yaran hikayeler

entry29 galeri6
    1.
  1. insanların abartma sanatını kullanarak değişik hallere getirdiği eğlendirici ve güldürücü hikayelerdir. özellikle dertli zamanlarda bakılıp gülünmesi tercih edilmelidir.

    Mehmet ile Handan öğrenci olup, aynı evi paylaşmaktadırlar. Bir gün Handan ve Mehmet, Mehmet'in annesini yemeğe davet ederler. Mehmet'in annesi akşam yemeği süresince Handan'ı uzun uzun süzer ve aslında Handan'ın çok alımlı ve güzel bir kız olduğunu, acaba aralarında ev arkadaşlığından daha ileri bir boyutta bir ilişkinin mevcut olup,olmadığını merak eder. Aklını okumuşcasına Mehmet annesine der ki: Ne düşündüğünü biliyorum ama emin ol ki sadece ev arkadaşıyız, ötesi yok. Akşam yemeğinden sonra Mehmetin annesi evine döner. Aradan bir iki gün sonra Handan der ki: Mehmet, annen bize yemeğe geldiğinden beri gümüş çorba kasesini bulamıyorum. Mehmet yanıtlar: Annemin almış olabileceğini tahmin etmiyorum ama ben yine de kendisine bir mektup yazayım. Oturur ve yazar: Anneciğim, gümüş çorba kasesini sen aldın demiyorum, ama almadın da demiyorum. Fakat konu şu ki: Sen bize yemeğe geldiğinden beri gümüş çorba kasesi kayıp. Sevgiler oğlun Mehmet. Bir hafta sonra Mehmet'in annesinden mektup gelir: Sevgili oğlum: Handanla yatıyorsun demiyorum, ama yatmıyorsun da demiyorum. Fakat konu şu ki: Handan kendi yatağında yatıyor olsaydı, gümüş çorba kasesini çoktan bulmuş olurdu. Sevgilerle annen...*
    14 ...
  2. 2.
  3. 3.
  4. 4.
  5. 5.
  6. yaşanmışlıklar üzerine insanı yerlere yatıran hikayelerdir.~~


    şimdi anlatcagım hikaye ise birebir basımdan geçmiştir. sıkı tutunun sandalyeden düşebilirsiniz. *
    cok samimi bir arkadaşım ile ikimizin arasında yasan bir hikayedir. kendisinden şükrü diye bahsetmek istiyorum. kendisi 4 yıl siirt te babasının görevi uzerine kalmış ancak o 4 yıl boyunca yasanan hiçbirşeyi hatırlamayacak kadar kucukmuş. 4 sene sonra gaziosmanpaşa ya taşınan kahramanımız ömrünün geri kalan kısmını burda geçirmiştir. * bu sebepten dolayı kendisine her siirtli dediğimde sinirden küplere binmektedir * universitede tanıstık biz. kendisi bir ingilizce madurudur. work and travel zımbırtısı ile yurt dısına gitmek istemiş ancak vize gorusmesinde "türkçe devam edebilirmiyiz" dediği icin konsolosluktan şutlanmıştır. * okadar da üstün bir ingilizcesi vardır. bu anlattıklarım analatacagım hikayenın tabanını oluşturmaktadır. kendisi sözlüğe fazla takılmadıgından anlatma cesareti buluyorum. *
    şimdi bir gece msn de konusurken şükrü'nün mp3 player ı bozulmustur. daha dogrusu laptoptan şarj edemiyodur. benden yardım istedi ve bende kendisine yardım etmek icin uzaktan yardım programını yolladım ve kurdurdum. nedir bu uzaktan yardım programı? bu programı yuklediginizde karsı taraftan şifreyi alıp kendi pc nizde şifreyı yazdıktan sonra, karsı tarafın masaustunu görebiliyor ve istediginiz her işlemi yapabiliyorsunuz. hal boyle olunca kendisi programdan dolayı buyulendi. * kendiside aynısını yapmak istedi. verdim şifreyi ve benm ekrana baglandı, bir notepad actı konusuyoruz. geyik falan ceviriyor tabi bu arada dalga geçiyor benle. o arada benm msn.den bir arkadas geldi. kendisi bahis şirketleri icin calısıyor ve maclara adam gondererek analiz yaptırıyor. msn den pencere actı ve soyle bişey yazdı:
    "amcolu bana siirtli biri lazım"

    e bizim şükrü benim ekranı görürde bunu görmez mi? o anda sandalyeden düşmüşüm gülmekten. kendiside kopmuş bi ara yazamadı zaten. düşünebiliyormusunuz ilk defa böyle bir program kullanıyor ve benm ekranda gezinirken bana biri siirtli bir var mı diye soruyor. cok komikti. işte bu soruyu soran arkadaşla msn den yazısırken ben kucuk harflerle yazıyorum, benm ekranda olan şükrü de buyuk harflerle yazıyor, benim ekranı goruyor ya o da yazıyor. tabi diger arkadas dumur oluyor. kendine gelemedi olayı çözene kadar. ardından siirt te ki mac icin birinin lazım oldugunu ve çat pat inglizce analiz yapması gerektigini yazdı. bu yazıyı gördükten sonra gece ses cıkmasın diye gülmekten kolumu ısırıyorum ben zaten. *
    şükrü desen tesadufun boylesine hayretler icinde. kendi yazıyor "abi gülmekten çenem kopacak şimdi yok böyle bişey"

