--spoiler--
Tavşan gibi korkak uykular vardır. En düşük bir endişe ruhta çıt çıkarsa dört nala kaçarlar.
--spoiler--
henüz ilk sayfalarında, sağlam bir kitap olduğunu göstermiştir.
--spoiler--
Hayat da böyledir, Mefharet, hayat da böyledir. Çaresizlik ve tehlike anları vardır ki, o zaman çırpınmaya ve haykırmaya gelmez. Batar insan ve boğulur. Marifet o anları geçirmektir. Sonrası gittikçe kolaylaşır. Kadere teslim olmak lâzımdır o anlarda. Menfi, miskin, âciz bir tevekkül değildir bu. Anlıyor musun? isyanın tekniğidir. Yani sabırdır. Müspet, enerjik, hedefli, iyimser bir sabır. Dikkat et sözüme, Bu dünyada ölümden başka hemen her şeyin bir çaresi vardır. Mesele diye karşımıza çıkan zorlukların çoğunu kendi ruhumuzun içinde halledebiliriz.
--spoiler--
ikinci dünya savaşı sonrası... insanlar ümitsiz, endişeli, korku içinde. böyle bir ortamda kimileri tamamen kendisini düşünür, hazcı bir anlayış edinir, dış dünyadaki karmaşaya duyarsız kalarak hayattaki en büyük idealleri adeta yemek,tüketmek oluverir. kimileri çözümü dışarda arar, kurtuluş batı'dadır. kimileriyse kendilerinde bir dünya kurup buraya sığınırlar, ada derler, ütopya derler, simeranya derler bu kurduklarına...
yalnızız, ana karakterinden en yan karakterine herkesin yalana bulaşıyor olmasının kaçınılmaz kıldığı yalnızlığı konu edinen, ideal karakteri olmayan kitaptır.
romanın arka planını iki önemli şey oluşturur. ilki, bergson'un sezgicilik'i. öyle ki bu akımın kıvılcımları, karakter ile olaylarla sayfalara sıklıkla sıçrar. samim'in meral'e, feriha ile yaşananlardan habersiz aynı dudak boyası alması, telekinezinin ta kendisidir. yine meral'in ölümünde başka mekanlarda bulunan samim, mefharet ve necile'nin yanık kokusu almaları sezgicilikle açıklanır. renginaz'ın ruhlarla olan konuşması, meral'in felaketini önceden saatine kadar biliyor oluşu da.
psikolojik tahlileriyle çağdaş romanlarımız arasından yeri bambaşka olan yalnızız'ın arka planını oluşturan ikinci ve daha önemli nokta ise yalnızız'ı yalnızız yapan asıl şey, simeranya'dır. simeranya, kitabın ana karakteri samim'in çevresindeki huzursuzluklardan kaçtığı adası, kendince kurduğu ütopyasıdır. ikinci dünya savaşı oluşan kaos ortamından kurtulmak için bacon, huxley gibi yazarların da bu tür ütopyalar kurduğu bilinse de peyami safa'nın simeranya'sının başlı başına bir adının olması, daha da önemlisi sağlam bir inanca dayanması onu, o dönemde oluşturulan ütopyalardan ayrı kılar. kitapta, yer yer samim'in hatıra defterinden aktarılan notlarla, simeranya adasının nasıl bir yer olduğu anlatılır. bu notlarda, eğitimden sıkça söz edilir. Simeranya'nın eğitim yapısında ezberci, dikte edilen bir anlayış yok, okulun yerine de laboratuar ve kütüphane vardır. öğrenciler, kendi yeteneklerini geliştirme adına istedikleri alana yönelirler, araştırma ve çalışmalarını kendi ilgilerince yaparlar. memnunsuzluk durumunda ise istenilen herhangi bir alana geçiş mümkündür. genel anlamda baktığımız eğitime, öğrenmeyi öğrenmenin ön planda tutulduğu bir sistem hakimdir. seneler sonra batı'nın 1980'lerde, türkiye'nin ise 2000'lerde is eğitim anlayışına oturtmaya çalıştığı öğrenci merkezli anlayış da hemen hemen budur. sağlık alanında, önleyici sağlık hizmeti benimsenmiştir. hastalığın insanın vucudunda değil hayatında aramak gerektiğine inanılır. simeranya'nın sağlık görüşü, hastalıkların biyolojik değil tamamen ruhsal kaynaklı olduğudur. en basitinden bir insan grip olduysa, bunun sebebi hastalık öncesi yaşadığı moralsizlik, endişe ya da stres gibi olumsuz ruh halleridir. bu adanın bir diğer önemli anlayışı ise, kitaptan sonraki senelerde önem kazanmış olan pluralist bakış açısıdır. bu bakış açısına göre bilimler insani, pozitif gibi dllara ayrılmayıp tek çatı altında birleştirilmiştir. bütün bunların yanında yalan kavramı da simeranya'nın anlayışında özellikle yer bulur. yalan, bu adada, asla kabul görmeyen, dışlanmış kirliliktir. bu temiz dünyayı böylesine yaşanılır kılan en büyük etkense hiç şüphesiz yalanlardan arınık olmasıdır.
