maksimum 50 km hızla gitmeleri konusunda kırmızı şekilde duran uyarının önünde durup, onu kırmızı ışık sanan bayan şoför görmek.
onbir yaşlarımızdayız pendik'de iki katlı bir dairede oturuyoruz, babaannemiz ziyarete gelmiş bizleri.
babaanne bizleri odaya kilitlemiş zorla rabia isimli, tam 5 buçuk saat süren, dini bir film izletiyor. kaçmaya çalışan bizlere kızıyor falan.
bu arada; babaannenin dini görüşleri de mizahi derecelerde.
5 buçuk saatlik rabia'nın üzerine "haydi çocuklar sıra şimdi çağrı'ya geldi" diye meşhur 4 saatlik filmi takmak üzereyken, babaannenin salonda yaptığı yoklamada biri eksik çıkıyor.
babaanne: "vay terbiyesiz! kilitli kapılardan nasıl kaçmış!?" diyor.
o arada açık olan cam farkediliyor, yaklaşık 6 çocuk cama koşuyor ve ikinci kattan atlamış, bir bacağını kırmış sevgili melisa'nın yerde muhteşem bir zafer kahkası attığı görülüyor.
"özgürlüüüük" diye bağırışları hala kulağımıza yankılanıyor.
geçen seneki sivasspor-galatasaray müsabakasında sivas 4 eylül stadını genç yaşlı demeden tüm sivaslılar doldurmuşlardır. lakin amcanın birisi vardır -ki kendisinin emekli taifesinden ve çavuşbaşılı olduğundan eminiz- durmadan saha kenarındaki tellere yaklaşıp geri çekilmektedir. tam amcanın yaklaştığı bi anda top tam ordan dışarı çıkar. tacı atmaya da ümit karan gelir.
amca birden haykırır duyanlar yarılır:
-ümüüüüt gara tavuğun gancığı pıt pıt eder .mcığı.
bu küfür ümite tabi hiç koymadı, belki duymadı bile. hem bu küfürün ümitle ne alakası var bariz tavuğun durumu söz konusu.
lisede tenefüste kaçıp dışarda sigara içen arkadaş gurubunun içinde sigara içmeyen bir öküzün olması. ve tüm arkadaşarlı derse tekrar geri dönebildiği halde bu malum şahsın sigara içiyor diye hocaya yakalanması. (bkz: burkay)
vapura yetişmek için arkadaşımla galata köprüsünün altından geçiyoruz, 5 dakika kalmış vapurun kalkmasına koşmamız lazım, ve koşmaya başladık, fakat oraya işportacılar tezgah açıyorlar ve biz koşarak geçide girince birde baktım bütün işportacılar malları topladı koşmaya başladı, ilk önce olayı kavrayamadım sonra baktım bizi zabıta sandılar, en sonun da bir işportacı bağardı 'lan zabıta değil bunlar'.*
yakından tanıdığımız, keşke tanımaz olaydık dediğimiz bir arkadaşımızın, karlı bir günde, aşık olduğu kızın kaldığı cemaat yurdunun önüne büyükce bir şekilde ''seni seviyorum'' yazması ve gerizekalı yurt müdürünün polis çağırması.
bir galatasaray maçında, eski açığa gittik arkadaşımla, yanımız da yaşlı bir amca vardı, galatasaray bir gol attı hepimiz sevindik tabi, sonra bir baktım birisi kolumu tutuyor, döndüm yaşlı bi amca,ne oldu evladım dedi, karşı kaleyi göstererek 'orada bişiler oldu' dedi , bende gol oldu amca dedim, bu sefer amca acı gerçeği söyledi,' gözlüklerimi unutmuşum oğlum'.
kahvenin birinde 4 arkadaş ihale oynamaktadır. kahveci dayı artık dükkanı kapatma çabasında olduğundan müşterileri postalamaya bakmaktadır. buna rağmen son el vaadiyle kahveci dayıyı atlamaya çalışan bu 4 genç dayının; ''kalkında akraba çıkmayalım çocuklar'' sözü ile gereken cevabı almış ve mekanı terketmişlerdir.
bugün sıcağı sıcağına yaşanmış bir anımın da içine gireceği olaylardır. *
antalya'yı bilenler bilir, migros'tan sonraki makro'nun orada bir künefeci vardır, olay orada geçmiştir. -makro'nun olduğu kavşağı geçer geçmez sağda-
künefeyi yemişizdir ancak künefe hiç güzel değildir.
p: paleface
d: deep
g1: garson 1
g2: garson 2
g3: -silah değil lan- garson 3
p: abi künefe kötü gibime geliyo.
d: adamım bence çok güzel.
p: yok be abi.
d: harbi lan çok b.oktanmış.
künefeler biter...
g1: afiyet olsun efendim.
p: künefenin şurubunu çok dökmüşsünüz, biraz daha çıtır olmalıydı, hamur gibiydi.
g1: efendim biz antakya usulü yaptığımız için böyle yapıyoruz.
p: ben de antakya usulü olduğunu biliyorum, sadece şurubu fazla dedim.
d: doğru söylüyo bak.
g2: sorun ne efendim?
p: şurubu çok dökmüşsünüz künefeye ve ben beğenmedim.
g2: efendim biz antakya...