    böyle bir tesaduf bida olur mu bilmem de ben bidaha bukadar gülmem herhalde. *
    9 ...
  7. 6.
  8. dedemle bi yere gitmek için minibüse bindik ve ben arkada boş yer gördüm dedeme hadi otur dedim ve ayaktaki bi çocuk dedemin oturacağı yere hızlı adımlarla gelip oturdu. bende çocuğa ordan kalkmasını söyledim çocuk kalktı ve küfretti ben de çocuğun baldırına diz attım ama attığım yerin insanın ayağına kramp sokacağını biliyodum. çocuk başladı yerde kıvranmaya çocuğun yanında eski lise arkadaşı varmış bunu karizma bişi sanıyomuş tanımamazlıktan gelmeye başladı bunu çocukta yerde kıvranırken moruk hepsi senin yüzünden oldu dedi ve dedem çocuğun yüzüne balgam atıp ayağıyla yüzüne sıvazladı ve çocuk bunca rezillikten sonra biri beni vursun lan diyodu. sonra çocuk ben size göstericem lan diye hayıflanmaya başladı. ben dedeme durağa geldiğimizi, inmemiz gerektiğini söyledim dedem tam inerken çocuk kelebek bıçağını dedemin arkadasına saplayacaktı ki ben dede bıçak dikkat et dedim dedem de hemen eğilip var gücüyle çocuğun hayalarına geçirdi ve bom diye bi ses geldi çocuğun hayaları patlamıştı ve dedem allah ne verdiyse kaçmaya başladı. ben de çocuğun yerdeki halini gördükten sonra bunu görenin bizi yaşatmayacağı kanısına vardım ve topukları yağladım ama dedeme yetişmek ne mümkün adam yusuf yusuf olmuş neyse sonra durdu ve dedeme bunu neden yaptığını sordum. dedem de dün bi şeye sinirlendiğini moralinin çok bozuk olduğunu ve acaip stresli olduğunu söyledi, stresini atmak için böyle birşey yapması gerektiğini söyledi. *
    3 ...
  9. 7.
  10. 8.
  11. nerde yazilmis, kim yazmis bilmiyorum. ne yazik ki kaynak gosteremeyecegim. bana mail ile geldi, paylasiyorum.

    ****quoted*****

    Askerlikten muaf tutulma talebi :

    (Aşağıda anlatılan bu olay resmi kayıtlardan alınmıştır.)

    Saygı değer Hakim Bey.

    Saygılarımla size açıklama özgürlüğümü kullanarak bazı şeyleri bildirmek
    istiyorum. Umarım bu durumu en kısa zamanda açıklığa kavuşturursunuz.

    Şu günlerde askerliğe çağrılacağım. Adım Cafer Ke........k 24 yaşındayım ve şu anda 44 yaşında olan Mahmure adındaki dul bir bayanla üç yıl önce evlendim. Evlendiğim kadının şu anda 25 yaşında Düriye bir kızı var ve babam Ferit
    Ke........k ise bu bahsetmiş olduğum üvey kızım Düriye ile geçen yılın ocak ayında evlendi. Böylelikle babam, karımın kızı ile evlendiği için damadım olmuş oldu. Aynı zamanda, üvey kızım da babamla evlendiği için üvey annem olmuş oldu.
    Karım geçen sene benden hamile kaldı ve Kamil adını koyduğumuz bir oğlumuz oldu. Oğlum Kamil, üvey kızım Düriye'nin erkek kardeşi ve aynı zamanda babamın da hem kayınbiraderi ve hem de torunu, üvey annemin de erkek kardeşi
    olduğu için benim de dayım oldu. Babamın eşi yani üvey kızım Düriye geçen sene kasım ayında babamdan bir
    erkek çocuğu dünyaya getirdi ve adını Arif koydular. Arif'te babamın oğlu olduğu için benimde erkek kardeşim ve de kızımın oğlu olduğu için de benim torunum oldu. Yani ben de aynı zamanda torunum olan Arif'in erkek kardeşi oldum.
    Ayrıca bir annenin evladının babası eşi olduğuna göre bende eşimin kızının babası olmuş oldum. Aynı zamanda kızımın erkek çocuğunun da erkek kardeşi oldum. Kısacası ben şimdi aynı zamanda üvey kızım Düriye'nin oğlu Arif'in de
    büyük babasıyım. Sayın hakim bey sizden ricam, benim askerlik görevimden muaf olmam yönünde karar vermenizdir.
    Zira şu anda ben... Babam Ferit Ke........k'ın oğluyum. Babamın üvey kızım ile olan evliliğinden doğan Arif Ke........k'ın büyükbabasıyım. Aynı zamanda babamın torunu olan oğlum Kamil Ke........k'ın babasıyım. Bu durumda, sizde iyi biliyorsunuz ki mevcut kanunlarımız uyarınca büyükbaba, baba ve oğul aynı zamanda askerlik yapamazlar..

