karşıdan karşıya geçerken önce sola bakıp sonra sağa bakmak fakat tekrar sola bakmamaktır.
sonuç olarak ; kendini ya hastanenin bir odasında ki bu bir yoğun bakım odası da olabilir. yada en kötüsü morgunda...
Güneşli bir günde saat 15.30 civarıdır. Koyu camlı güneş gözlüğü takılmış, arabada seyahat ediliyordur. Bolu tüneline girildiğinde "aaaa ne ara gece oldu!?#$@&" diye bağırılır ve gözlük fark edilir...
yolda yürüyen tanıdık birine selam verdikten sonra kolay gelsin görüşürüz demek. bizzat başıma gelen saçma sapan olay adam normal şekilde yürüyor hiç birşeyle uğraşmıyor, taşımıyor.
Kendi arabam diye aynı model başka bir arabaya yöneldim ve kapısını açtım. işin garibi arabayi açık bırakmışlar. Üstüne bir de "bu arabaya ne olmuş böyle allah allah...!" Diye ciddi şekilde arabanın içini bile inceledim.
Kendi kendime şaşırıyorum valla.
dalgınlık tarihimin beni en çok güldüren anısıdır. şöyle ki;
o sıralar ailemin istanbul'da benimde üniversite için ankara'da ikame etmem sebebiyle sık sık otobüs yolculukları yapardım
bu iki şehir arasında. şöyle bir huyumda vardır ki otobüs yolculuğunu sevmemem sebebiyle yolculuk yapacağım günün evveli uyumaz, tüm yolculuk boyunca uyumak için elimden geleni yapardım. yolculuklarımın bir ikinci özelliği ise hep gece olmasıydı çünkü böylelikle hem kolayca uyuyabilir, hem de istanbul'da daha fazla vakit geçirebilirdim.
fakat heyhat sanki eski tecrübelerimi hiçe sayar gibi göz kapaklarım bırakın kapanmayı kıpırdamıyordu bile. belki yanımda yüzelli kiloluk bir (bkz: bufalo)nun oturması, belkide şoförün pencereyi hafif aralayıp yaktığı sigaranın asırlık tiryakiliğime meydan okurcasına salınması yüzündendi ama neticeyi değiştiremiyordu ne yazık ki.bereket otobüs yolcu almak için bir yerde durmuştu ve hemen atlayıp sigaramı yakacaktım.
ufak eşyaların konulduğu koltukların yukarısında duran bölmeden montumu aldım ve dışarı çıkıp sigara içmeye başladım. döndüğümde usulca yerime oturdum ve hayalet gibi önümdeki koltuğa bakıyordum. doğuştan esrarkeş gibi bakan gözlerim uykuyla sapıtmıştı artık. etrafı kolaçan ederken yanımdaki bufalo öldü mü diyerek sağ tarafıma baktığımda tatlı bir teyzenin hayırdır der gibi bakan gözlerini gördüm. teyzecim tipimden korkmuş olacak ki önce ufak bir yutkundu sonra hafif gülümsemeye başlamıştı ki pardon diyip bizim ayunun yanına oturdum. tekrar yolcu alımı tekrar sigara ve tekrar teyzenin yanına oturmuştum. öncedende yaptığım hareketleri sırasıyla yaptım sonra ulan bizim bufalo nerde diye bakmamla beraber cici teyzeyi gördüm. yalnız bu sefer teyzede tuhaf bir ifade vardı, teyze ne düşünüyordu bilmiyorum ama tekrardan özür dileyip yerime oturdum. zayıf olmamdan yararlanan bay angus taşaklarını kaşıyarak karşılamıştı beni bu sefer. sezerciğe aç olduğu için köfte ısmarlayan amcanın sırıtışıyla yavaşça doğruldu ve nihayet oturabildim.anlaşılan kendide bana acıyordu.
