Bazen sabah uyandığında, eşinin yüzündeki o ifadeden anlarsın. Çünkü sözcüklerin ötesinde bir dil vardır. Hissedersin bunu.
Bazen de gece uyurken farkına varırsın.
O hanım hanımcık kadın, bir anda yastığın altından straponu çıkarır ve şöyle der:
+ hep sen mi yapacaksın? Bu gece sıra bende!
Evlilik zarar görmesin diye sesini çıkarmazsın.
Ama artık bu alışkanlık haline gelir. Erkekliğin ve kocalığın biter. Kimselere de anlatamazsın.
Hayatı zindan eder.
Ben sana demiştimciler çıkacağı için kimselere de anlatamazsın. Boşanmak istersin ama toplumsal baskılar vurur yüzüne. Ve Son çare olarak aldatırsın onu. Başka birinin altında inim inim inlersin. Veya üstüne çıkıp zıp zıp zıplarsın.
Sırf intikam almak için yaparsın bunu...
Ama bu seferde pişmanlık duygusuyla yaşarsın.
Neden yaptım bunu? Diye aynaya bakıp yüzleşirsin kendinle.
Ve sonu intihara kadar gidebilir.
işte Bu yüzden eş seçimi çok önemli.
Hanım hanımcık sandığınız kızın aslında bir cadı olduğunu anladığınız andır.
Saçlarını okşarsınız, öper, koklarsınız onu. Ve tabi ki eşiniz olarak sevişirsiniz.
Tam duşa girmek için yataktan kalkacağınız an;
hatun yastığın altından strapon'u çıkarır. Belden bağlar ve şöyle der:
+ sıra bende!
işte o anda anlarsınız yanlış kişiyle evlendiğinizi.
cahilliğin nirvanası olan aptal olduğunu anladığınız andır.
bu kadar aptallık olmaz.
yok yani, ayakkabı alırken veya elbise alırken üzerime oluyor mu diye bakmak yetmiyor.
acaba başka giysilerle nasıl kompozisyon yaparım, renk uyumu nasıl olur, leke tutar mı, terletir mi, hangi ortam mevsim havada ve gece mi gündüz mü giyerim diye düşünmek değerlendirmek de yetmiyor...
hangi kumaş dokuma kimyasal boya vb alerjik reaksiyonlar bakteri mantar ter nem tutma vb değerlerine de sağlık açısından bakmıyor musunuz?
bu fiyata olur mu olmaz mı başka bir yerde daha hesaplı olur mu vs bakmıyor musunuz?
bir insanla evlenmek ömrünüzü yaşamınızı geleceğinizi her şeyinizi paylaşmak yeri gelip onun ellerine teslim edeceğiniz olmasını bırakın, arkadaş bile olsanız veya kalkıp içmeye maça bile gitseniz bu adam nasıl biri bununla yola çıkılır mı buna değer mi diye düşünürsünüz.
ondan sonra boşanma avukatları, terapistler, aile büyükleri, arkadaşlar, hatırı sayılır dostlara dert yanıp yanlışı başka bir yanlış ile düzeltmeye, kantrandan şeker yapmaya çalışıyorsunuz.
tamam, katrandan olmaz şeker, olsa da cinsini düdüklediğim cinsine çeker sözünü bilmiyor olabiliirsiniz ama bir de sözlüğe gelip kafa ütülersiniz.
bu insanlara "ulan aptal, kavun alırken bile götünü koklayıp alıyorsun" demek lazım da bu insanın aklı zekası tecrübeleri yaşamı buna müsait değil.
bu insanlara evlenmek evlilik cüzdanı vermek şöyle dursun, evlenmesine izin vermemek gerek.
evlense bile çocuk sahibi olmaması için kısırlaştırılması gerek.
neden mi?
böyle mutsuz ailede veya parçalanan ya da toplum çevre ekonomik nedenlerle parçalanmayıp bir arada yaşamanın işkence halini aldığı bir ailede yetişen çocuk nasıl bir ruh halinde olur?
o bakımdan...
Aslında nişanlandığında bile anlıyorsun da geri dönüş için kimse sana yüz vermiyor.
Hayatta hiçbir yol dönülmez değil, ama mesafe katettikten sonra geri dönüş yolu da hep zorlaşıyor. Dönün, dönmekten çekinmeyin. Sizi ileriye zorlayan Hiç kimse sizin yaşadıklarınızı anlamayacak çünkü.