    Saygılarımla.

    Cafer Ke........k.

    Not : Adıyaman ili .... ilçesi ... Asliye Hukuk Mahkemesince...
    Adli Tabiplik raporunda belirtilmiş olan psikolojik rahatsızlıklarından ve
    (!) aile içindeki dengesizliklerden dolayı Cafer Ke........k'ın askerlik
    hizmetinden muaf tutulmasına ve askerlik şubesindeki dosyasına bu şekilde
    işlenmesine karar verilmiştir

    *****unquoted*****
    *
    8 ...
  12. 9.
  13. PARANIN GÜCÜ
    18 yasindaki kiz, annesine iki aydir hastalanmadığını söyler. Annesi, cok
    tedirgin olur ve eczaneye bir hamilelik testi
    almaya gider ve sonuclar kizinin hamile oldugunu gosterir. Anne
    cildirmistir, bagirir cagirir ve "Bunu yapan hangi domuz, bilmek
    istiyorum!!!" der.
    Kiz telefon acar ve yarım saat icinde bir Ferrari evin onunde durur, icinden
    hafif kirlasmis saclari ve cok pahali bir elbisenin icinde manyak yakışıklı
    biri iner ve kapıdan içeri girer. Anne baba ve kızla beraber otururlar.
    Adam: "Kiziniz durumu anlattı" der. "Kişisel durumumdan dolayı kızınızla
    evlenemem. Ancak tum sorumluluğu alıyorum" der. "Eğer bir kiz çocuğu
    doğarsa, annesine bir ev, bir yazlık villa ve 1 milyon dolarlık bir banka
    hesabi..."
    "Eger bir erkek çocuk olursa, birkaç fabrika ve bir milyon dolarlık bir
    hesap..."
    "Eger ikiz doğarsa, her ikisine de 500 bin dolarlık hesap ve birer fabrika
    vereceğim." der.
    "Ancak düşük olursa...."
    O zamana kadar sessizce bekleyen baba elini dostça adamın omuzuna koyar ve
    "O zaman tekrar denersiniz evladım" der.

    edit: alıntıdır.

    edit: ne alakaysa bu başlığa yazmışım.
    9 ...
  14. 10.
  15. askerdeyim...
    o zamanlar banyo firsatimiz cok olmuyor. hamam haftada iki gun acik, ama adam akilli. icerisi sicak goz gozu gormuyor buhardan. herkes kurnalarin basina diz cokmus yikaniyor. tabi sayi cok zaman kisitli oldugundan kurnalarin basinda uc bes kisi oluyor.
    neyse ben diz coktum bi kurnanin basina yikanmaya basladim. biraz sonra bi kac kisi daha geldi yanima. bende farkettemisim, benimki suyun icine dalmis. sen askerin biri daldir tasi, al benimkinide suyla beraber. cocuk bi gordu tasin icinde mali. bir atti kendini geriye. bir hafta istirat verdiler cocuga. psikolojisi bozuldu.

    not: hikayedeki kisi ve kurumlar tamamen hayal urunudur. ama canli dinledim hikayeyi ve hala aklima geldikce guluyorum. anlatan cok profesyonaldi. ayni tadi vermez ama bende nacizane aktardim size.
    2 ...
  16. 11.
  17. karınca tito

    italyan yazar Lucianno düşünce suçlusuydu. 4m2 lik bir hücreye mahkum oldu hem de tam 17 sene için ! O kahrolası hücreye yerleştiği birinci gün herşey normaldi.

    Aradan birkaç hafta geçti.
    Lucianno düşünmeye başladı "burada 17 sene nasıl geçer."

    Aradan aylar geçti. Sanki her geçen gün biraz daha mahkum oluyordu zavallı hücresinde. Bir sabah bir karıncanın burnunu ısırmasıyla uyandı Lucianno. Onu büyük bir titizlikle parmağının ucuna alıp "acaba" dedi. Acaba bu karıncayı yetiştirip kendime bir dost yapabilir miyim? Dedi. Kaybedecek hiçbir şeyi yoktu ve bunu denemeye değerdi. Karıncayı yanı başında duran küçük sehpaya koydu. Karınca karıncalığını yapıp kaçmaya çalıştıysa da Luci bırakmadı onu. Etrafını çevirerek karıncanın kaçmasına engel oldu. Onunla konuşmaya ve onu eğitmeye kararlıydı. Başarabilse yalnızlığı sona erecekti. Karınca ile tam 3 sene uğraştı. Karşılıksız da olsa konuştu ve dertlerini anlattı ona. Bir de isim taktı karıncaya Tito.

