illallah dedirtmiş mahalle afacanının hasta olması durumudur.
daha önce bazı entrylerimde yaramazlık dalında lisanüstü master ve doktora yaptığımı belirtmiştim, okuyanlar bilir. e tabi o kadar insanın canını yakınca artık allahın sopası mı dersiniz ne derseniz deyin bir bedel ödeniyor.
zıvanadan çıktığım bir zamandı yine. yaz ayı ve eve girmiyorum. mahalle maçı yapıyoruz, akşama doğru saklambaç, zillere basmaca, camlara taş atmaca, cumartesi gecesiyse eğer ertesi gün kurulacak pazar için getirilen meyve kasalarına dalmaca derken gecenin bir yarısı eve geliyorum. tabi şikayetler benden önce gelmiş oluyordu ve annemden bir temiz dayak yiyiyordum. üzülmüyordum ama eskisi gibi, arsızlaşmıştım bu konuda. annem sinir oluyordu dayak yiyip de moralim bozulmayınca. neyse efendim, neredeyse tüm mahalle bana bir çare ararken bir sabah aniden yataktan kalkamamış 40 derece ateş ile yatağa çakılmıştım. kılımı kıpırdatamıyor o sıcakta kırım iti gibi titriyordum. annem kendisinden doğan canavarın o halini görünce önce inanamadı, hasta olduğumu anlayınca da bembeyaz kesildi. babam hastanede çalıştığından hemen ona haber verildi. babam gelene kadar annem sirke, nane limon, aspirin gibi basit tekniklerle bana müdahale etti. fakat kar etmiyordu. ateşim düşmemişti. seven sevmeyen tüm komşular yarım saat içerisinde eve doluşmuştu. yavaş yavaş baygınlığa doğru ilerliyordum. en son hatırladığım annemin ateşimin düşüp düşmediğini ölçmek için ağlayarak alnımı öptüğüydü. sonrasında hastanede açtım gözümü. dört gün yattım.
eve geldiğimizde sanki mahallenin en yaramazı değil de başbakan gelmiş gibi karşılandım. en az yüz kişi vardı evde(çocukluk işte nasıl da abartıyorum ama en az elli kişi vardı). herkesin elinde bir paket, öpen öpene. şaşkınlıktan dilimi yutacaktım. peşimden sopayla koşturanlar tombi ve pamko paketleriyle, buz gibi rc kutu kolalarla gelmişlerdi beni görmeye. ilk atarimi o gün bir komşumuz hediye etmişti bana. çocukkluk işte, hergün hasta olsam diye dua bile ettim allaha. tabi gücümü toparladıkça eski halime döndüm. annem ve mahalledekiler yine çileden çıktılar. zillere basıldı, camlara taş atıldı, ağaçlara ve pazar kasalarına dalındı, sebepsiz yere çocuklar dövüldü, uyuz olduklarımızın bisikletlerini lastikleri patlatıldı, şikayetler edildi ve en nihayetinde gecenin bir yarısı bendeniz hakettiğim dayağı yiyerek uykuya daldım. olması gereken gibi devam etti yani. ama aslında kimsenin benden nefret etmediğini gördüm hasta olduğumda, annemin beni canından çok sevdiğini gördüm...
dün çok hastaladığımı (bkz: 40 derece sıcakta it gibi titremek) bu başlıkta yazmıştım. zannedersem hasta olmam sebebiyle duygusal anlar yaşayıp geçmişi hatırladım ve bu anımı yazma gereği hissettim. şu an iyiyim, ama çocukluğumu özlüyorum. büyüyerek çocukluk ettiğimi farkettim. şu an bir ağaçtan mandalina koparıyor olmayı yeğlerdim. mutlu olmam için bu kadarı yeter de artardı bana...