temel'le dursun birer tane at almışlar. birbirlerinin atlarını görünce, atları birbirine karıştırmaktan endişelenmişler. temel bunun önüne geçebilmek için müthiş bir fikir bulmuş ve kendi atının kuyruğunu kesmiş. bunu gören dursun'un fırlama oğlu, gece gidip kendi atlarının kuyruğunu da kesmiş.
bunun üzerine temel kendi atının bir kulağını kesmiş. dursun'un oğlu gece gidip kendi atlarının da bir kulağını kesmiş. sabah olduğunda, bu işin böyle olmayacağını anlayan temel, dursun'a sorunu kökten çözecek dahiyane fikrini söylemiş: uşağum bu boyle olmayacak. en iyisi mi, sen siyah olani al, beyaz da benim olsun daaa!
lazların olduğu bir yerde... şehirler arası yolun birinde bir çukurdan dolayı çok kaza olmaktadır... çözüm için toplanırlar.
biri çözüm olarak
- uşaklar... en iyisi çukurun oraya bir ambulans koyalım. hastaneye yetiştiririz en azından.
alkış kıyamet...
bunun üzerine bir başkası:
- iyi de uşaaam... ambulans hastaneye varana kadar yolda ölen çok olur, mesafe çok. en iyisi çukura yakın bir yere hastane yapalım.
obareyyy... daha bir alkış kıyamet...
oradan bir yaşlı amca
- ula zikeyim kafanizi! o kadar masraf yapacağınıza, kapatın ha o çukuru, bizim hastanenin yanında açın bir çukur.
kadının 9-10 yaşlarında bir oğlu varmış..fakat o kadar terbiyesiz konuşuyormuş ki, annesi ne yapsa bu duruma bir çözüm bulamamış..en sonunda o gün misafirliğe gelecek arkadaşlarına; "o ayıp bir şey söylediği zaman, hemen kalkıp gidermiş gibi yapın..o zaman utanır, bir daha söylemez" diye bir öneride bulunmak aklına gelmiş..
neyse misafirler gelmiş, bir kaç dakika sonra da sokaktan nefes nefese bir şekilde çocuk eve gelmiş;
-"anne limana bir yük gemisi yanaştı, içindeki adamlar o kadar azmış ki kendine resmen .ikecek karı arıyorlar" demiş..
tabii misafirler hemen kalkıp gidiyormuş gibi yapmışlar..çocuk da gayet rahat bir tavırla demiş ki;
+durun size bir hikaye anlatayım:
adamın biri ava gidiyormuş. tüfek yerine yanlışlıkla şemsiye almış. sonra karşısına ormanda bir ayı çıkmış. adam korkudan napacağını şaşırmış. ayı tam üzerine atlayacakken telaşla şemsiyeyi açmış. sonra bir bakmış ki, ayıyı vurmuş şemsiyeyle.
-olur mu öyle şey doktor? ayı şemsiyeyle vurulur mu? kesin başkası vurmuştur.
Bir Türk bir italyan ve bir Almanı otele götürmüşler ve demişler bir kadın ve bir düzine ev işi var önce hangisini halledersiniz önce alman önce işleri yapmış sonra kadınla beraber olmuş ve odadan çıktıktan sonra demiş bizde önce iş sonra aşk gelir sonra italyana gelmiş sıra o ise önce kadınla yatmış sonra işleri yapmış ve sonra demiş ki bizde önce aşk sonra iş gelir sıra gelmiş bizim Türke hem kadınla beraber olmuş bir de işlerini yaptırmış ve odadan çıkıp demiş ki bizde iş yapanı sikerler.
kadının biri ciddi bir para harcayıp estetik yaptırmış ve elbise alışverişine çıkmış. mağazada ödemeyi yaptıktan sonra, tutamamış kendini ve sormuş kasiyere "sizce kaç yaşında gösteriyorum?" diye.
kasiyer "35 olması lazım" demiş.
kadın da "aslında 47 yaşındayım!" demiş. mutlu bir şekilde ayrılmış.
ardından köfteci yusuf'a gitmiş, yemeği aldıktan sonra tekrar aynı soruyu sormuş buradaki kasiyere. kasiyer de "29 yaşında olmalısınız" demiş. kadın : "aslında 47 yaşındayım!" demiş. yüzünde kelebekler açar bir şekilde çıkmış köfteci yusuf'dan.