    Bir sabah Tito'sunun ona günaydın demesiyle uyandı Lucianno.

    Bu duyabileceği en muhteşem sesti. Büyük bir heyecanla yatağından dışarıya fırlayıp bağırmaya başladı: konuştun Tito sen konuştun. Nihayet konuştun. Günaydın günaydın binlerce günaydın dostum.

    Artık bir dostu vardı Lucianno'nun ve bunu hiç kimse bilmiyordu. Tito'nun varlığı yazarın en büyük sırrıydı. Kimse duymamalıydı. Gardiyan duymamalı bu rüya bitmemeliydi. Bu büyük dostluk tam 17 sene sürdü. Hiç kimse bilmedi Tito'yu. Lucianno Tito'ya tüm bildiklerini öğretti. Konuşmayı okumayı yazmayı dans etmeyi şarkı söylemeyi fikir üretmeyi. bildiği herşeyi öğretti. Kah ağladılar kah güldüler.

    Aradan tam 17 yıl geçti ve bir gün asık suratlı soğuk yüzlü gardiyan kapıyı araladı. Hazırlan yarın çıkıyorsun dedi beton sesli gardiyan. Gardiyan gittikten sonra Lucianno ağlayarak karıncaya döndü "bitti Tito. Bitti büyük dostum. Yarın çıkıyoruz yarın özgürüz." Dedi. Tito da ağladı. Yazar Tito'ya sordu "söyle dostum yarın çıkar çıkmaz ilk ne yapalım?" Tito: "gidelim bir bara ve hayvan gibi içelim." Dedi. Gülüştüler. Sabaha kadar uyumadılar. Hayal kurup bu fare kapanından farksız lavabolu dikdörtgenin ilk defa tadını çıkarttılar. Bir anda sanki hücre genişlemiş gibiydi.

    Sabahın ilk ışıklarıyla son kez açıldı demir kapı Kapıdan çıkarken son kez geri döndü ve ranzasına baktı italyan yazar. Sadece şu iki kelimeydi ağzından dökülen. "vay bee." dışarı çıktılar.

    Tito Lucianno'nun omuzundaydı. Sabahın körüydü ve mevsim kıştı. Kar lapa lapa yağıyordu. Lucianno bavulunu havaya fırlattı ve "özgürlük" diye bağırdı. Tito da bağırdı. Yağan kar umurlarında değildi. Yürüdüler kara inat yürüdüler. Özgürlük sıcaklığına kar mı dayanır kış mı? .

    Nihayet bir barın önüne geldiler. Tito sordu: "şimdi biz buraya girebilecek miyiz?" avazı çıktığı kadar "biz artık özgürüz" diye bağırdı Lucianno. içeri girdiler. içeride sızmız kalmış üç beş adamla kasanın başında uyuklayan barmenden başka kimse yoktu. Bir masaya oturdular.

    Bir ara Lucianno'nun gözü masanın yanındaki aynaya ilişti. Hapisten çıkarken yaptığı gibi yeniden mırıldandı "vay bee". Saçları bembeyaz olmuştu yüzü buruş buruştu. Yaşlanmıştı Lucianno. Tebessümüne aradan sızan birkaç damla gözyaşı karıştı. "barmen bize iki bira getir" diyebildi titrek bir sesle. Barmen yerinden fırlayıp biraları getirdi. Bir adamın iki bira istemesinin sebebini bilmiyordu. Bilmesi de gerekmiyordu bilmek de istemiyordu zaten. Biraları bıraktı ve kuş tüyü kasasına geri döndü.

    Lucianno omzundaki dostunu bardağın içine attı. içtiler Tito da içti. içtikçe keyiflendiler. Bir ara Tito bardaktan fırlayıp masanın üzerinde dans etmeye başladı. Elini yüzüne koyup masanın üzerine abanmış olan Lucianno büyük bir gururla kendi yetiştirdiği dostunun dansını izledi. Bir an durdu ve "ne günlerdi be Tito" dedi. Dertleştiler biraz sonra yine dans etmeye başladı.

    Tito dans ediyor Lucianno korkunç bir keyifle bu muazzam manzarayı izliyordu. Bunu mutlaka birilerine anlatmalıydı. iyi bir şey yapmanın belki de en keyifli yanıydı onu biriyle paylaşmak. Ama Lucianno bu keyfi 17 sene hiç yaşamadı.

    Özgürlüğünün bu birinci gününde yıllarca gizli tuttuğu bu büyük ve onur verici sırrı birileriyle paylaşmalıydı.
    Etrafına baktı.
    Barmenden başka kimse yoktu. "barmen barmen!" diye seslendi.

    Barmen yarı uykulu Lucianno'nun masasına geldi. Lucianno dans eden Tito'yu işaret ederek büyük bir heyecanla "barmen şuna bir baksana şuna bir bak." dedi.

