yara

entry80 galeri4 video2
    30.
  1. guzel bir yılmaz arslan filmidir. yelda reynaud baş rolü oynamıştır. film frespici ödülüne layık görülmüştü. bu ödül türk-alman yapımlarına verilen bir ödül.

    yelda reynaud hastadır. babası onu türkiye'ye abisinin yanına gönderir. türkiye'de iyileşeceğini düşünmektedir. fakat kırsalda değişen yaşamı onun psikiyatrik rahatsızlıklarını arttırmıştır. amcası kaçmasın diye pasaportunu saklamıştır. pasaportunu bulamasa da yelda reynaud evden kaçar. bir tıra şöföründen habersiz olarak biner. şöför durumu anlayınca kaçmaya başlar. bayılan yelda reynaud'u köylüler evlerine taşırlar. ancak film çok enteresan bir kurguya sahip. filmi anlaşılmaz kılan bu düzende bir yandan da karakolda akabinde tımarhane yaşayan yelda reynaud vardır. onu tımarhaneden çıkarabilecek babası dışında tek kişi vardır; başkasıyla kaçan annesi.
    3 ...
  2. 29.
  3. 28.
  4. ''Sanatçıların, yarası olan insanlar olduğu söylenir. Yarası olmayan insan olurmuş gibi... Hiç yara almadan bu dünyadan geçip giden varmış gibi... Yara çok derinken, henüz açıkken, kanıyorken yaratmak imkânsızdır belki de... Hâlâ bir ümit varken, nekahetteyken yahut şifayı onda ararken mümkündür ancak yaratıcılığını kullanabilmek de... Ağır yaralıysanız eğer, öylece kıpırtısız kalırsınız; acınız çok büyükse olduğunuz yerde kıvranırsınız... Hiçbir şey yapamazsınız o haldeyken... O yaraya bakabilmek biraz vakit ister; yaranın kabuk bağlamasını, ağrısının acısının, sızıya dönüşmesini bekler. Acıdan kaçarken tutunduğunuz bir dalsa yaratmak, uzun süre çekmez sizi ya da siz yorulursunuz, kayar elleriniz, boşluğa savrulursunuz. Bir ümittir o dal; gücünüzü toplayıp yeniden tırmanana yahut da birileri duyup sesinizi yetişene kadar. Kolay değildir kendi yaranıza kendinizin neşter atması. Bir cerrah bile uyutur, uyuşturur sizi, ameliyat ederken. Ruhunuzdaki yaraları iyileştirmeye çalışan bir doktor, yüz yüze getirip yaranızla daha da çok yakar canınızı; henüz tazeyken o yara buna dayanamazsınız. Kaldırmaz bünyeniz, meğer ki zaman geçip de yeniden güç kazanmış olmayasınız. Belirsizlikler, kalp çarpıntıları, kaybetme korkuları, kıskançlık, anlatamamak, anlaşılamamak, küçük kırgınlıklar, çok yakın olamamak, hayal kırıklıkları, özlem, var olan veya önünüze çıkan engeller besleyebilir yaratıcılığı şayet hepsinin arasında bir mutluluk, bir heyecan da yaşanabiliyorsa; umutlar büsbütün tükenmemişse. Öfke ve nefretle de bilenir bazen yaratma duygusu, o yaranın açılması acıdan fazla onu açana karşı bir kızgınlık uyandırıyorsa. Mutsuzluğun o dipsiz ve kapkaranlık kuyusuna düşmüşseniz fakat, ümidinizi yitirmişseniz, içinizde kıpırdanan her duygu aynı acıyı canlandırır. Hissetmemek için bütün duygularınızı öldürürsünüz. Artık hiçbir şey doğmaz sizden. Umutsuzluğun olduğu yerde doğum olmaz. Yaranızın kapanacağına, iyileşeceğinize dair inancınız varsa, her şeye rağmen beninizi ayakta tutabiliyorsanız, buna değeceğini düşünüyorsanız derdinizin dermanını da aramaya başlarsınız. Bazen de can havliyle olmadık devalardan medet umarsınız: Tedavi edeceğine yarayı işleyen ve ona yeni yaralar ekleyen. Ne kadar zaman geçerse geçsin üzerinden, üstü ne denli örtülürse örtülsün, gerçekten ağır bir yara almışsanız kolay kolay cesaret edip dokunamazsınız oraya, etrafında dolaşırsınız, hafif hafif yoklarsınız olsa olsa. O kadarı bile yeter acıyı anlatmaya. Mutlu anlarla ve hüzünlü zamanlarla coşar yaratıcılık; hüznün mutlulukla her daim ilintisi vardır. Hüzün en çok da geçmiş mutlulukları hatırlamaktır. Acıyla yaratanlar, yaralarına uzaktan bakabilenlerdir; kendilerine yabancılaşmayı başarabilenler. O süzgeçten geçmeden sanat sanat olmaz zaten, düpedüz haykırmak olur. Sanatçılar, küçük yaralarını bir pertavsızla gösterir gibi büyütebilenlerdir ihtimal. Büyük yaralarına ise yaratıcılıklarına sığındıklarında dürbünün tersiyle bakarmışçasına bakabilenler. Farkları biraz da buradadır, yaratmak için neye ihtiyaç duyuyorlarsa onları bulup oynamalarındadır. Egolarının gücünde, o gücün her şeyden önde gelmesindedir. Yaratıcılığı besleyen en tatlı gıda aşktır ya, öyleyse sadece onun için izin verirler egolarından ödün vermeye. Yeter ki hayatlarında bir aşk bulunsun diye hatta, onu kendileri yaratıp kendileri büyütürler. Yaralarını bizzat açıp, açtıkları yarayı önemserler. Öylesine bir gereksinimdir ki bazı da bu, onları yaralamasına müsaade ettiklerine minnettar da kalırlar. Hepimizin yaraları var, kimi hafif kimi ağır. Onlarla olgunlaşmak yalnızca kendi hayatımızda daha güçlü durmak, hoşgörülü olmak, başkalarını da anlayabilmek değildir ama, başkalarında yara açmayacak derecede hassaslaşmaktır. Beyhudedir hiç yaralanmadan yaşamaya uğraşmak, hep kaçmak yaralanmaktan ve sizi yaralayacağını sandıklarınızdan. En çok neden kaçıyorsanız o gelip sizi bulur. En büyük darbeyi de nedense en fazla güvendiğiniz, ondan sakınıp saklanmadığınız insan vurur. Sevdiklerinizi yitirmekten daha derin yara yoktur. Asla silinmez ruhunuzdaki izleri. Çaresizsinizdir, mecburen kabullenirsiniz. Göz göre göre yaranızı hoyratça kanırtanı lakin hiç affedemezsiniz. Avunmaya çalışırken, teselliyi bulduklarınızı sonradan siz yaralarsınız kimi zaman da. Avununca unutursunuz.

