- anne takme şu fişi.
+ oğlum sende uyan artık şu rüyadan.
- ne rüyası anne bu evde herhangi bir gazetenin 3. sayfasına mevzu olmamak için kendimi zor tutuyorum.
+ ne 3. sayfası mükremin?
- annesini elektrik süpürgesinin kablosuyla boğan m.ç kız kardeşiyle camları sildi. yaptığı açıklamada "hijyen benim için her şeyden önemlidir" dedi.
feriştah- numan hadi sen git bize içli köfte yap.
numan- ama ben içli köfte yapmasını bilmem ki feriştah.
feriştah- öğrenmek için dünya kadar vaktin var numan.
numan- bileydim içli köfte istediğini yumurta yapmazdım feriştah.
feriştah- çabuk ol bi sürü işim var hadi hadi.
numan- gidiyorum feriştah ya
mükremin- gidiyor angut ya ulan hayatının ilk nezlesinde beyni burnundan akıp gitmiş valla ilk selpak bunun beynine mezar olmuş haberi yok lavuğun.
aklıma gelenler yazılmış olup, coğu espirinin yarma kapasitesi olduğu mükreminin, laz bakkalın, saldırayın, feriştahın, lütfiye fıdıllıoğlu ve annesinin başını çektiği esprilerdir.
seni gönül hırsızı yaar,açık kapı arsızı yaar' şeklinde lütfiye şarkı söylemektedir.bi an duraksar ve şarkının sözlerini irdeler.
açık - kapı - arsızı??? üç kelime de türkçe ama,nasıl oluyor da üçü biraraya gelince türkçeyi terkedebiliyorlar hayret doğrusu....
mükremin- anne biz soba kurmak için toplu ölümlerin başlamasını mı bekliyoruz? eğer öyleyse fadıl' ı temsili olarak dondurayım ben biraz.
anne+ ne diyosun mükremin?
mükremin- anne evimizde zeytinyağı donduran bir soğuk var. antibiyotiğe vereceğimiz paraları odunlara verelim.
anne+ niye odunlara veriyoruz?
mükremin- ne yapalım peki ilaçları mı yakalım?
anne+ peki sen napıyorsun evde?
mükremin- vallahi şu sıralar donmakla meşgulüm anne parası iyi değil ama zatüresi güzel.
fenteziden fenteziye koşan feriştah bu defa embesil kocası numan la doktordadır. kader ağlarını örer ve feriştah doktorla yeni bir fenteziye kucak açar. numan hastadır ve böbrekleriyle ilgili bir problemi vardır. feriştah doktora der ki:"Doktor bey, bazı insanlar tek böbrekle yaşayabiliyor, bakalım numan hiç böbrekle yaşayabilecek mi?" izleyici yarılır...
-fadıl fıdıllıoğlu: seni terbiyeye davet ediyorum
-mükremin çıtır: ben de seni arka bahçeye davet ediyorum
-parmağındaki sargı ne mükremin, yine ne haltlar karıştırdın
-kütüphanede kitap okuyordum baba, kalın bir kitap, uyku bastırdı, kaldığım yeri kaybetmemek için parmağımı koydum, sen gel şiş!
* memnun oldun mu eyvah necdet, en yakın arkadaşım mükremin'i tuzağa düşümek için beni yerçekimi olarak kullandın?!
+ boş konuşuyorsun züleyha, çinlilerin bir atasözü vardır; "çai tai fao tin" derler. yani, boş konuşana imlâ işareti gerekmez hahahah. . . . . bir de kangurular vardır züleyha, gerçi ülkemizde kanguru yok, ama biz birbirimizin kan grubundan bahsederken arada bir kanguru deriz, ama aslında kangurulardan söz etmiş olmayız. anlayabiliyor musun züleyha?
yine bilmece gibi konuştun necdet... sen var ya sen, soldan sağa ve yukarıdan aşağı bir kötü adamsın.
+ kess!!! züleyha, dedim ya, ülkemizde kanguru yoktur. sen de bir kanguru değilsin, bu yüzden mükremin'i karnında saklaman çok anlamsız, ne işi var lan onun bu evde?!
ya necdet zannettiğin gibi değil! babasıyla kavga etmiş, sığınmacı olarak da bana geldi. ne yapayım yani, bahçeye çadır mı kurayım?
+ kes!! bu midyat merak ediyor, siz mükremin'le yatarken dişlerinizi fırçalıyor musunuz? yani beni aldatırken tartarlı mısınız, tartarsız mı?!
ne tartması necdet, bizim mükremin'le öyle anti-tartar bir durumumuz yok! hem ben birisiyle yatmış olsam bile seni aldatmış sayılmam. çünkü biz seninle iki komşu ülkeden daha samimi değiliz!
+ tamam, kes!
+ midyat...
= buyur necdet abi?
en çok da bu midyat'ın ses tonuna gıcık oluyorum. o ses senin on iki parmak bağırsağından mı çıkıyor lan, tenya?!
+ senin gibi kibar bir kıza yakışıyor mu? hem sen neden midyat'ı muhatap alıyorsun, hem midyat sanıldığı gibi mardin'e değil, bana bağlıdır. öyle değil mi midyat?
= evet patron.
+ peki midyaaat, biz bu mükremin itine gelince ne yapalım?
= döveliiiim.
+ midyat, benim yanımda çalışan adamlar, güzellik yarışmalarına katılan o konu mankeni karılardan daha yaratıcı olmak zorunda! ben diyorum ki mükremin'e elektrikli bir muamele çekelim. bakalım o mükremin iti iletken mi, yalıtkan mı? hahaahah. tabi tabi en iyisi bu. biz sonradan züleyha'ya iletilmek üzere, mükremin'e biraz cereyan verelim, ahahahahah hahaahaaha!
