az önce iş yerindeki arkadaşla öğlen yemeği için dışarı çıkmaya karar verdik. yalnız bu ara çok para harcadığımızdan dolayı pahallı yemek olmamasına özen gösterip '' ne yesek? ne yesek? '' diye düşünüyoruz. istemeyerek de olsa kuru fasulye-pilavda karar kılıyoruz. o ara odaya lütfü adında başka bir arkadaş giriyor.
kibarlık olsun diye; '' lütfü biz yemeğe gidiyoruz geliyor musun '' diye teklif ediyoruz.
adam cevap veriyor; '' ben hindi yedim sağ olun '' diyor.
dedikten sonra hilmi bana, ben hilmi'ye bakıyorum. sonra hilmi benden önce sövüp '' ne hava atıyon lan hindi yediysen yedin göt '' diyor. lütfü mal gibi sıfatımıza bakıyor.
bercelona'ya arkadaşımla sokaklarda geziyoruz, sagra da familia kilisesini, boğa güreşi arenalarını falan derken baya bir yürüyüp baya da bi kaybolmuştuk. en son artık yol bulma ümidimiz kalmadığında bir taksiye binip geri dönmeye karar verdik ve tam o sırada yanımızdan geçen 2 ablanın yanına gitti arkadaşım, ben dur bekle dememe fırsat vermeden, yarım yamalak ingilizcesi ile benden 5 metre kadar uzakta ablalara nereden taksi buluruz demeye çalışmaktaydı.
uzaktan arkadaşıma seslendim ve "olum taksi dediğin yoldan geçer çevirir bineriz" dedim.
3ü birden bana döndü ve şaşkın ablalar, aaa siz türkmüsünüz dedi.
arkadaşımın evine fare girmesi. fareden korkan arkadaşımın sokaktan bir kedi tutup evin içine bırakıp eve iki gün uğramaması. kedinin fareyi yakalayıp yemesi. arkadaşımın da fareden kurtulması.
arkadaşımın evden çıkmayan kediyi sokaktan bir köpek tutup evin içine bırakıp eve iki gün uğramaması. köpeğin kediyi yakalaması. arkadaşımın da kediden kurtulması.
arkadaşımla sahilde bir kafeye gittik. ben orta şekerli bir türk kahvesi söyledim, arkadaşım da soğuk bir su. siparişler geldi. arkadaşıma soğuk su, bana da türk kahvesi fincanı gelmişti buraya kadar sorun yok. kahve fincanının kapağını kaldırdığımda kahve fincanının içerisinde su olduğunu gördüm. garsonu çağırıp gülerek bu nedir diye sordum. garsonun cevabı abi kusura bakma su da istediniz ya kafam karıştı dedi. 5 dakika sonra tekrar geldi. kapağı kaldırdığımda bu sefer fincanda türk kahvesi vardı. *
edit: düzeltme.
bir kafede cezveyim.
hava zaten sıcak. bir müşteri türk kahvesi istemiş. patrona hava sıcak zaten aq ocağın üstüne koymayın beni dedim.
patronda kabul etti. tamam madem fincana su koyun yollayın dedi.
müşteri tabii ki kabul etmeyip geri yolladı.
tekrar bu sıcakta kahve yaptılar bende.
Bir kafede su şişesiyim. Ama kahve fincanıyla nasıl iyi aramız... Gel zaman git zaman ben bu fincana aşık oldum ve garsona dedim ki; "Ben artık bu fincana içimi dökmek istiyorum." Tabii yanlış anladı, içimdeki sudan fincana döküp yolladı. Bu da böyle bir anımdır.
Islahat-ûl zaruri: Furyayı bilmeyen şizofren zannedecek...
kendi aracım serviste olduğu için bi arkadaşımı, arkadaşımın tek kapı arabasıyla almaya gittim. arkadaşım araca binmek için koşa koşa yanına geldi elini attığında kapı olmadığı fark etti. belki diğer tarafta vardır düşüncesiyle diğer tarafa telaşla koştu ve nihayet aracın tek kapı olduğunun farkına vardı. *
bir gün kardeşimle markette geziyoruz. reyonun sonunda ben arkası dönük siyah peçeli kadın gördüm. kardeşime aa bak hayalet dedim. dönünce aniden bi adım geri gitti korkmuş hayalet sandı cidden ahdahdhsj marketin içinde yarıla yarıla gülmüştüm.
bazen yaşanırken komik gelse de anlatınca komik olmayan olaylardır.
dün gece deniz kenarında yürürken arkadaşımla fotoğraf çekilmek istedik. yoldan geçen birisinden fotoğrafımızı çekmesini rica edip telefonu verdik ve teşekkür edip ayrıldık. fotoğraflar nasıl olmuş diye bakarken adamın ön kamerayı açıp kendini çektiğini fark edip kahkaha attık.
(bkz: ne manyaklar var amk)