-kitapçıda çalışan kıza "fantastik kitaplar nerede?" diye soracakken, "fantezi kitapları nerede?" diye sormak
-kafanın bir dünya tilki ile dolu olduğu bir anda, tükenmez kalemi ağza sokup, sigara ile yazmaya çalışmak.
daha kombi denen mucizenin evlerimize teşrif etmediği, develerin tellal , pirelerin berber olduğu yıllarda, yıkanma ihtiyacını gidermek için banyoya giren baba kişisinin,kaynamış suyu kovaya boşalttıktan sonra tabure diye az önce sönmüş tüpün ızgarasına oturmasıyla vuku bulan ve baba kişisinin zagor tenay tadındaki ahhhhyakkkkkkkkk !!! nidası ile banyo önüne toplaşan aile eşrafının gülme krizlerine girmesine sebep olmuş olaydır.uzun bir zaman baba kişisinin kıçı dart tahtası gibi gezmeside cabası ondan hiç bahsetmiyim.
at kuyruk ve arkadaşı selim * asansöre binmişlerdir.
bunların arkasından asansöre bir adam daha biner.
o adam ikimiz tarafından da ilk defa görülmektedir. yani daha evvel bir tanışmışlıgımız yoktur.
mal selim bir yeri aramak için telefonu kulagına götürür.
hani arandıgını belli eden dııııt sesi geldigi anda o arkadan gelen abinin de telefonu çalmaya başlar.
aynı anda çalmıştır.
bizim mal selim heyecanlı bir şekilde kendi telefonunu kapatır, abiye döner ve;
'abi pardon ya seni mi aramışım?'
acil olmasına rağmen evden anahtarı bulamadığın için bir türlü çıkamamak. telaşla her yerde ararken; en sonunda anahtarı en başından beri avucunun içinde tuttuğunu farketmek.
üç arkadaş mutfaktadırlar.herşey gayet normal kendi seyrinde bir hayat yaşanmaktadır.derken içlerinden biri ısınan suyla çay demlemeye karar verir.ayağa kalkar ve demliğin kapağını açar ardından elindeki nesneden demliğin içine çay koymaya çalışır.fakat ciddi manada zorlanmaktadır çünkü elinde tuttuğu nesne hiçte zaptedilesi bir şey değildir.arkadaşının bu zor durumunu farkeden şahsım oturduğu koltuktan zıplar "dur hocam öyle değil şurdan delelim" der.ve delinmeye çalışılan nesnenin ağzı demliğin içine doğru yönlendirilir.hani bir üçüncü şahıs daha vardı ya işte; ayaktakiler ile olaya müdahil olmayan üçüncü şahıs birden göz göze gelir bir kaç saniyelik sukuttan sonra ayaktaki kahramanlarımız geçici hafızalarını kontrole başlarlar aaahhaa o da nesi ellerinde tuttukları nesne beş kiloluk sıvı yağ tenekesidir ve anlaşıldığı üzere çay demlemek için demliğe boşaltılmaya çalışılmaktadır.
gelelim sonuca:hadi birinci şahıs çakmadı köfteyi, ona yardıma kalkan(bu ben oluyorum) da çakmadı hatta tenekenin bir yerinden delik açalımda hani hava basıncı yardımıyla belki sıvı yağ daha kolay dökülür gibisinden yüksek fizik bilgisiyle olaya damga vurmaya çalışan ben...ya oturana ne demeli o garibim "ne yapıyor bunlar" diye dalıp gitmiş, sonradan öğreniyoruz tabii, mübarek tam teslim bize öyle bir dalgınlık yapacağımız aklına gelmiyor işte arkadaş dediğin böyle olur * vesselam.
