Gecenin kırbacı şaklayınca günün sırtında, tenhaların sesi gibi dağılırsın üstüme ey sevgili, güneşli günler artığıdır gözlerin, tüm umutlarım ay yüzünde tutulur, karanlıklar siner köşe başlarıma...
Tanrısız bir misafirdir aşkın, bulduğunu değil umduğunu ister benden, ister ki göğün ellerinden kayan yıldızlar gibi biteviye düşeyim girdaplarına, sağılmasın zaman artığı yaralarım, kanasın hiç durmadan kanasın ve boyasın çıplak şafaklarını kızıllığına…
Umutların parlak, sabit alevini soğuk bir duş gibi söndürüveren sesin dağılsın istersin saatimin tik-taklarına, gelişin gibi gidişinde sürsün hükmünü azabın can yakan kıskaçlarında…
Bilmezsin ki;
Gitmenin, bende bitmenin elinde olmadığını,
Bilmezsin ki;
Tanrısal gücünün kaynağının ben olduğumu,
Ve bilmezsin ki;
Azabın azb’ dan türediğini, her azabın bir lezzet içerdiğini...
Dilimde doğan en uzun hecedir aşk, nikbin bir güneşi bedbin bir gecenin koynuna taşır ve ellerim işte bu yüzden her daim istemesen de ellerinle ışır.
Arnavut kaldırımlı bir çıkmaz sokaktır ömrüm, bütün kapılarım sana açılır. Sen bilmesen de, adının önünde zincirli tüm sıfatlar gönlümün sağ alt köşesinden çıkışır. içim sıra yürüyen kanlı bir ayak izidir yüzün, bastığın her toprak altında seni solur...
Şikayetim yok! Senden gelen her acı kabulüm, gün kaçkını aşk yaralarım karanlığın taçlanmış düşünü giyer ve sen ateşten bir su gibi serpilirsin içime. Yanar, yıkılırım uykusuz gözlerinin koynunda, kölelik hırkasını gönüllü giymiş bir tanrıyım hatıralar ülkesinde. Ve sen aşkın tüm gücü sende sanırsın, oysa ne çok yanılırsın…
Olsun, tüm sanmalar sende takılı kalsın. Bak şehir yine zifire batmakta, titrek sokak lambalarında yine ayak seslerin, kurşunu senden kalemi benden bir yazı beni çağırmakta…
Hoş geldin sevgili hoş geldin…
Gün bitti sen başladın,
Ben bittim aşk başlasın….