    Barmen sessizce parmağını Tito'nun üzerine götürdü.
    "çok affedersiniz beyefendi" diyerek karıncayı ezdi...*
    4 ...
  18. 12.
  19. mevlana ile recep tayyip erdoğan rüya da karşılaşmışlar ...

    mevlana : sen gelme

    (alıntıdır.)
    5 ...
  20. 13.
  21. askerdeyiz 313 kısa dönem.

    teskereye 15 gün felan var. bizim devrelerden biri yüz başına gelen paketi sorgu sualsiz odasına çıkarıp hafif bir tebbesüm

    sergilemekteyken. bizim devrenin hemen ardından oda ya istihbarattan görevli subaylar girerek.

    tebrikler yüz başım hep beraber öldünüz.

    ertesi gün içtimada ...

    yüzbaşı söve söve ...

    öldürdünüz lan beni ibneler öldürdünüz öldürdünüz ...

    - olum mehmet (bizim devre)

    + emredin komutanım

    - senin komutanın yok öldü , öldürdünüz onu
    2 ...
  22. 14.
  23. 4-5 sene öncesi. karşıyaka dan konak a giden otobüsteyim. alaybey de bir bayan otobüse bindi.

    bayan: şoför bey bir şey sorabilir miyim?

    şoför: tabi buyrun.

    bayan: acaba beni konak ta indirebilir misiniz?

    şoför: hanımefendi ben indiremem, siz kendiniz ineceksiniz. *
    4 ...
  24. 15.
  25. --spoiler--

    mutluydum, kız arkadaşımla bir yıldan beri nişanlıydık ve evlenmeye
    karar vermiştik.
    ailem bize her türlü yardımı yaptı, arkadaşlarım cesaretlendirdiler
    ve kız arkadaşım rüya gibiydi!!. ama beni rahatsız eden bir şey vardı;
    nişanlımın küçük kız kardeşi!.
    müstakbel baldızım açık, saçık giyinen, yirmi yaşında bir afetti.
    ne zaman yanıma gelse öne eğilip iç çamaşır şovu yapardı.
    bunu başkalarının yanında yapmadığı için temkinli olmalıydım.
    bir gün baldız düğün davetiyelerini kontrol etmek için beni yanına
    çağırdı.
    yanına vardığımda yalnızdı, yakında evleneceğimi, bana karşı engelleyemediği ve engellemek istemediği duygu ve arzularının olduğunu kulağıma fısıldadı.
    kendimi ablasına adamamı ve evlenmeden önce benimle yatmak istediğini söyledi. söyleyecek bir şey bulamadım. tamamen şoke olmuştum.
    - ''yukarı yatak odama çıkıyorum ve eğer beni istiyorsan yukarı gel'' dedi.
    afallayıp kalmıştım, merdivenleri çıkarken arkasından şok içinde
    bakıyordum. merdivenlerin sonuna vardığında pantalonunu çıkartıp
    aşağıya bana doğru fırlattı.
    birkaç dakika öylece kalakaldım.
    sonra arkama dönüp ön kapıya doğru yürüdüm.
    kapıyı açtım ve evden çıkarak arabama doğru yürümeye başladım.
    müstakbel kayınpederim dışarıda bekliyordu.
    gözyaşları içinde, sevgiyle bana sarılarak,
    - ''küçük sınavımızı başarıyla geçtiğin için hepimiz çok mutluyuz,
    kızımıza senden iyi bir damat bulamazmışız ailemize hoşgeldin''.
    oysa şu ana kadar kimseye itiraf edemedim, prezervatifimi almak için arabaya gittiğimi.

