lisede yedi derste yedi farklı hoca tarafından dersten atılmam, ardından beni sürekli sınıf dışında gören müdürün beni nöbetçi öğrenci sanarak bağırıp çağırması; gerçeği söylesem iyice boka saracağından sekizinci ders nöbetçi öğrencilik yapmam.
ev içerisinde ufak kardeş kapı eşiğinin 2 adım gerisinde antrenin sonundaki mutfağın içindedir. kardeş küfür eder. abiside dövmek için 10 metrelik antreyi koşmaya başlar. zıplayarak yumruk atacaktır. kardeşine 4-5 adım kala sıçrar ve kafasını kapının üst tarafına çarpar. beyin felci geçirmiştir. artık yerdedir. kardeş uzaklaşır. kaçar gider. yaran cümleyi kurar. "sanırım namaza başlamam lazım" *
okul dönüşü. trafik ve otobüs çok kalabalık.
otobüs ani fren yapınca, orta kapıda direğe tutunan sarışın kız dengesini kaybedip önünde oturan gencin kucağına oturur. olaya şahit olan diğer bir üniversiteli, sol gömlek cebinden çıkardığı sigarayı uzatarak "yak bi cigara" der.
yine karadeniz'de (trabzon'da) yaşanmış bir olaydır; malumunuz cocacola'nın kampanyalı dönemlerinde şişelerin çoğunun altında "tekrar deneyin" yazar... karadenizli yüksek iq'ya sahip bir abimiz, şişeyi açar, "tekrar deneyin" yazısını okuyunca, kapağı kapatır ve tekrar açar bu şekilde bunu 138 defa dener ve en sonunda tüketici mahkemesine başvurur... sebebi "cocacola'nın tüketiciyi yanıltması"dır... aslında komik olduğu kadar da düşündürücü bir hikaye... mantıklı düşündüğümüzde kapakta anlam kargaşasına yol açan bir anlatım bozukluğu olduğunu görebiliyoruz. bunu tespit eden karadenizli abimizi yürekten kutluyorum.
olay otobüste geçmektedir...
bir grup genç otobüsün orta kapısının önünde birikmiş bir vaziyette durmaktadır. derken durağa gelinir ve inen yolculara yol vermek için aralarından bir tanesi otobüsten inmek durumunda kalır ve tekrar geri binemeden de şoför otobüsün kapısını kapatır. çocuk şaşkındır. bir ön kapıya yürür bi orta kapıya. tabi bu arada arkadaşları gülmeye başlamıştır. sonunda arkadaşlarından bir tanesi şoföre seslenir. "abi yolcu kaldı dışarıda! puahahah!". durumu anlayan şoför kapıyı açar ve geri seslenir "çocuklar arkadaşınıza sahip çıksanıza!" ve otobüsçe kopulur.
Bundan 3 yıl önce dershane çıkışı agresif ve kafası feci atık bir şekilde eve dönmekteyken yanımdan geçen servisteki liseli veletlerin su tabancasıyla beni ıslatıp pis pis gülmeleri, ardından benim servisin peşinden deli gibi koşmam; servisin kavşakta kırmızı ışıkta durmasının ardından servise girip şöförden izin alarak veletleri dövmem.
sene 1900 çift sıfır, dedem bilmez ama babam iyi bilir.
salı günü cuma namazından çıktıktan sonra atın üstünde yayan harbe gidiyordum.
çölde kar diz boyu, karşımda düşman askeri.
çektim kılıcımı iki el ateş ettim.
adamı bacağından vurdum, kolunu alçıya aldılar.
hastaneye son sürat gidiyoruz, arabada benzin yok.
neyse, o zamanlar elektrik yok, mum ışığında televizyon izliyoruz.
böyle bir olay geçti başımdan, sizinle paylaşmak istedim.
ev arkadaşlarının gecenin bir saati otostopla bir yerlere gitmek için yola çıkıp yarım saat sonra ibne yerine koyulup kovalanması sonucu eve dönüp yanlarına meyve bıçağı alarak tekrardan yola çıkması fakat otostop çekemeyerek sabahın ilk saatlerinde tekrar geri dönmeleri.**
salonda oturulmuş anne, baba ve kızkardeşle survivor yunanistan türkiye'nin finali izlenmektedir. yarışmanın sonunda derya kazanmasıyla alakalı yaptığı bir konuşmadan sonra gözyaşlarını tutamaz ve kafasını acun'un omzuna yaslar. bu sırada kamera derya'nın suratına iyice zoomlamıştır. fonda güzel bir müzik ile show tv film sonu havası yakalamıştır. bu arada anne söze girer ;
anne: bu adam da ne kadar yaşlıymış ya baksana gözaltı torbaları falan baya var, yüzündeki çizgilerde derinleşmiş iyice, 45 falan değil bu.
bu olağan anne lafının üzerinden 1 saniye geçmeden televizyonda fondaki müzik kesilir, derya'nın hırs dolu ve kalın sesi duyulur.
