bütün sokakta arkadaşları ile oynamış üstü, başı her bir yanı ak kirler içinde olan çocuğun gözlerindeki hüzündür. gözyaşları zamandan çalar, yanakları kirletir ama o çocuk hala saf ve temizdir.
burnundan akan sümükleri diliyle ittiren çocuktur. elinin tersiyle akan sümüklerini sıyırıp yanağına bulaştırır. üstelik bir çok büyüğün "dağıtmayın ulan o kumu" demelerine anlamsızca bakan ve kumda oynamaktan ziyadesiyle keyif alan çocuktur. annesinin camdan uzattığı ekmek arasını kumlu elleriyle yerken, ağzına gelen çıtırtıları umursamayan çocuktur. hüzünlüdür elbet, her çocuk kadar..altında ezildiği hayalleri vardır. kaldıramamaktan korkar, büyüyüp baba olmayı hayal eder ama babalığı kendisine alınan tahta bir oyuncağın aralığından tartar. anne olmayı hayal eder ama anneliği bir oyuncak bebeğin ağzına numaradan süt vererek büyütür içinde. hüzünlenir..çünkü ona hayatın ta kendisi armağan edilmiştir.
masumiyetin gözle görünür hallerinden biridir. içtendir, sıcacıktır. ya mahalle maçı için topu olan çocuk onu oyuna almamıştır, ya annesinin ekmek alması için verdiği parayı düşürmüştür, ya da oynarken üstünü kirlettiğinden annesinin kızmasından korktuğu için ağlıyordur. bir yandan burnu akar, kazağının kol bölümü ya da diliyle yok eder onları. karşısına geçip baktığınızda iç sızlatır. sonra dersiniz ki; keşke ağlayışlarımız o kadar içten, ağlama sebeplerimiz o kadar masum olsaydı. keşke önce kendimize olan nefretimiz, kızgınlığımız, affedemeyişimiz olmasaydı bizi gözyaşlarına boğan. şanlısın çocuk en azından acılarını, korkularını gözyaşlarınla dindirebilecek yaşta olduğun için.