ağrıdan çatlayan başa iyi gelmesi için ilaç içmeye karar vermek, bunun için mutfağa gidip bir bardak su ile geri gelmek. suyun bir dikişte bitirilmesi, yarım saat sonra "ulan bu ilaç hiç mi iyi gelmedi" diye düşünürken bir boş bardağa bir de masada duran hapa bakıp doğuştan kafamın güzel olduğuna kanaat getirmek
üniversite birinci sınıfta açık yeşil gözlü, güneş yüzlü bir çocuğa fena tutulmuştum. 2 aylık bir platonik dönem sonucunda artık tam leyla kıvamına gelmiş, hayatımı tamamen onunla konuşabildiğim (bkz: pembe bulutlar), uzaktan görebildiğim (bkz: mavi gökyüzü), okula gelmediği (bkz: alacakaranlık) günler üzerine kurmuştum.
yaz tatili de bu çocuğun hayali ile bir rüya gibi geçip gittikten sonra 2. sınıfın ilk günü pür heyecan okula gittim. biricik sevdiğim de oradaydı; fakat bir garipti. saçlar koyulaşmış, yüzü daha sert hatlı olmuş, hatta beni tanımaz hale gelmişti. içimdeki leyla bunlara aldırmadı tabii, 2 ayda insan çok değişebilir, hatta sınıf arkadaşını unutabilirdi. dört gün boyunca yeni imajıyla platonik aşkımı takip ettikten sonra bir ders çıkışı 'selam' diyen bir sesle irkildim. döndüğümde bir önceki sene vurulduğum gözler bana bakıyordu. o okulun ilk günlerini ektiğini anlatırken 4 gündür kendisi zannettiğim sınıf arkadaşımız arkasından geçip gitti.
o gün bu gündür yüz hafızama hiç güvenmem.
bütün bi yaz arabadan neredeyse hiç inmemiştim. sürekli arabayla gezip tozunca ve şehir trafiğinde olunca bütün bunlar beyin uyuşmuş tabi benim çoktan. bir gün arabayı servise verince yaya kaldık tabi. yürüyerek bi yere gidiyorum. kaptırdım kaldırımdan yürü allah yürü, bi yerden sola dönüp aşağıdaki yola inmem lazım. bakıyorum sola dönülmez levhası var. hasssktir burdan dönemem diyip biraz daha yürüyorum o da ne bi sonraki aralıkta da sola dönülmez levhası var. yine basıyorum küfürü devam ediyorum yürümeye. taa ki 3üncü aralıkta aklıma geliyo altımda araba olmadığı ve yaya olduğum. allah akıl fikir versin bana.*
erkek yurdu diye kız yurduna girmek, bir de üstüne odaya çıkmaya kalkmak:
yukarıdaki özet cümlesinden yurtta kaldığım gibi bir anlam çıkarılmasına rağmen yurtta bulunma sebebim arkadaş ziyareti idi. neyse efendim, gelelim konumuza, yurtta ** kalan bir arkadaşımla yaptığım telefon görüşmesi sonucu arkadaşımla yurdunun kantininde buluşmaya karar verdik. ben yurda yakın olduğum için çok çabuk geldim, arkadaşa da "ben geldim kantinde seni bekliyorum" gibisinden bir mesaj attım, o da "5 dk.ya kadar geliyorum" diye cevap verdi. dakikalar birbirini kovalarken saate bakmamla tam 25 dakikadır beklediğimi farkettim. bunun üzerine çayımı bitirip gidip arkadaşı odasından almaya karar verdim. tam ayağa kalkmıştım ki telefonum titredi; arayan arkadaşımdı:
-oğlum nerdesin yarım saattir seni bekliyorum
+kantindeyim abi ben, asıl sen nerdesin
-kantinde misin? ee ben de kantindeyim
+nasıl yaa, yoksun işte
-(arkadaş meseleyi anlar) oğlum hangi yurdun kantinindesin sen?