-bana yaşlı diyenler utansın!!
ev ahalisi zaten yerlerdedir ama asıl bomba gecikmez, 18 senedir ciddiyetiyle bildiğim peder bey "ahahahah kapak olsun" lafını eder, bütün kahkahalar kesilir, perde kapanır.
er kardeşimiz görevdeyken sabah kahvaltısı için çay almıştır, şekeri göremeyince ilk gördüğü askeri görevliye,
komutanım bunun şekerini nerden alıyoruz? der.
komutan gayet sakin bir şekilde erin sırtını sıvazlayarak,
sen zahmet etme yavrum biz onun şekerini koyduk, karıştırdık.
erin askerliğinin ne zaman biteceği muamma.
ailenin en küfürbaz en tatlı dayısı oğlunu evermek için kız istemeye gider, küfür etmemesi gerektiği konusunda bin tembihle.
o ara yapılan bir espriye dayı gülme eylemi yerine herzamanki gibi küfür edip güldüğünü belirtmek ister,
hay a der ki aklına gelmeden önceki tembihler gelir. ağzını kapatır. erkek tarafı kopar. ne oldu diye sorulunca
+ya benim bey çok küfür eder de tam o sırada hay a...na koyayım diyecekti! der.
tecrübeyle sabittir.
shyer gayet mülayim bir şekilde sınava gider. üzerinde de sınavdan bir gün önce aldığı, üzerinde national pornographic** yazan t-shirt vardır. sınıfa girip montunu çıkarmasıyla birlikte sınıftaki 15 kişi büyük bir gürültüyle gülmeye başlar. doruk noktası ise hocanın neye gülüyorsunuz çocuklar diye sorup t-shirt'ü görünce donakalması sonrasında ise gülmesini tutamamasıdır.
dayımlarda oturuyoruz. bir süre sonra gelen can sıkıntısıyla "hadi bi şeyler yapalım" dedik. birimizden poker oynama fikri çıktı ve dayım başladı bize pokeri öğremeye...
neyse biz başladık oynamaya... sıra yengemdeyken eliyle ilgili bir karar vermesini bekliyoruz ve beklenen an yengemin bob yerine "bok" demesiyle bizi gülme krizine sokuyor.
enginar yazar ki$isinin, dom dom bullet yazar ki$isini yardığı olay...
bu iki insan dertle$mek, muhabbet etmek amacıyla bostancı istasyon kafeye nargile içmeye gitmi$lerdir. dom dom bullet ki$isi daha önce enginar ki$isine, nargileye zam geldiğini söylemi$, fakat zam miktarından bahsetmemi$tir. enginar ki$isi menüyü açar, en üstte yazan 7.5 ytl'yi göremez ve onun altındaki dendenleri "ufff 11" efektiyle 11 ytl sanar. kafe sahiplerine ana avrat dümdüz gitmeye ba$lamı$ken, dom dom bullet yerlere uzanmı$ kahkahalarla gülmektedir, yarılmaktadır. hemen akabinde d.d.b. kendisine durumu açıklar, beraber yarılırlar.
(bkz: bu da böyle bir anımdır)
istiklal caddesi'nde selena adlı dizide selena'nın manitası rolündeki oyuncu ile başka bir erkek arkadaşı yürümektedir. arkalarında yürüyen 3 tane zıpçıktı liseli dizinin müdavimi olsalar gerek ki bu oyuncuyu hemen tanırlar. bu elemanın önüne geçip el ele tutuşup selena'yı se*-le*-na* şeklinde heceler* sonra da selena selena selena derler. bunun olayı ise dizide böyle yapınca selena'nın ortaya çıkmasıymış*. oyuncu arkadaş bu yapılanlara tepki vermez ama üçlü dolaşan çete bu yaptıklarına rağmen selena* çıkmayınca elemana dönüp: "hass.ktir lan hani nerde selena, senin ben ta .mına koyayım" gibi şeyler söylerler. bu olayı izleyip gülüp eğlenen benim kuzen olayı bana anlatır ve neticesi... kuzenin anlattığına göre bu grubun amacı "hani belki karşılık verir de biz de bi güzel döveriz" imiş. bense selena'nın çıkacağından umutluydular diye düşünüyorum. çıkmayınca kızdılar tabi..
yaş 4-5 arası..en yakın arkadaşta kalınıyodur.. redicaledward ve en yakın arkadaş(eya) koltukta zıplamaya başlar. bir süre sonra eya yere yapışır. redicaledward durumu anlamaya çalışırken eya'nın zıplarken uyuya kaldığını görür ve o küçük yaşta büyük bir şok yaşar
lisedeyken alt sınıflardan bir çocuk sıraların üstünden atlarken! kafasını tavandaki kirişe çarpmış!! sonrada kontrolsüz bir biçimde yere düşmüştü, ben bu olayı nöbetçi olduğum sırada 3 hoca eşliğinde kafasında 20 cm kadar bir yarık olan çocuğun kıçını turarak kapıdan hızla çıkışını gördükten sonra öğrenmiştim.
olayın gayet absürdtü, başlık sayesinde ironikte oldu.