- ne yapacaksınız kızım sinemada fadıl'la?
+ anne uygun rutubetli ortamı bulursak mantar yetiştiricez!
- niye yetiştiriyorsun ki, gidip marketten alsana!
+ anne saf saf konuşma, insanın kendi yaptığı mantarın yerini tutar mı?!
- o da doğru ya... ama sinemada mantar yetiştirilir mi?
+ anne kültür mantarı bu, sinemada yetiştirmicez de nerde yetiştiricez?!
- aslında o da doğru...
+ anne mahsus yapıyosun değil mi? maksadın aslında beni deli etmek, değil mi?! bak anne, yirmi küsür yaşındayım, ilk defa bir erkek arkadaşımla sinemaya gidicem. film başlamadan yarım saat önce patlamış mısırların önünde ööööylece durucez, sonra salondaki afişleri seyrederken fadıl bana "sen şu filmi daha önce seyretmiş miydin?" diye sorucek, ben de ona "hayır ama konusunu biliyorum." diycem. sonra başka bir afişin önünde durucez, fadıl bana yine "sen şu filmi daha önce seyretmiş miydin?" diye sorucek, ben de ona "hayır ama konusunu biliyorum." diycem. anlıyo musun anne?!!!
- neyi?
+ ayyh! ailemin sayesinde ben yaşamıyorum ki, sadece hayatımın konusunu biliyorum! anladın mı anne!!!
lûtfiye'nin hıdır'la evli olduğu zamanlar.. daha doğrusu altı gündür evliler ama hıdır'da tık yok. sümbül hoca faciasından sonra lûtfiye'nin zoruyla doktora giderler:
* buyrun sizi dinliyorum.
- ne dinliyosun, ayıp değil mi? biz karı-koca aramızda konuşuyoruz. sen ne dinliyosun?!
+ kes sesini Hıdır!
+ doktor bey, kocamın bir problemi vardı da...
* nedir efendim mesele?
- aslında bir şey yok canım... yani... biraz belim ağrıyor o kadar.
+ yalan söyleme hıdır, sen bugüne kadar belini ağrıtacak hiçbir şey yapmadın ki!
+ doktor bey işte bizim sorunumuz da bu, kocamın beli hiç ağrımıyor.
* ha, yani şimdi siz kocanızın beli ağrımadığı için doktora geldiniz, öyle mi? o zaman ben size bir ilaç yazayım, onu almayın, geçer. şayet yine ağrımamaya devam ederse o zaman günde iki tane almazsınız. baktınız hiç ağrımıyor, ameliyata almayız hiçbir şeyi kalmaz.
+ görüyor musun hıdır, senin yüzünden doktorun abuk sabuk esprilerine maruz kalıyoruz.
+ doktor bey, kocam geceleri . . . . . . . uyuyor!!
* geceleri uyuyor ha, desenize kocanızın durumu ciddi.
+ hayıııır, sadece uyuyor.
* ha, aynı zamanda başka bir şey de mi yapması lazım? hanımefendi, modern tıp henüz uyumakta olan bir insana dolma yaptırtmayı başaramadı. mâmafih maymunlar üzerinde yapılan birtakım deneyler var, ama onların da yaptığı dolmaların dışının piştiği, içinin çiğ kaldığı görüldü.
- lûtfiye, ne anlatıyor bu?
+ yani doktor bey, siz de benim söylediklerimi yanlış anlamak için elinizden geleni yapıyorsunuz. ya ne maymunu, ne dolması.. benim kocam kocalık vazifesini yerine getirirken vazife başında uyuyor. anladınız mı?
* haaa, bu mu? ne uyuyosun lan, ayıp değil mi? erkek adam uyur mu? allah senin iyiliğini versin lan! demek sen öööyle bekliyorsun bu fosur fosur uyıyor ha, allah senin cezanı vermesin lan allah seni puhahhaaha (yarılır)
- aferin lûtfiye, sonunda amacına ulaştın, beni doktora rezil ettin, bu hafta tıp camiası sırf beni konuşur artık! teşekkür ederim lûtfiye... (kaçarcasına uzaklaşır)
+ hıdır nereye gidiyorsun?!
+ ne gülüyorsunuz be, açıkta bir şey mi gördünüz?! ne biçim doktorsunuz siz? bir doktor böyle şeylere güler mi? allahtan siz bütün doktorları temsil etmiyorsunuz.
* ahuhupuahahah aslında biliyorum gülmemem lazımdı...
+ afedersiniz ama sizin karşınızda bir laz fıkrası mı var?! çabuk yazın şu ilacı da temel'ime yetişeyim, ay ay, hıdır'ıma yetişeyim.
* şimdi bakın bu ilaçtan günde üç tane alacak. eğer ilaç saatinde uyuyakalırsa. . . . . . . bırakın uyusun puhahahahah
babanne- aa bitti mi şimdi ?
tozlu - evet, baksana ne de hüzünlü bir son hazırlamışlar,ağlıcam şimdi.
b - e insan bi "son" diye yazar, anlamayanlar olur..
t - nesi anlaşılmıyacak ki, bitti işte. hem evlilik delikanlı adamı bozar..
b - e ben anlamadım işte..
t - hehe peki.
tirbişon ve mükremin çıtır iş kurmaya karar verirler. konuyu lütfiye ye açarlar..
tirbişon: bir dükkan buldum içi çiçek gibi.
lütfiye: hayırdır ne dükkanı?
mükremin: tavukçu dükkanı açmaya karar verdik.
lütfiye: aa tavukçuluk mu?
mükremin: ne o beğenemedin mi?
lütfiye: yoo tavuklar kabul etmişse benim için sorun yok.