muavin kürek gibi sesiyle yirmi beş dakika mola verildiğini söyleyerek uyandırmıştı beni ve ölü misali kıpırdayamadım bile. öhöm böhm diyerek * zat-ı leblebi müsade istedi ve ardından birşeyler yemek için aşağıya indim. sonunda dışarının ayazından kurtulmuş ve montumu katlayıp yerine koyduktan sonra yerime oturmuştum. ulan amma
denyolar var diyerek ve içimden sağlam küfürler ederek çekirdek çitleyenlere * ve ayakkabısını çıkarıp çoraplarıyla uyum içinde oturanlara bakıyordum. ya arkadaş bizim bufalo yine nerde ya diyerek sağ tarafıma bakmamla teyzeyi gördüm. teyze ise artık son bir çabayla otur yavrum otur sen benim evladımsın diyerek iffetini korumaya çalışıyordu. ulan arkadaş n'oluyo ya diyerek hem dalgınlığıma hem teyzenin ruhuma attığı iftiraya bir isyan şeklinde kalktım ve yerime oturdum. artık analitik zekamı ve kuramsal bakışaçımı devreye sokmamın zamanı gelmişti. sonunda şu yargıya varmıştım. yer olmadığı için montumu teyzenin oturduğu koltuğun üstündeki bölmeye koyduğum için montumun bulunduğu yerin hemen altındaki koltukları yerim bellemiştim ve başıma bunlar gelmişti. pisagor'u öklid'i hatta rahmetli başkan kennedy'i devreye sokarak vardığım bu çözümleme (çözümleme denince akla sırrı süreyyanın muronun vb. gelmesi) beni bir hayli memnun etmiş olacak ki bufaloya bende bir tane sırıttım.
esnemeyin a dostlar, macera yeni başlıyordu.
evdeydim nihayet, açık sarı ve sigara dumanıyla renklenmiş duvara ve beyaz tavana bakarak uyuyakalmıştım.
zaarrrrrrrrrr telefon sesi, arayan çocukluk arkadaşım onur'du.
-aloooovv*
-alo tedavül naber abi
-iyiyim kanka. sen nasılsın
-olum yeni mi uyandın saat iki.
-* evet abi hayırdır, nerdesin
-bizim semtteyim. saat üçte şu şu yerde buluşalım.
-tamam abi, saat üçte şu şu yerdeyim (saat tekrar kontrol edilir)
-tamam, hadi görüşürüz
-görüşürüz.
yalnızlıktan ölürken çalmayan telefon uykuda çalardı böyle. (bkz: murphy yasaları) (bkz: interstellar)*
uzunca bir süre duvarlara, mavi, gri ve bordo desenli yatak örtüsüne kilitlenmiştim zira hala ayılamamıştım. sonra tanrılar bana acımış olacaklar ki yavaş yavaş nöronlarım çalışmaya başlamıştı. evet, evet evet uyanıyordum. bu oda, bu duvarlar ya bu beş katlı ince kitaplık. yo yoo, hayır
evet, haklıydım, ben ankara'daydım. arayan arkadaşım ise istanbul'a gittiğim gün görüştüğüm ve beni hala istanbul'da zanneden sevgili arkadaşım, dostum idi. belki bu saatten sonra eski arkadaşım demeliydim.
sonra yavaş yavaş düşünmeye başladım. ya şimdi nasıl denir böyle bir şey canım. ya gardaş kusura bakma ben biraz geç gelicem.
niye abi, şey yol biraz uzun. nasıl yani. kanka ben ankaradayımda biraz zor oluyo gelmesi malum iç anadolu trafiği.
aklımda oluşturduğum tüm senaryolar fiyaskoydu, artık gerçeği kabullenip aramaya karar verdim. en sevdiğim arkadaşlarımdan biri tarafından artık gerçek bir mal olarak anılacaktım. anılarda, hatıralarda, rakı masalarında, belki ibretlik hikayelerde.