    Yaralar yaşamanın bedeli. O bedeli ödemeden galiba anlayamıyoruz değerini.''

    http://www.taraf.com.tr/makale/2932.htm
    4 ...
  5. 27.
  6. sertab erener'in levent yüksel ile söylediği, küçük iskender'in sözlerini yazdığı, atilla özdemiroğlu'nun bestelediği şarkı.
    0 ...
  7. 26.
  8. 25.
  9. Yaralıyor bizi bizim için kurşun döktürenler
    yaralıyor bizi,bizi üzerlikle tütsüleyenler
    yaralıyor bizi boyunlarımıza mutluluk muskası geçirenler.

    Artık gitmeliyiz,durmalıyız denize yakın bir yerde,
    belki aydınlandığını görürüz ıslanan kumların
    belki fısıldadığını duyarız taşların kendi aralarında
    Can yelekleri tavandadır!

    Özdemir ince
    0 ...
  10. 24.
  11. somut olabildiği gibi soyut da olabilen bir şey. kimi zaman gözle görülen yerlerde oluşur, kimi zaman görülmeyen yerlerde. bazısı çabuk kabuk bağlar, iyileşir. bazısı ise zaman alır. en kötüsü de görünmeyenleridir. olmasınlardır. kimsenin hayatında yara olmasındır.
    1 ...
  12. 23.
  13. melodik bir şiir. aslına bakarsanız küçük iskender şiirinin ulaştığı en güzel noktalardan biri. ilk kez benzetmelerde aşırıya kaçılmamış. anlaşılmazlık kalkmış ortadan. bir martıyı ağlattın senile aynı tadı veriyor bana.
    0 ...
  14. 22.
  15. yelda reynaud a, halil ergun, nur surer, fusun demirel gibi isimlerin eslik ettigi guzel bir yılmaz arslan filmi. almanya dan turkiyey apar topar gonderilen bir kızın *, tımarhaneye kadar uzanan oykusu anlatılmakta ve gurbetcilerin yasadıgı kimlik bunalımına bir bakıs atılmaktadir. yelda reynaud un devlestigi sahnelerle aklıma kazınmıstır.
    0 ...
  16. 21.
  17. gecmisin uzerimizde biraktigi izdir yara. o kadar acitmistir ki kendimiz olamayiz ve ayni aciya yasamamaya gore hareket ederiz. o kadar derindir ki bazen oyle derindirki sen kapandigini sanarsin, aslinda sadece kabuk baglamistir. bir tek soz yeter onu yeniden hissetmeye. ne bir ilac ne bir yalan gecirir yarayi o hep oylece durur yerinde.
    0 ...
  18. 20.
  19. bak burda ne var
    bir derin yara
    bir bakış baktın yüreğim,
    döndü de kora