dışarı çıkıp otobüs durağında otobüsü bekliyormuş, yanında da yaşlıca bir adam varmış aynı soruyu sormuş. yaşlı adam da "valla kızım ben 85 yaşındayım, gözüm iyi görmez. ama parmağımı ayıptır söylemesi, orana sokarsam tam yaşını söylerim!"
etrafta kimse yokmuş, kadın da merak etmiş yapabilir mi diye. kaldırmış eteğini, yaşlı adam da parmağını orasına sokmuş.
yaşlı adam parmağını biraz içinde gezdirdikten sonra "tamam, 47 yaşındasınız" demiş.
kadın şaşırmış, "muhteşem bu! nasıl bildiniz?" diye sormuş.
kadının biri pet-shop'a girer ve 20 tl'ye bir papağan görür. sebebini sorduğunda "eskiden genelevde çalışıyordu, ağzı çok bozuk" der dükkanın sahibi. kadın da bu fiyata kaçmaz deyip papağanı alır.
eve dönüp papağanın kafesini ortaya koyar koymaz, papağan etrafına bakıp : "sonunda temiz bir yer, yeni hatun da fena değil"
kadının hoşuna gider bu, ardından iki genç kızı odaya girer ve papağan "yeni orospular geldi, işler bu gece iyi gidecek". kızlar şoke olur ama gülerler bol bol.
bir kaç saat sonra kadının kocası eve gelir, papağan da : "osman abi hoşgeldin!"
temel, akciğer kanseri olmuş. doktorlar iki aydan daha fazla yaşaman mucize olur demişler ve ümitsiz olduğu icin tedaviye de son vermişler.
öleceğini anlayan temel , bütün eşiyle dostuyla helalleşmeye karar vermiş. fakat bizim temel gördüğü herkese kendisinin aids hastaliğina yakalandiğini ve iki ay içinde öleceğini anlatıyor ve haklarını helal etmelerini istiyormuş. tabii bunu duyanlar temel'e helallik veriyorlarmış ama bir yandan da elini bile son bir defa sıkıp, kucaklaşmaktan kaçınıyorlarmış.
temel'in en iyi arkadaşi dursun, temel'in bu yaptığını duyunca sormuş:
- yav temel, anladık sen kanser oldun ölecen, neden millete aids oldum diyon, bak herkesi bir korku sardı, demiş.
temel;
- yav tursun, öyle de ölecez böyle de ölecez, bari karıyı sağlama alalım dedum da!
tanrı, adem'i yaratıp dünyaya göndermiş.
adem çok mutluymuş. yediği önünde yemediği arkasında.
doğa desen doğa, manzara desen manzara.
ama bir süre sonra sıkılmış. bakmış diğer hayvanlar hep çift çift geziyor.
"ey tanrım!" demiş, "beni neden tek yarattın? bana da bir eş yarat!"
tanrı'dan cevap gelmiş: "elimde tam sana göre biri var: kadın.
senin her dediğini yapacak, emrine amade olacak, her daim taş gibi güzel olacak,
seni sevecek, evini temizleyecek, götünü toplayacak, çocuk doğurup bakacak,
asla şikayet etmeyecek, seni mutlu etmek için her şeyi yapacak"
"tamam işte" demiş bizimki. "hemen gönder, ne bekliyorsun?"
"bedava değil" demiş tanrı. "sağ kolunu ve sol bacağını alacağım ücret olarak"
adem düşünmüş bir süre. "bir kaburga kemiğine ne verirsin?!!!"
6 ateist, afrika gezisine giderler. ormanda dolaşırlarken, yamyam bir kabile bunları yakalar, kaçmaya çalışırlar ama nafile. bir köşeye sıkışırlar. can havliyle bir tanesi "allah'ım ayvayı yedim" diye bağırır. gökyüzünde bulutlar açılır, ve derin bir ses gelir "hayır evladım, yemedin. ayağının yanındaki taşı al ve başında totem olan yaşlı yamyama at!"
ateist hemen uyar, taşı kafasına atar ve yaşlı yamyam kabilesinin lideri yere yığılır ölür.
bir karadenizli, bir kayserili , bir kürt aynı arabada trafik kazası geçirmişler, 3 ü de ölmüş, neyse efenim cemaat gömmüş bunları, dualarını etmişler sonra arkalarını dönüp giderken, karadenizli hooop kalkıvermiş,
- yav sen nasıl kalktın? biz seni şimdi gömdük demişler karadenizliye,
-karadenizli de, " orda da işler purtaki gibidur, zebaniye bi 100 lira verdum geri geldum demiş
-e peki kayserili nerde diye sormuşlar
-fallahi o 50 lira olmaz mı diye pazarlık yapıyordu demiş karadenizli
-e peki kürt niye gelmedi diye sormuşlar
- o da, ben vermem dövlet versin! diye tartışıyordu demiş.