    --spoiler--

    alıntıdır.
    18 ...
  26. 16.
  27. izmir de belediye otobüsüne bindim. bornovaya doğru gidiyordu. arka tarafların boş olmasına rağmen kimse arkaya doğru ilerlemiyordu. şöför kimsenin ilerlemediğini görünce yerinden kalktı arka tarafa doğru "sayın yolcular otobüsün arka kısmı da bornovaya gidiyor lütfen ilerleyin" dedi ve beni benden aldı.
    9 ...
  28. 17.
  29. BiR EŞEK ÖYKÜSÜ
    Antik Yunan döneminde (MÖ 620-560 yılları arasında) Ege'de yaşayan
    ünlü masalcı Ezop'un iki bin altı yüz yıldır canlılığını yitirmeyen
    öyküsü:
    Hikaye bu ya... Bir inek, bir beygir, bir eşek, etrafa dağılıp
    insanların ne yaptıklarını öğrenmeye ve üç yıl sonra buluşmaya karar
    verirler...
    Her biri başka yöne gider.
    Aradan üç uzun yıl geçtikten sonra buluşma yerine önce inek ve beygir gelir...
    ikisi de perişan bir halde, zayıflamış, dişleri dökülmüş, kamburları
    çıkmış, adeta çökmüştür.
    Beygir merakla sorar:
    'Nedir bu halin inek kardeş?'
    inek acıklı bir şekilde içini çekerek anlatır:
    'Sorma beygir kardeş... Bu insanlar çok merhametsiz... Beni durmadan
    birbirlerine sattılar. Alan sütümü sağdı. Bir inek daha bulup onu
    yanıma koyarak bizi çifte koştular, aç bıraktılar. Canımı zor
    kurtardım be kardeş.'
    Beygir de acı acı başını sallayarak anlatır:
    'Ah, sorma... Benim de ağzıma bir demir parçası geçirdiler, ağzımı
    açamadım. Üzerime bindiler, ses çıkaramadım. Biri indi, öbürü bindi!
    Binmedikleri zamanlar zincire vurdular.
    Belim çöküp de onları taşıyamaz bir hale geldiğinde arkama kocaman bir
    araba bağladılar.
    Bu sefer birçoğunu yeniden taşımaya başladım. Ben onları taşıdıkça,
    daha hızlı gitmem için kırbaçladılar. Canımı zor kurtardım inek
    kardeş.'
    inek ve beygir böyle konuşurken uzaktan eşek görünür. Hayli neşelidir.
    Islık çala çala, taşlara tekme ata ata, hoplaya zıplaya gelir.
    Mutludur. Üstelik şişmanlamıştır. Tüyleri pırıl pırıl parlamakta,
    gözlerinin içi gülmektedir.
    Üzerinde lacivert takımlar vardır.
    inek ile beygir şaşırmış bir şekilde sorarlar, 'Nedir bu halin? Neler
    oldu? Neden böyle zevkten dört köşesin?'
    Eşek keyifli bir şekilde anlatır:
    'Sizden ayrıldıktan sonra uzakta bir memlekete vardım. Birisi yukarı
    çıkmış bağırıyor, bağırdıkça insanlar onu alkışlıyordu.
    Ben de yüksekçe bir yere çıkıp bağırdım. Benim bağırmamı bilirsiniz,
    yeri göğü inletirim. Sesimi duyan benim yanıma koştu, duyan duymayana
    haber verdi, etrafım insanla doldu. Onlar geldikçe ben daha çok
    bağırdım.
    Haktan, hukuktan, refahtan, adaletten filan bahsettim...'
    'Eee, sonra ne oldu?'
    'Ne olacak beni başkan seçtiler!'
    'Deme yahu.. Yani sen başkan mı oldun?'
    'Evet... Bir şey yapmama gerek kalmadı. Ben bağırdıkça onlar 'Seninle
    gurur duyuyoruz' diye alkışladılar. Ben de yedim ve bağırdım, yedim ve
    bağırdım!'
    'Pekiii, senin eşek olduğunu anlamadılar mı yahu?'
    'Valla, yarısı anladı ama diğer yarısına anlatamadı!'
    5 ...
  30. 18.
  31. karadeniz bölgesi'nde vuku bulmuş bir olay. *

    Yaşlı bir çiftçi trafik kazasında mağdur olduğu gerekçesi ile mahkemede savunma yapmaktaydı. Kazaya sebep olan nakliye firmasının avukatı sordu:
    - Kaza yerine gelen polis ekibine iyiyim demedin mi?
    Çiftçi ifadesine başladı:
    - Traktörümün arkasında besili ineğim sarıkız ile giderken bu nakliye şirketinin kamyonu…
    Avukat sözünü kesti:
    - Ayrıntıları sormuyorum yalnızca bu soruma cevap ver kaza yerine gelen polis ekibine “iyiyim” dediniz mi demediniz mi?
    - Şimdi efendim biz sarıkız ile birlikte giderken…
    Avukat yine çiftçinin sözünü keser ve hâkime dönerek;
    - Efendim bu adam, kaza yerine gelen polis ekibi kendisine durumunu sorduğu zaman “çok iyiyim” demiş, şimdi aradan 3 – 4 hafta geçtikten sonra, mağduriyetini öne sürerek müvekkillimi dava ediyor. Lütfen kaza sırasında iyi olduğunu söyleyip söylemediği konusundaki soruma doğrudan cevap vermesini söyler misiniz.
    Hâkim: Bir dakika şu sarıkız hikâyesini duymak istiyorum.
    Çiftçi, hâkime teşekkür edip hikâyesini sürdürür.
    - Bu nakliye şirketinin kamyonu traktörüme çarptığında, ben bir hendeğe, sarıkız başka bir hendeğe savrulduk. Sersemlemiş halde yatarken diğer taraftan da sarıkızın yanık yanık böğürmelerini duyabiliyordum. Belli ki çok acı çekiyordu. O sırada oradan geçmekte olan polis ekibi durdu ve memurlardan birisi diğer hendekte duran sarıkıza baktı. Bir iki dakika sonrada tabancasını çıkarttı ve inlemekte olan sarıkızı iki kaşının ortasından vurdu. Ardından, elinde dumanı tüten tabancası ile yanıma geldi ve bana “Sen nasılsın amca” diye sordu. Siz olsanız ne cevap verirdiniz.
    * http://www.uslanmam.com/f...zim-karadeniz-insani.html
    4 ...
  32. 19.
  33. adım tahsin yolbeyli, 23 yaşındayım. bu yaz tatlilinde komşumuz ayfer ablayla yaşadığım macerayı sizinle paylaşmak istiyorum... ayfer abla iki yıl önce kocasıyla birlikte apartmanımıza taşınmıştı... ve ben, o günden beri onun için çıldırıyordum... ayfer abla 32 yaşında 1.65 boylarında beyaz tenli enfes bir kadındı...

