bu bir sobalı ev ritüelidir,çaydanlık ortaya konur etrafı portakal kabuğu ile süslenir,sabah sobanın içerisinde sucuk pişirilir, akşamdan kalan mis gibi kokunun içine edililerek ritüel tamamlanır.
ritmik biçimde puflayıp ortamın havasını değiştirmese de eldekinin her şeyinden faydalanma mantığının en çarpıcı örneklerinden biridir. onu yapanlar tüketici damgasını en az hak eden tüketenlerdi.
ayva ve limon kabuğu da aynı işlevi görmekteydi. benim gibi boğazı büyük insanlar içinse en işlevlisi, soba üstü ekmekti bence. bırakın ekmek koksun efenim. yiyelim, yiyelim.
sobanın üstünde yanan portakal kabuklarının kokusuna bir de patlamış mısır kokusu karışmalı. hem de yağlı ve tuzlusundan. nasıl olsa büyüyünce yenemeyecek. kiloydu, kolesteroldü, reflüydü derken. yense burundan gelecek. iyi ki yemişiz doyasıya. şimdi de zaman zaman ipin ucunu kaçırıyoruz ama vicdan azabı peşimizi bırakmıyor. lokmalar boğazımıza diziliyor. nasıl dizilmesin? ölçüm aletine çıktığımızda her şey o kadar ayrıntılı görülüyor ki. yaşımızı bile hesaplıyor alet. eğer sizi beğenmediyse 4-5 yaş koyuyor yaşınızın üzerine. hangi kadın dayanabilir buna?
portakal kokusunun odaya yayılması için yapılan çok güzel bir şeydir ama kabukların yanmamasına dikkat edilmeli yoksa o güzel kokunun heme nardından yanık kokusu hiç hoş olmaz...
kokan portakal kabuk kokusu iyice yanık kokusuna döndügü anlarda farklı curcuna yaşanırdı. bazı zamanlar fındıkları dizerdik sobanın üstüne. trt güzel film verecegi zaman ışıkları kapatırdık sinema gibi olsun diye. çocukluk bir başka ve o zamanlar kar daha bir güzel yagıyordu sanki.
evdeki meyve türünün durumuna göre mandalina kabuğu da olabilecek evin içine hoş koku yayan eylemdir böyle ufak tefek güzellikler özletir sobayı arkasında suratın kızarıncaya kadar durmayı iliklerine kadar ısınmayı güzeldi beaa..
dünaynın en keyifli eylemi.
hele bir de o kabuğu ortasından ikiye katlayıp sobanın gövdesine sıkınca küçük küçük kıvılcımlar çıkar ortaya süper olur.
aklıma geldi de çocukluğumun en keyifli anları soba başında geçmiştir.
bu kabuklar daha sonra bir güzel yakılırdı aynı sobada. mis gibi kokan ev ayrıca sıcacık olurdu anlık da olsa. hiçbir şey odan sobasının verdiği sıcaklığı vermiyor arkadaş. insanın ilikleri ısınıyordu şerefsizim.
eski küçük sobalı evimizde yaptığımız o kabuğun orda yanasıya kadar beklediğim ve güzel koku veren çocukluğumun çok güzel anılarına vesile olan hadise.
hey gidi günler! yer samsun, anneannemler ya da babannemler *...sömestr tatili olmuş, her yer ayaz. yanan bir sobanın önünde portakal yenmiş. küçük dernier haricot annesine çaktırmadan atar kabukları sobanın üzerine (nitekim annesi kokusundan rahatsız olmaktadır her kokuya duyduğu rahatsızlık gibi). çok zaman geçmeden koku tüm salona yayılır, anne haricot durumu farkedince kızar küçük haricot'a. halbuki o güzelim koku öyle hoşuna gitmektedir ki dernier haricot'un... anne haricot portakal kabuklarını bir maşa yardımı ile alır ve çöpe gönderir. zavallı haricot'un duyduğu üzüntüyü babannesi farkeder ve içeriden fındık alır gelir.
(bkz: sobada fındık kavurmak)
şimdi herkes doğalgaza dönmüş, hiç o eski ayrıntılar var mı ki? o ayrıntılar ki kendisi küçük etkisi kocaman...