arkadaşımın babası tarafından tarafıma zikredilmiş deyim.
( işaret parmağını işeme eylemini gerçekleştirdiğim yere ısrarla uzatırcasına)
-bi kere de şu yaralı parmağa işe be oğlum
(insanın açıp orada suratına bile işeyesi geliyo ama arkadaş hatrı işte.)
-tamam ahmet amca ben arabayı alıp geleyim taşıyalım eşyaları.
"işe yarayacak bir şey yapmak" anlamında kullanılan söz dizisi. genelde "ben etliye sütlüye karışmam" söylemini benimsemiş insanları bir işe davet etmek için söylenen acındıran söz.
parmağı cezalandırmaktır. parmak sizin sözünüzü dinlemeden olur olmadık yerlere girmiş ve çıkarken de yaralanmıştır. bu durumda kendi başına buyruk olan parmağı cezalandırmanın yolu üzerine işemektir.
ihtiyacı olduğunu bildiği halde birine en basit bir yardımı bile yapmamak yaralı parmağa bile işemez olarak sıfatlandırılır. olumlu anlamı ise işe yarayan bir arkadaş, bir dost, tanıdık sahibi olmanın getirisidir.
Gerçekten denenmiş ve sonuç alınmıştır. Ekmek bıçağıyla ok-yay yapayım derken işaret parmağımı hunharca kesmiş ve akabinde ilk iş parmağıma işemiştim. 9-10 yaşlarında bir çocuğun nasıl olur da aklına ilk bu gelir amk? Diye sorabilirsiniz tabii. Ama işte.. Köy bebesiyik hacı biz. Olsun o kadar.
atalarımızın gerçekten nasıl bir hayal gücüne, nasıl bir bilinç altına sahip olduklarını bir kere daha gözler önüne seren deyim.
öncelikle neden işemek ?! neden parmak ? yani neden "yaraya amonyak sürmek" falan değil ?! hayır, insan ilk duyduğunda bir afallıyor. iyi bir şey mi, kötü bir şey mi onu da tam anlayamıyor.
sanırım ataların olayı da bu. galiba dertlerini sürekli dolambaçlı yollarla anlatıp kendilerine gizemli ve bilge bir hava vermek istemişler ama bilinç altında da inceden bir türk fesatlığı da olduğundan olayı yine işemeye falan bağlamışlar... bilmiyorum... ama bence öyle...
Sene, seneler önce...
Belki Abdülhamit Haşmetmeap efendimiz hayatta idi.
Bir gün köylünün biri(gelin bunun adını sarı çizmeli mehmet ağa koyalım)
--spoiler--
Sarı çizme türklere ait idi. Rumlar mavi, yahudiler ise siyah giyerdi.
--spoiler--
Mehmet ağa pay ı tahta gitmişti memleketini hayvan tezeği kokan yollarından. belli ki ayağı arnavut kaldırımı taşlarının gettanlığına alışkın değildi. emeklemeye başlayan bebenin ilk adımını atarkenki gayreti ile yürüyordu medeniyetin yol olduğu bir ailemde. alışamam onun verdiği gayretle yürümeye çalışıyordu lakin o an kendini yerde buluverdi. kalkınma farketmişti ki az önce meyhaneden çıkan bir sarhoşum attığı şarap şişesinin kırılması sonucu cam kırıkları yolun dört bir tarafına saçılmış olup mehmet ağanın elini kesmişti. o an ne yapacağını bilemeyen mehmet ağa bir hışımla kahve'nin olduğu tarafa doğru yöneldi. şu yaralı parmağa şey yok mu nidaları eşliğinde bir sağa bir sola volta atıp duruyordu. van kimse sarı çizmeli mehmet ağanın dediğini anlamamıştı. ama mehmet abi diyordu ki köyde zülfo ağa nın yaralı parmağa yaşarsan eğer dur dediği aklına geldi. şehrin insanı ilk defa duymanın verdiği hayretle birbirlerine yakışıyorlar. ağalar ağalar aranızı şu parmağa içecek yok mu demişti son son defa son defa.
evet o gün bugündür öyle bir kelam neşvünema günümüze kadar darbımesel olarak gelmiştir.