aynı durumun üniversite versiyonu vardır. üniversiteyi kazanırsın ve gidersin fakat bir zaman sonra yine iç sesin kulak verir : ne işim var lan benim bu bölümde, burada okuyup da ne yapacağım, diye. gel de çık işin içinden ondan sonra.
dikey geçiş ve yatay geçişin neler olduğunu, nasıl yapıldığını öğrenmek ve uygulamak için çırpınmaya başlamaktır. ancak bi boka yaramayan çırpınışlardır. zira yanlış bölümde okuduğunu anlayana kadar iş işten geçer zaten.
dikey geçiş ve yatay geçişin neler olduğunu, nasıl yapıldığını öğrenmek ve uygulamak için çırpınmaya başlamaktır. ancak bi boka yaramayan çırpınışlardır. zira yanlış bölümde okuduğunu anlayana kadar iş işten geçer zaten.
berbat bir durum olsa gerek. bir daha girmeyi düşünsen ilk sene puanın kırılır.mecburen ikinci sene beklenir. ama artık herşey unutulmuştur falan çok sıkıntı. neyse ki çok isteyerek gideceğim bölümüme.
genelde okulun ilk senesinde başa gelen durumdur. ama ''okumak kaçınılmazsa zevk almaya bak'' felsefesiyle yola devam etmek gerekir. öteki türlü tekrar sınava gir, aynı stres, sıfır garanti vs. insanın gözü pek yemez *.
Bu düsünce insanın beyninin yanmasına sebep veriyormuş. Universiteyi kazandığım için kendimde dahil olmak üzere çok fazla insanın mutlu olduğunu gördüm ama okula basladıktan sonra işlerin değiştiğini yeni fark ettim. ilk bir haftayı devirdikten sonra girilen derslerin bunda etkisi çok büyük. işin en kötüsüde bölümü nasıl değiştireceğini bilmemek, bilsen bile buna cesaret etmeye korkmak. Mesela okul hayatın boyunca en nefret ettiğin dersin yeniden karşında hortladığını görüyorsun ve lan hani üniversite farklı olacaktı diyorsun... Derslere karşı bir ilgi, alaka beslemiyorsun. En boktan dönemleri atlattık derken yine boktan bir durumla karşı karşıya kalmak işte bu tam bana göre olan bir şey. En başarılı olduğum şey...