    hangi aydaydık,
    günlerden neydi
    bir gülüş güldün;
    tüm güller boynunu eğdi

    bir acayip haldeyim
    dinle bunları
    bize demişler serseri
    severim onları

    ne güzel olmuş gök mavi,
    yeryüzü sarı
    sen iste gelsin,
    gönlümün ilkbaharı

    sanıldığı gibi çamur fenerli olduğundan yazmamıştır o mısraları... çamur'un diğer şarkılarına bakıldığında da divan edebiyatı ve tasavvuf edebiyatından kelime ve mazmunları kullandığını görüyoruz. Bu şarkıda yara ile anlatılmak istenen sevgiliye kavuşamama ve onun gönlünde açtığı yarayı anlatır. Sevgilinin gamzesi oka benzetilir kaşları yay kirpikleri ve bakışları ok ile aşığın gönlüne saplanır. ok çelikten yapılır ve çeliğin yapımında su kullanılır. aşık asla sevgilinin bakışının kalbinde yara açmasından şikayet etmez çünkü bu bakışlar onun gönlüne su serper rahatlatır ve bunu bir acayip hal olarak anlatır. aşık sürekli rakip ile çekişmektedir. rahipler zahiddir ve içki meclisini sevmez aşık ise sevgilinin dudağını şarap olarak görür ona ulaşmak ister bu nedenle içkiye düşkünlüğü vardır. rakip ise ona "serseri" der. aşık hangi ayda ve günde olduğunu unutmuştur çünkü sevgilinin aşkı ve dudağıyla sarhoşluk yaşamaktadır. sevgili gül bahçesinin en değerli çiçeğidir ve hiç bir çiçek onunla yarışamaz. lale tüm hediyeleri ona sunar selvi onun boyuyla yarışamaz. sevgili güldüğü zaman güller onunla yarışamayacağından boyunlarını eğer sevgilinin ayağına yüz sürerler.
    gök yüzünün mavi, yerin sarı olması aslında fecr-i ati ve servet-i fünun dönemi özelliği gibi gözüksede zamanında renk ve resimlerle duygu anlatma yunus emre ve şeyh galip'te de vardır. böylee hayattaki her nesneye bir renk yükleyerek o kelimeleri kullanmadan sadece renklerle bunu ifade ederler. yerin sarı olması; güneşin batması demektir. güneş sevgiliyle yarışamaz ve batar zaten yer yüzü sevgilinin ışığıyla aydınlanır. Sevgilinin gelişi ilkbahardır. ilkbaharda aşk meclisleri dışarıya kurulur ve bu sevgilinin meydanlarda dolaşması gül yüzünü göstermesi etrafı aydınlatması demektir. ilkbahar mutluluk demektir. işte aslında bu şarkının içinde yatanlar bu ve daha nicesidir.
    9 ...
  20. 19.
  21. bir gün afallar düşersin dizin de elin de ya her herhangi bir derinin dış yüzeyin de hafif bir soyulma olur kanar ilk dakikada birşey hissetmezsin sonra sıcaklığı geçince sızladığını hissedersin bir kaç gün sonra kabuk bağlar kabuk düşer yara çok derin değilse deri üzerinde iz bırakmaz. ama her zaman yara bu şekilde olmuyor.

    derinin altında kalbinin için de öyle bir yara açılır ki kabuk bağlamaz hep bir yerlerden hava alır. sıcaklığı geçer nede soğur tam kabuk bağlar tekrardan açılır yara içinin acıması çok daha sertleşir tedavisi pansumanla olmaz hiç bir doktor profösör kimse kapatamamaz o yarayı. ya tamamamen söküp atmak istersin kapuğu bu sefer kalp bir kere daha kanar acı üzerine acı daha bir sert biner balyoz etkisi yaratır. sonra insaoğlu acıya fazla dayanamadığından kalp ritim bozukluna uğrar ve durur.
    1 ...
  22. 18.
  23. küçük iskender' in muhteşem sözleri, levent yüksel'in muhteşem vokaliyle dinlerken de adı gibi yara açan, hatta yaranıza tuz basan melodi ve duygu bütünü.