d: adamım bi dakka... puhohahahaha sen şimdi kravartının bu haliyle bana hiçbir şey anlatamazsın, git önce şu kravatını düzelt. puhohahaha -eleman dumur, ne olduğunu kavramaya çalışmaktadır.-
p: yani dediğim gibi şurubu fazla. -bu cümlede kendimi gülmemek için zor tuttum-
g3: efendim bir dahaki gelişinizde söylersiniz şurubunu az koyarız.
d: puhohhahahahahahahahaha
p: iyi akşamlar.
olayda, garsonun kravatı resmen kördüğümdür ve gömleğin yakasının biri bir tarafta, öteki başka bir taraftadır. hani eli yüzü düzgün gibi duran bir mekanda, eleman komiden bile beter bir tarz yaratmıştır.
deep ise, benden yazar olmaz adlı yazarımızın eskişehir'deki bir etkinliğinde gömleğinin düğmelerini yanlış iliklediğini fark ettikten sonra, böylesine bir şeyi adamın yüzüne çarpması yarmıştır.
arabada...
p: abi nasıl dedin öyle ya, ahaha kravatını düzelt de gel ahaha..
d: harbi dedim mi lan bunu? ben sadece kafamdan geçirdim sanıyodum, neyse s.ktir et iyi ki demişim.
kişiyi çoğu zaman dumura uğratan olaylardır. bilgisayar başında bir yandan yazı yazarken bir yandan elvis presley dinleniyordur. tam o sırada odanın kapısından içeri tuhaf şekilde dans eden birinin girdiği görülür. şöyle bir bakılır, kimdir bu diye. devamında henüz ruhu on yedi yaşında olan lakin gerçekte yetmişli yaşlarını sürmekte olan anneanne olduğu farkedilir. anlık bir dumur süzgecinden geçilir ve şöyle denir;
- ne varsa eski toprakta var.
yaşanmıştır.
devamlı yemek yedigim büfede çalışan, durmadan birşeyler anlatan çalışanın yaşadığı bir olay, onun anlatımını direk yazıyorum.
-ya bu yaşlar en verimli yaşlar *
+tabi abi daha gencsin enerjin doruklarda
-gecen hafta netten bi hatun düşürdüm *
+helal olsun be abi bütün gün calısıyorsun bi de netten hatun düşürüyorsun
-ya enerji meselesi bu, neyse hatun geldi napayım diye düşünürken arka taraftaki inşaata götürdüm hemen, neyse gece vakti kimse yok zaten cıktık 2. kata gectik bi yere başladık işleme o ara bi ses duydum, kafayı bi çevirdim bekçi bize doğru geliyo
+ee
-pic sırıta sırıta yaklastı kapının oraya, gelme seni de s.kerim diyince çekti gitti.
+yuh ciddi misin? sonra naptın
-tak tak durmak yok.
eve gelen pazarlamacılar malum.. bir gün bir arkadaşımın evine pazarlamacı tava, tencere vs. kakalamaya gelmiştir. arkadaşımın annesi tipik bir türk kadını olup kandırılıp tava,tencere ne varsa satın alır. evin direği olan baba akşam işten yorgun argın sinirli bir şekilde gelir ve bu durumu öğrenince daha bir sinir küpü olur çıkar ve o sinirle tencere ve türevlerini alıp firmanın yolunu tutar. eli boş dönmesi beklenen baba aksine elleri daha da dolmuş bir şekilde evine döner. zavallı baba da kandırılmıştır..
nada markette, alışverişini yapmış kasaya doğru ilerliyor.
o sıra ipana standındaki bayan nadaya yaklaşıyor ve yeni çıkan diş macunuyla ilgili yaklaşık 3 dakika bir şeyler anlatıyor. nada safı da dinliyor. sonra elemanın şaşkın şaşkın kendine baktığını fark eden nada kulaklıkları çıkarıyor;
-çok afedersiniz ben duyamadım, kulaklığı çıkarmayı unutmuşum.
+kgflkglf
durumdan utanan nada bir adet ürün almayı boynunun borcu biliyor.
içinde her halt satılan bir markette, müşteri ilişkileri bölümünde çalışıyorum. bir gün bir şikayet geldi. müşterinin almış olduğu bilgisayarın kutusunun içinden fare çıkmış. müşteri de bunu marketin danışmasına gelip şikayet etmek istemiş. adam danışmaya gelince yetkili bir personel çağırıldı. adama derdini ona anlattı:
-bu bilgisayarı dün aldım, kutunun içinden fare çıktı.
-evet beyefendi, her kutudan fare çıkıyor, bazılarının içinde, bazılarının yanında veriyoruz. o almış oladuğunuz bilgisayarınızın hediyesi.
-hanımefendi sorun şu ki, fare ölüydü!
-?!?
fare için yapılacak bir şey kalmamıştı allah rahmet eylesin demekten başka. demek bazı kutulardan iki adet de fare çıkabiliyormuş!
vapura yetişmek için deli danalar gibi koşarken, önüne gelen her türlü broşür, reklam gibi şeyleri alması akabinde önlerine çıkan piyangocunun elindeki bileti de alarak koşmaya devam etmeleri, bileti giden biletçinin de bu güruha dahil olması en sonunda adamın bizi tam akbil basarken durdurması ''ya bileti verin ya parasını verin'' demesi, gençlikten birinin ''yok ben akbil bastım'' demesi, yine aynı gençlikten birinin olayı anlaması üzerine bileti adama iade etmemiz ama vapurda ''ulan keşke alsaydık belki bir şey çıkardı bunca olaydan sonra'' diye düşünmemiz.