-alo
-efendim abi
-abi şey dicem
-evet
-kanka ben aslında
-evet abi, sen aslında
-ben aslında sana uzun süredir aşığım, anlıyor musun. seni görmemeliyim.
-ne diyon hımına koyim ya, olum gelmiyo musun
-kanka, ben ankara'dayım
-ne ankara'sı olum * ya olum bi siktirgit ya
-gahshsha
-jfjdkdkdj
-jfjdkdkdj
-dkslffllf
-çekosyavaklalılaştıramadıklarımızdakilerdenmisiniz
-hahaha
Gece vakti eve geç gelinir, üst baş çıkarılmadan yatılır o yorgunlukla. Sabah erken kalkilir tabi, iş güç var geç kalmamak lazım. E tabi bi de giyinmek lazım. Odaya gidilir,bakılır üstte kot var, dolaptan pijamalar alınıp bir güzel giyilir. E hadi ben hazırım diyip cikmaya yeltenilir, anne "nereye bakkala mi" diye sorar. Ne alakasi var carsiya işlerim var vs. demeye kalmadan durum çakılır.
Nasil bir kafaysa, üstümde ne varsa tersini giymeye ayarlamış kendini namussuz.
Arkadaşın cidden saçma salak iki fotosunu yanlışlıkla, birbirimize karşı x hanım y bey diye hitap ettiğimiz Whatsapp grubuna göndermiştim. Hani o giden mesajı havada uçarken tutmak istersin ya o anları yaşadım ama vakit çok geçti.
Üniversite hayatımda ilk defa elime kopya döşemiştim.Yine üniversite hayatımda ilk defa sınav esnasında hocayı yanıma çağırdım bir şey sormak için.Hem de kopyanın yazılı olduğu elimi hocanın gözüne soka soka kaldırarak.Sonrası malum hoca bu ne dedi.Hocam tabiki dersle alakalı değil tiyatrocuyum repliklerim yazılı bakın okuyun isterseniz deyip avucumu gösterdim.Yazılar karışık olduğundan kağıdıma bakıp yok devam et.Aferin iyi gidiyorsun demişti.Bu da böyle bir anımdır.
bilgisayar başında "dünyanın en güzel kadınları listesi açıklandı, işte gelmiş geçmiş en güzel 100 kadın" başlıklı haberi okurken, manita arar. normal bir konuşmanın ardından asıl sadede gelinir.
iş yerinin bahçesinde doğum yapan köpeğin 10 adet yavrusu olmuştur ve hatun o yavrulara sahip bulduğunu anlatmaya başlamıştır;
-canım ya sizin bahçedeki köpekleri ne yaptınız?
+kadınları mı? kadınları şey yaptık ya...
-kadın mı?
+ne kadını?
-kadın dedin?
+yoo köpek dedim.
-kadın dedin işte hem de iki kere?!
+hahahahahha kadın mı dedim harbiden...
-allah belanı versin gerizekalı!
+lan deme öyle ya hahahahaha... kadın mı dedim harbiden hahaha...
-bi de gülüyo şerefsiz! aklında hep kadın var bıktım artık yeter!
+yahu yok internette kadınlara bakıyodum da...
-yuh ya bi de utanmadan söylüyo!
+ya dur öyle değil, dünyanın en güzel kadınlarına bakıyodum.
-siktir git lannoldu! allah belanı versin.
+ya bi deme öyle ya hahaha.
kalabalık bir whatsapp grubunun dedikodusunu yaptığımız diğer whatsapp grubunu birbirine karıştırdım. alt küme whatsapp grubuna yazacağım şeyi, asıl gruba yazdım "şu nazlı ne gerizekalı yaaa" dedim. evet sözlük. uzun süren bi sessizlik oldu. toparlayamadım. yediremedim de kendime. sanki bilinçli yapmışım gibi nazlıyla kavga edip çıktım gruptan. anaaaammm. çok zordu.