4-5 yaşlarındaki küçük kız annesiyle birlikte sürekli kuran günlerine gitmektedir. bir gün yaşlı bir kadın "ha allah hu allah" diye çırpınırken düşüp bayılır.
küçük kız artık nerde kalabalık görse kalabalığın ortasına geçip "allah allah allah" diyerek kendini küüt diye atıp bayılma numarası yapar. *
bir aile yakının ölmesi nedeniyle yine toplanıp ağıtlar yakılırken, kalabalığı gören ufak fırlama yine kalabalığı yararak kendisine kalabalığın orta yerinde bir yer açar ve başlar "allah allah allah küüt".
ağıt yakan kalabalık kopar.
üniversite de hazırlık bölümünde en taş hatun kişinin giydiği kotun arkasında queen yazısını gören bi grup zihni sinir insanın diğer teneffüste kotlarının önüne king yazısı yazıp koridorda king king diye bağırmaları...
günün son otobüs seferlerinden birine yetişilmiş, otobüsün içinde şofer amca ile birlikte yaklaşık 10-12 erkek ve 5-6 bayan oturmuş otobüsün kalkmasını beklemekteyiz. bu arada şofer amcanın götü yere yakın ve uzun bir buruna sahip ayrıca suratında o muzip, makara yapabilen hayatla açık açık taşak* geçebilen türk esnafı insanı ifadesi açık açık gözüküyor*.
artık kalkma vakti gelir, şofer amca kontağı açma çalışmaları yapmaya başlar ve başarısız olur. otobüsün sağıyla soluyla oynadıktan sonra 5-6 kez daha dener ve yine çalıştıramaz. en sonunda biz erkek yolcuları kastederek, o bilindik cümleyi ve arkasından bomba lafı söyler ;
şofer amca : arkadaşlar olmuyor ya bir el atsak* ,
hem hep siz otobüse binecek değilsiniz ya biraz da o size binsin.
arkadaş grubu discoya bara eğlenmeye gider. arkadaş grubu çiftlerden meydana gelmektedir, bir kişi hariç... sevgilisi olmayan kişi, gidilen mekanda kendisi gibi yalnız bir hatun kişiyle tanışır ve kaynaşır. kaynaşma evde devam eder. tabi alkolün dozu iyice artmıştır.
öğlen herkes teker teker uyanmaya başlar. en geç uyanan ise geceye yalnız başlayıp eğlence mekanında partner edinen kişidir.
beyimiz salona teşrif eder etmez salonda herkes yerlerde yatarak dizlerini dövmektedir, gülmekten mide ağrısı çekmektedir. çünkü beyimizin ağzı yüzü kan revan içindedir.
redicaledward'ın ablası banyodan feryat figan çıkar
-lensimi banyoda düşürdüm ne kadar salağım. lanet olsun napıcam şimdi
vs vs vs
aradan 10 dk geçmeden abla redicaledwardın odasına gelerek
-bişey anlatıcam ama kimseye anlatmak yok ok?
r.e:tamam
abla: hani ben lensimi düşürdüm demiştim ya
r.e: eee
a:düşürmemişim
r.e: hadi ya nerdeymiş
a: 2 lensi de aynı göze takmışım yanlışlıkla.
r.e: emin ol kimseye anlatmicam!!!
dönem final dönemidir. gün itibariyle mitoloji sınavı vardır. tanrı veya tanrıçalarla ilgili hikayeler anlatmak gerekmektedir.
hikayenin aslı şöyledir:
bilmeyenler için; zeus tanrılar tanrısıdır ve tanrıça olmayan semele ile aşk yaşamaktadır. ve bunu kıskanan karısı tanrıça hera semeleye der ki: "git zeus'a söyle sana bütün gücünü ve kudretini göstersin."
amaç semeleyi öldürmektir. çünkü semele tanrıça olmadığı için tanrıların gerçek gücünü görebilecek kadar güçlü değildir.
neyse bir de tanrıların ve tanrıçaların atribüleri vardır..
arkadaş* çok çalışmaktan mı az çalışmaktan mı bilinmez bişeyleri katmış karıştırmış.
gücü ve kudreti atribü ile karıştıran ve atribü kelimesini hatırlayamayan arkadaşım* aynen şöyle bir final kağıdı teslim etmiştir:
zeus ile semelenin aşkını kıskanan hera, semeleye, "zeus'a git ve sana aletini göstermesini iste" der. semelezeus'un yanına gider ve "bana aletini göster." der. zeus da gösterirsem dayanamazsın ve ölürsün der ancak semele ısrar eder ve zeus aletini çıkarıp gösterir ve semele ölür.