+4
-nah 4, bi çık da bak bakiyim.
dışarı çıkıp yurt tabelasını baktığımda eşek gibi yazılmış olan "3. yurt *" yazısını görmemle son yarım saatim bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti.
düşünüyorum da, ya arkadaşım beni 2-3 dakika sonra arasaydı, olacakları hatırlamak isteyecek miydim? "nerdesin sen lan" diye bağırarak bir kız odasında daldığımı düşünüyorum da... bu dalgınlığım ve cüretim olabilecek en az hasarla atlatılmış.
bir anlik aptalca düsünceden kaynaklanan durum. ama sonra anlarsiniz ki aptallik rezil olmamak icin hersey normalmis gibi davranip kasmak. gelelim hemen örneyime:
hayati * okuldan cikar istasyona yürüyüp trenini bekler. tren bir kac dakka sonra gelir, inmek istenen yerde inilir ve eve giden yolu kisaltmak icin tarlalardan gecmek gelir aklina. ama bizim saf unutmus ki kis dogal olarak her yer camur. bu baslar yürümeye etrafina bakar millet onu izlemektedir * tabi ki hayati anlamistir ne salak bi düsünce oldugunu ama rezil olmamak icin bütün yolu yürür evine kadar. ayakkablari ve kotu camur icinde olur. kapiyi acar ve babasiyla karsilasir bu tabi hemen sorar " neden böyle camur icindesin?" hayati utancindan biseyler geveliyip odasina cekilir. baba arkadan bakip resmen gülme krizine girer.
afacan kardesle alisverise gidip oyuncak reyonuna salmak* akabinde kardesin her eline gecirdigi oyuncagi almak istemesi, sizinle ayni derdi paylasan bir annenin israrla oglunu* cagirirken siz de kardesinize "kaaaaan geaaaal" diye seslenmeniz. davayi aninda cakarak kardesinizi kapip ortamamdan yarilarak uzaklasmaniz.
arabayla ise gitmek, sirketin önünde "dur su sarki bitsin öyle girerim iceri" diye düsünmek, sarki bittikten sonra anahtari kontakta birakip kapinin dügmesini elle bastiktan sonra sirkete girmek. mesai cikisi arabaya giderken yana yana anahtar aramak, lan nerde bu .bne anahtar diye söylenmek akabinde acaba? yok lan olamaz diyerekten arabanin camindan iceri bakarak anahtarin hala kontakta durdugunu görmek. sürekli acik olan bagajdan arabaya girmek ve cabukca ortamdan uzaklasmak. bu durumun 3-4 defa tekrarlanmasi, her defasinda arabanin calinmamasina dua ederek kendi dalginligindan *utanmak.
iş icabı bir şirkete kavga edercesine bi mail yazılır, hataları yüzüne vurulur ve düzeltmeleri istenir. gelen cevapta ben ne yapabilirim denir sadece. olay müdüre bildirilir, daha sert bir uslupla ağzının payı verilir şirkete. gelen cevapta yine ben ne yapabilirim der, sonra farkedilirki yanlış şirkete mail atılmıştır hep. allahtan şirket yabancıdır, gelipte bizi rezil etmez, müdüre çaktırmadan özürler dilenir, doğru şirkete hücum edilir.*
daha yeni biriyle beraber olmaya başlamışsınızdır..yeni başlamanın gereği olarak ne yapılır? tabi ki onun en iyi dostuyla tanıştırılırsınız.. muhabbet çok tatlı bir hal almıştır.. herhalde bu tatlı muhabbetin getirisi olcaktır ki (bkz: yapılmış en aptalca dalgınlık) lardan birini yaparsınız.. kız arkadaşının dostuna yanlışlıkla aşkım dersiniz...bi anda kız arkadaşınızın gözleri üzerinize kilitlenir...ortam buz keser... (bkz: boku yemek)... bu kadar da değildir çok daha kötüsü vardır.. üzerinize bir çift göz daha kilitlenmiştir... o da ortamdaki son kişi olan kızın erkek arkadaşıdır..
(bkz: iki kere boku yemek)
gecenin bir körü msn'de arkadaşımla konuşurken o arkadaşıma kendisinin uludağ sözlük'te moderatör olduğunu unutup "ya acaba hedesözlük'e uludan entry mi copy-paste etsem" demek, karşılığında da cevap olarak "tamam, kaç ay çaylaklık istersin" cevabını almak.
(bkz: pot katliamı)
* baharatli cubuk ile beraber sigara icerken bilgisayara kendini fazla kaptirmis olman neticesinde kimi zaman cubuk krakerden bir nefes almak, kimi zaman ise sigarayi isirmak.