    "kör noktalar vardır her aşkta
    insan doğar ölmez o suçla"
    2 ...
  24. 17.
  25. bir süre sonra kabuk bağlayanları makbul olan bir çeşit asalakgil. kabukla oynucaksın, eğleneceksin ; öbür türlü bi şeye benzemez.
    0 ...
  26. 16.
  27. yaralar neden açılır? tabikide yaptığımız hatalar yüzünden. onlar zamanı gelince kapanır ve tekrar yapmamız için izi kalır. bakıp bakıp hatırlarız. o yaralarla yaşayamayız ama varlığınıda inkar edemeyizde. kapanmasınıda beklemek yanlış. bunun için bişiler yapman gerekir. ne bilim merhem falan...
    0 ...
  28. 15.
  29. çamur grubunun insanı kendinden geçiren,ama defalarca üst üste dinlenmesi sonucunda yeter uleyn dinlemeyin şunu demenize sebebiyet veren şarkısı
    3 ...
  30. 14.
  31. cerrahide deri veya mukoza tabakasının yarılmasına, ezilmesine veya berelenmesine verilen addır.
    adlî tıptaki yara kavramı ise cerrahide anlamından çok daha şümullüdür *. bir kişiyi zehirleyerek hasta etmek; kolunu burkarak eklem yerinden çıkarmak; aç, susuz veya soğukta bırakarak hastalanmasına sebep olmak; korkutmak suretiyle bazı psikolojik rahatsızlıklara yol açmak da yara tabiri dâhilinde incelenir.

    meydana getirilme sebeplerine ve meydana getirildikleri bölgelere göre sınıflandırılırlar:

    *meydana getirilme sebeplerine göre

    - aletlerle meydana getirilen yaralar
    - infilak tesiri ile meydana gelen arızalar
    - elektrik tesiri ile meydana gelen arızalar
    - yıldırım tesiri ile meydana gelen arızalar
    - güneş çarpması ve sıcak vurması neticesi meydana gelen arızalar
    - yüksek hareket tesiri ile meydana gelen arızalar
    - soğuk tesiri ile meydana gelen arızalar
    - açlık ve susuzluk neticesi meydana gelen arızalar

    *meydana getirildikleri bölgelere göre

    - baş yaraları
    - boyun yaraları
    - göğüs yaraları
    - karın yaraları
    - etraf yaraları
    1 ...
  32. 13.
  33. çok hareketli ve aynı zamanda hüzün veren çamur şarkısıdır. isyan içerir. "bize demişler serseri, severim onları" dizesiylede çok güzel bir ayar içeren şarkıdır.
    3 ...
  34. 12.
  35. levent yüksel'in back vokallerini yaptığı sertab erener şarkısı.
    1 ...
  36. 11.
  37. çamur adlı müzik grubunun bir parçası. başındaki melodi, tarık akan ile halit akçatepe nin oynadığı canım kardeşim adlı filmin müziğine benzemektedir.

    (bkz: cahit oben)
    4 ...
  38. 10.
  39. 9.
  40. ''yaraaa...boys anılar...soytarılaar'' şeklinde devam eden şarkının sözlerinde geçen kelime. (bkz: hip hopa atılan yumruk)
    1 ...
  41. 8.
  42. sözleriyle olduğu kadar ezgisiyle de yürek burkan , en güzel çamur şarkısı.
    5 ...
  43. 7.
  44. ne güzel olmuş gök mavi,
    yeryüzü sarı
    sen iste gelsin,
    gönlümün ilkbaharı.

    kısmıyla çamur grubunun fenerli olduğu izlenimi veren güzel şarkı.
    7 ...
  45. 6.
  46. Dünya gözlerimin içinde
    hayatın hüznü ve aşkı da
    başınızı eğmeyin hiç
    kaçışlara yeltenmeyin
    ömrümü tükettiniz benim
    hangi su yıkayabilir ki
    yüreğinizden akan kiri

    Hem uzağım hem yakın
    bir'den dağılan taneyim
    karlı dağlar uç noktası
    çiçek açan düşlerimin
    denizle sevişen ırmak
    benim işte o yangın

    Güneşli günler hatırına
    ölümleri göze alıp
    dağlar ardına uçan
    kuşlarca özgür değiliz,
    hangi pencereyi açsam
    yanık kokuları sızıyor
    hayatın avlusundan

    iyice küçüldü dünya
    sınırsız kımıltılar
    barınıyor içinde aklın,
    sarsılıyor saltanatı
    yanlışı baştacı edenin
    gözlerimizin çevreni
    gökyüzünü de alıyor içine

    Karıncanın türküsüne
    sağır kulaklarınızla
    nasıl duyuyorsunuz
    Tanrı'nızın seslenişini?
    Ölü toprağıyla oğup
    üstümüze serpiyorlar hüznü
    palyaçolar panayırında
    bir türlü olmuyor sabah.
    * *
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük