geçenlerde şöyle bir diyaloga şahit oldum. yolcularımız 13-14 yaşlarında iki tane ergen kızlarımız. aralarında fısıldaşıyorlar ve inmek istiyorlar.
kızlardan biri: müsait bir yerde inebilir miyiiz?
şoför: (kapıyı açtı)
k: ya abi bir şey soracağım sana. (yanına gitti adamın.)
ş: sor yeğenim.
k: şimdi biz sana bizi müsait bir yerde indir demeseydik sen bizi nerede indirecektin?
ş: tövbe yarabbim ya... ya kızım in aşağı in!
- dominos'un önünde inebilir miyim?
+ ışıklarda indireyim ablacım karşıya geçmek kolay olur.
- e iyi de ben karşıya geçmiyorum
+ tamam abla arabalara dikkat et inerken.
izmit civarlarında bir dolmuşta yaşanmıştır. o zamanlar şimdiki gibi otomatik kapılar yoktur dolmuşlarda...
kadın kişi yardırmıştır minibüste;
+ müsait bi yerde inebilir miyim?
şöför az ilerde durur.. ablamız iner. kapıyı kapatır, kapanmaz, tekrar dener kapanmaz. birkaç kez dener ama kapı kapanmaz. sonra çoook hızlı bir şekilde kapatır ve kapıyı resmen yerine gömer.
bstksa dolmuşa binmiştir. en son durakta o ineceği için kimse kalmamış ve şoföre yolun kısası tarif edilecektir. sanki adam bilmiyomuş gibi.
bstksa: amca, şurda şööle dön*
ş: tamam.
bstksa: bak amca şurdan da şööle dönüyosun sonra şeyin önünde şeyapıyosun.*
ş: neyin önünde ne yapıyorum kızım?! gençlerde de hiç adap kalmadı valla. in şurda! terbiyesizzz..
bstksa: .... *
bilen bilir antalya da sigorta diye bir semt vardır. orda da orman bölge müdürlüğü yer alır. o zamanlar dolmuşlarda bu basınca sinyal yollayan düğmeli sistemlerden olmadığından gayet şuh(!) bir ablamız ağzını yaya yaya: ormanda inebilir meyeim? zekasına ve babacan kişiliğine hayran olduğum şoför beyefendi: tehlikeli olmasın abla bu saatte? kalan yolcular: anlamsız sesler çıkararak gülüş ardından kapanış.
seyir halindeyken, aniden bir adamın üstüne direksiyon kırıp, yolcu alan dolmuş şoförüne sordum.
kimesne: neden bütün dolmuşcular insanların üstüne üstüne kırıyor direksiyonu anlam veremiyorum?
dolmuş şoförü: abla, sen yolda para görsen, gidip onu almazmısın?
kimesne: ?!. olabilir.
8-10 yaşlarında bi velet el edip minibüsü durdurur; kapı tam önünde açılır; kapının iki tarafından tutan velet küçük kafasını içeri sokar ve küçük diyalog başlar:
çocuk: ağbi bakırköy'e gider mi?
şoför: evet.
çocuk: iyi, siktir git o zaman eieheheheahuuu (koşarak uzaklaşır)
şoför: (daha ne desin amk)
--spoiler--
Bir gün arkadasla öyle sersem sersem yürüyoruz. Bir anda yanimizdan son sürat bir minibüs geçti. Biz 'Freni patladi' filan demeye kalmadan, minibüs kafadan elektrik diregine bindirdi. Hemen kostuk, yardim edelim diye. Minibüse ulastigimizda manzara suydu. Yolcularin kiminin kasi açilmis, kiminin dudagi patlamis... Dagilmis vaziyetteler yani. Ama bir tuhaflik var. Çünkü o hallerine ragmen, gözlerinden yaslar gelecek sekilde gülüyorlar.Biz ne yapacagimizi sasirdik. 'Ne oldu?' diye sorduk. Bir iki tanesi, güçlükle 'So-för, so-för...' diyebiliyor ama yine gülmeye basliyorlar. Bu sarsici manzaranin aslini ögrenebilmek için 2-3 dakika geçmesi gerekti. Meger soför, tükürürken minibüsten düsmüs. Hani,bizim soförlere özgü, giderken kapiyi açip disari tükürme hareketi vardir ya. Baba, dengeyi tutturamamis, tükürükle beraber, gümbürt asagi düsmüs. Minibüs de kontrolden çikip direge bindirmis..."
--spoiler--