adamın birinin, hiç bir baltaya sap olamamış ebleh bir oğlu varmış. adam da zengin ya, oğluna paso iş kuruyormuş, oğlan da paso batırıyormuş işleri. adamcağız "bir defa daha şansımızı deneyelim bakalım" demiş, entegre et tesisi kurmuş oğlu için. neyse fizibiliteler hazırlanmış, fabrika, tesis, allah ne verdiyse kurulmuş, baba da oğlunu bir makinanın başına getirip anlatmaya başlamış:
"bak oğlum, bu makinanın bu tarafından ineği sokuyorsun, öbür taraftan sosis olarak çıkıyor. anladın dimi çocuum?!"
çocuk da ebleh ebleh sırıtıp:
"ehuaa! çok iyi yaa! peki babaa, burdan sosisi sokarsak öbür taraftan inek olarak çıkar mı?"
adamcağız derin bir iç geçirmiş ve cevap vermiş:
"hayır evladım. maalesef o teknoloji yalnızca ananda var...
inşaat işçisi temel, defalarca uyarıldığı halde iş güvenliği kurallarına uymadığı için yüksekten düşerek ölmüş, allah'ın huzuruna çıktığında çok pişman olduğunu ve bir şans daha istediğini, bir daha böyle salaklıklar yapmayacağını söylemiş ve yalvarmış.
allah onun bu haline acımış ve sormuş, seni tekrar göndereceğim ama insan olarak değil, ne olmak istersin?
temel, balina olmak istiyorum demiş. bir balık gibi özgürce yüzerim.
allah bu isteği kabul etmiş ve temel’i balina olarak göndermiş. iki saat sonra temel tekrar ölüp huzura çıkmış.
allah sormuş: niye geldin yine?
temel: boğuldum!!!
Bu hikaye Kıbrıs’ta geçmiş gerçek bir olaya dayanıyor.
Yaşlı bir amca, eşeğinin üzerinde karayolunda gitmektedir.
Bunu gören trafik polisleri, amcaya takılmak isterler ve kendisini durdururlar.
Polis: Be amca, neçin dakman golani? (golan: emniyet kemeri.)
Amca: Dakmam be işte!
Polis: E bak gördün mü, şimdi ceza keseceyik.
Amca: Kes bakalim ne keseceysan da gidecem, acele isim var.
Polis: peki amca, cezayı sana mı yazalım yogsam eseğe mi?
Amca: ???
Polis: Yani cezayı sana yazarsak beş milyon ödeycen, eşeğe üç milyon ödeycen.
Amca: Bana kes o zaman.
Polis: Neden sana keseyon amca?
Amca: Onun sicili temiz kalsın, polis yapcez onu!
Fizikçi, matematikçi, kimyacı, jeolog ve antropologdan oluşan bir heyet bir araştırma için arazide bulunmaktadır. Birden yağmur bastırır. Hemen yakındaki bir arazi evine sığınırlar.
Ev sahibi bunlara bir şeyler ikram etmek için biraz ayrılır. Hepsinin dikkati soba üzerinde toplanır. Soba yerden 1 m. kadar yukarıda, altındaki dizili taşların üzerindedir. Sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair bir tartışma başlar.
Kimyacı: Adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış.
Fizikçi: Adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş.
Jeolog: Burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan herhangi bir deprem anında sobanın taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangın olasılığını azaltmayı amaçlamış.
Matematikçi: Sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece de odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış.
Antropolog: Adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıya kurmuş.
Bu sırada ev sahibi içeri girer ve ona sobanın yukarıda olmasının nedenini sorarlar.
Çocuk anasının amını görünce sorar,
Anne nedir bu diye.
Anne de ne desin, makul Bi yalan uydurup geçiştirmek ister,
Oğlum bu benim karnımın ağzı der.
Çocuk peki anne niye hiç dişi yok diye sorunca, anne,
Körolmayasıca baban vura vura diş mi bıraktı, der
Yarmayan fıkradır. Gülümsetti sadece.
Beni hayatımda sadece bir fıkra yardı şu ana kadar, o da sadece babam gülerek anlattığı için ve gülerek anlatmamı sevdiği için. Normalde sadece tebessüm ederim fıkralara. Ama o fıkrayı en az 5 defa kahkahalar içinde anlattım. Küçük mutluluklar işte.