    kocası ümran abi 39 yaşında 1.85 boyunda atletik yapılı, yanık tenli, nefis bir adamdı... ama konumuz o değil, konumuz ayfer abla...

    ayfer abla sürekli giydiği askılı bluz ve mini etekle aklımı başımdan alıyordu. bir gün dayanamayıp kendisine açıldım...
    -ayfer abla sürekli niye aynı şeyleri giyiyon?insan kokar yav...
    -yıkıyoruz herhalde...

    aradan günler geçti... o gün başıma geleceklerden habersiz, semtimizin bakkalı ismet abiyle sohbet ediyordum... ismet abi 43 yaşında 1.50 boylarında buğday tenli, buğday gibi bi adamdı...oldukça atletik bi gülümsemesi vardı... konumuz ayfer abla olduğu için onu da es geçiyoruz...

    ben bakkaldayken içeri ayfer abla girdi...üzerinde vücut hatlarını belli eden bir tişört vardı... nereye gittiğini sorunca köpeği muffy'yi gezmeye çıkarttığını söyledi...

    muffy 1,5 yaşında, 40-45 santim boylarında enfes bir köpekti... ipek gibi tüyleri... amaan, ayfer ablaya geçiyorum...

    ayfer abla beş on dakika muffy'ye göz kulak olabilir miyim diye sordu. hemen kabul ettim tabi... eğilip köpeğinin tasmasını takarken gözlerime inanamadım... sütyen giymemişti!!!

    aklımı kaybedecek gibi oldum... elim ayağım birbirine dolanmıştı... sonra ayfer abla muffy'yi bırakıp gitti... o gidince hayvan huysuzlandı... havlamaya başladı... sakinleştireyim diye kucağıma alınca gözlerime inanamadım... sütyen giymemişti!!!

    hemen ismet abiyi kontrol ettim. o da sütyen giymemişti!!! peki kimdi bu sütyeni giyen?!... tanrım yoksa...

    aman allahım ben giymiştim! hem de annemin sütyenini giymiştim! hatırlıyorum annem bu sütyeni tuhafiyeci erhan'dan almıştı...

    tuhafiyeci erhan 1.75 boylarında, kumral... lan ben bu sütyeni nasıl giydim lan?!.

    hemen sütyeni çıkarıp muffy'ye taktım. muffy çıkarıp, ismet abiye attı... ismet abi de dolgun kalçalarını sergileyerek sütyeni tezgahın altına sakladı...

    o esnada ayfer abla içeri girdi!.. üzerinde vücut hatlarını gösteren bi gömlek vardı... hani tişört vardı, gömleği ne zaman giydin diye sorduk... tuhafiyeci erhan'a uğradım ondan aldım dedi...

    (sahne: tuhafiyeci erhan ve ayfer abla cinsel münasebettedirler)
    tuhafiyeci erhan 1.75 boylarında, kumral. bi dakka noluyo lan orda? vay şerefsizler!!
    -git lan! git!..

    işte böyle.. artık muffy, ben ve ismet abi her gün buluşup sevişiyoruz.. hayat bizim için çok daha renkli oldu. öyle değil mi ismet abi?
    -harbiden dolgun mu lan kalçalarım?

    edit: yiğit özgür'den alıntıdır.
    1 ...
  34. 20.
  35. marco polo gemisiyle dünya yı keşfederken yolu güneydoğu asya da bir ülkeye düşmüş. yerlilerin o zamanki inanışına göre peygamberleri doğudan bir ışık hüzmesi şeklinde belirecekmiş. marco polo nun gemisi de büyük parlak bir gemiymiş. yerliler gemiyi ve mürettebatını heyecanla karşılamış, yedirip içirip en iyi şekilde ağırlamışlar. marco polo yu ilahlaştırmışlar. marco polo nun da bu durum hoşuna gitmiş. ömrümü burada geçirebilirim diye düşünmüş.
    gel zaman git zaman yerlilerin aklına peygamberlerinin bir mucize göstermediği gelmiş. yerlilerin önde gelenleri marco polo nun huzuruna çıkmış ve mucizesinin ne olduğunu sormuşlar. marco polo duruma şaşırmış ve bir mucizenin olmadığını " ee.. valla.. yok bi şey" diyerek açıklamış. yerliler çok kızmış ve marco polo yu tutup öldürmüşler..
    2 ...
  36. 21.
  37. dersim civarında bir köyde bir deli yaşarmış. milletin karısını kızını pandikler, kafasına taş atıp, kafasını yararmış. köy ahalisi bir gün çekmişler bu deliyi bir kenara sertçe uyarmışlar. bak oğlum kendine mukayyet ol yoksa seni bir gün biri öldürür. deli "yokh! demiş ben ne zaman kim tarafından öldürüleceğimi biliyorum. beni benden daha deli birisi öldürecek."
    derken köye yeni bir hoca tayin olmuş. bir gün dere kenarında otlakta gezerken deliye rastlamış. bizim deli boş durur mu? hemen derenin kenarından bi daş alıp hocanın kafasına fırlatmış. bereket taş hocanın kafasına değilde göğsüne gelmiş. ama hocanın cannı yanmışl bi kere. hemen davranmış delinin üzerine çıkıp, ümüğünü sıkmış. yerden bi taş alıp delinin kafasını ezmiş.
    jandarma sorgusunun ardından hocayı şehir hastanesine muayeneye götürmüşler. ve öğrenmişlerki hoca yılların şizofreniymiş.
    0 ...
  38. 21.
  39. küçük, kasaba türü şehirlerde can sıkıntısı çokca olur. buralarda yaşayanların birbirlerine anlattığı çok komik hikayeler vardır. bu hikayelere gülünür geçilir can sıkıntısı dağıtılır. ne de olsa insan geçmişini değiştiremez..
    hikaye aziz nesin den.
    " bir gün ağayla marabası şehre gitmek için at arabalarına kurulmuşlar, düşmüşler yola. marabası elinde yular, ağa yanında yolda giderlerken ağanın canı sıkılmış, bir muziplik düşünmüş. bak demiş "şu yoldaki at pisliklerini yersen sana bu arabayı veririm" maraba şaşırmış, "ne olacak bir avuç at pisliğine bir at arabası kazanacağız" diye düşünmüş. inmiş arabadan başlamış at pisliklerini yemeye. ağada sözünü tutmuş. arabayı marabasına vermiş. kendi yuları eline almış, maraba da yanına kurulmuş. şehirde işlerini görmüşler. dönerken marabayı bir iç sıkıntısıdır, almış. "yahu ben ne biçim bir insanım, hiç insan araba alacağım diye at pisliği yer mi? şerefim iki paralık, oldu. köyde de barınamam artık diye" düşünür olmuş. ağa da yahu ben ne salak adamım bok yoluna bir arabadan oldum, diye düşünmeye başlamış. giderlerken bu sefer maraba "ağam demiş bak şu at pisliklerini yersen, tekrar arabanı alabilirsin" demiş. ağada zaten pişman hemen inmiş arabadan başlamış at pisliklerini yemeye. tekrar arabasını almış. köye yaklaşırlarken marabayı bir gülmedir almış. ağa sormuş neden güldüğünü? maraba "ağam köyden çıkarken bu araba kimindi?" diye sormuş ağa da "ee benimdi" diye cevaplamış. maraba "peki köye dönerken kimin?" ağa da "gene benim" demiş. maraba da "iyi de ağam o zaman biz bu boku neden yedik?" demiş.
    6 ...
  40. 22.
  41. --spoiler--
    Long, ingiliz bir tır şöförüydü. Ülkeler arası nakliye işiyle uğraşmaktaydı. Son aldığı iş, Birleşik Arap Emirliklerine ingiliz çayı götürme işiydi. Mallarını yükledi ve yola çıktı...
    Az gitti uz gitti, dere tepe düz gitti -feribotla fransaya geçtiğini söylememe gerek yok :P- ve emirliğe vardı. Lafı uzatmayalım, malları boşaltırken emirin güzeller güzeli kızı Hicle'ye fena halde çarpıldı. Hicle de ona boş değildi hani. Düşündü taşındı, dedi "ben bu kızı babasından isterim, olmadı kaçırırım ulan!"
    istedi babasından. Ama elin sünnetsizine kız vermezler oralarda. E naapsın, kaçırayım madem, dedi. Hem sınırı geçtikten sonra kim beni yakalayacak.
    Velhasıl kelam, gecenin karanlığından yararlanmak isteyen Long, yanında getirdiği son şişe viskinin de verdiği cesaretle girdi emirin bahçesine, kaptı Hiclesini, attı tırın arkasına, bastı gaza. Ama kolay değil oralardan kız kaçırmak, yakalandı Long, böğrüne böğrüne verdiler emirin askerleri kılıcı.
    Yaa, işte bu kanlı aşk hikayesinden kalmadır tırların arkasındaki "Long Vehicle" yazısı. Tüm tır şöförleri, saygılarından bu büyük aşka, taşırlar aşıkların isimlerini
    --spoiler--
    1 ...
  42. 23.
  43. Şimdi adamın biri komşusuna demiş ki erkekler in şeyine kuş derler miş. Adam da kürt tabi ondan fazla çocuğu var. Sormuş buna senin evde ne kadar kuş var. Bu kürt abimizde benim ev kuş çiftliği demiş.
    2 ...
  44. 22.
© 2025 uludağ sözlük