yalnızız, bir yerlere çağırışın romanıdır. yazar içinde döneminin her şeyini barındıran kitabında herkese, bütün insanlara seslenir: "tarihinin hiçbir devrinde kendine bu kadar yabancı, bu kadar hayran ve düşman olmadın."
genelde matmazel noraliya'nın koltuğu peyami safa'nın zirvesi olarak değerlendirilir ve peyami safa'nın düşünce dünyasını en iyi matmazel noraliya'nın koltuğu'nun anlattığı söylenir ancak ben buna katılmıyorum.
birçok kez yazılmış bir kez de ben ekleyeyim.
--spoiler--
ey bahtsız! tarihinin hiç bir devrinde kendine bu kadar yabancı, bu kadar hayran ve düşman olmadın. laboratuvarında aradığın, incelediğin, oyduğun, dibine indiğin, sırrını deştiğin her şey arasında yalnız ruhun yok.
onu beyin hücrelerinin bir üfürüğü sanmakla başlayan müthiş gafletin, otuz yıl içinde gördüğün iki muazzam dünya harbinin kan ve gözyaşı çağlayanlarında en büyük dersi arayan gözlerine bir körlük perdesi indirdi. bırak şu maddeyi, boğ şu ölçü dehanı, doy şu fizik ve matematik tecessüsüne(merak), kov şu kemmiyet fikrini, dal kendi içine, koş kendi kendinin peşinden, bul onu, bul kendini, bul ruhunu, bul, sev, bil, an, gör, kendi içinde gör allah'ını kendine dön, kendine bak, kendine gel aptalca bir konfor aşkından doğduğu halde her biri daha korkunç bir dünya harbi hazırlayan teknik mucizelerinin yanında, senin iç zıtlıklarını elemeye yarayacak ve seni kendi kendinle boğuşmaktan kurtaracak ruh mucizelerini ara.
inan mânevilere ve mukaddeslere, inan! onlar hakkında bu kadar küçükçe düşünmekten utan! her sezilen derinliğin ifşa ettiklerini düşünmekten bile seni alıkoyan tabiatçı metodlarını fırlat ve bitlenmiş elbiseler gibi at. ortaçağ papazında haklı olarak ayıpladığın darkafalılığın anlayış sınırlarını daha fazla darlaştıran beş duyu idrakinin kapalı dünyası içinde kalma.
--spoiler--
hayatımda hiçbir romanı bu kadar merak etmemiştim. peyami safa nın efsane romanıymış. ama özel bir kitap olduğu için almaktan ziyade biri tarafından hediye edilmesini tercih ederim. en kısa sürede okuyacağım,hatta defalarca okuyacağım bir roman olduğu muhakkak!
Güç bela mırıldanan acınası yoldaşlar, ışıkları söndürüp gidin ve mücevherleri geri verin. Yeni bir gizem şarkı söylüyor kemiklerinizde. Meşru garipliğinizi geliştirin. *
--spoiler--
ya sekiz ay evvel yalan söylemişti; his birliği aldanışı vermek için. ya dün yalan söylemişti his kopuşu azabı vermek için. yahut da hakikaten değişmişti. birinci ve ikinci ihtimal; fettanlık. üçüncü ihtimal; isyan. dördüncü bir ihtimal yok. hepsi fena. bütün aşk önünde beni aptallaştıran bir seraba dönüyor.
zekamın istikametinden gururuma sapladığı bu bıçağın acısı beni uyutmadı. *
(...)
azap çekmek onun tabiatı benim güldüğüm şeylerin hepsine ağlar o. yeşil hikayesine şaştım abla. sekiz ay evvel kız ona yeşili sevdiğini söylemiş. sekiz ay sonra aksini söylemiş. al sana sekiz saatlik uykunun kanına giren bir mesele. ya o zaman yalan söyledi, ya şimdi. yahut da yeşilden de ağabeyimden de soğumuştur. başka ihtimal var mı ? yok. madem ki yok uyku da yok.
yeşillenmenin bu türlüsünü hiç görmedim. *
--spoiler--
bana kalırsa türk edebiyatının zirvesidir.
bu yoruma katılmayanlar olabilir. ama bu yorumuma katılmayanlar en azından yalnızız'ın peyami safa'nın zirvesi olduğu gerçeğini kabul edeceklerdir.
sözlükte sadece 2 sayfa giri girildiğini görünce hayal kırıklığına uğradım. ejderha dövmeli kız'a yani popüler kültürün sadece raf dolduran bir kitabına yazılan yorum ile yalnızıza yazılan yorumların eşit olması beni rahatsız etti. neyse...
okuyun efendim. okuduktan sonra bana teşekkür iletileri atacağınıza eminim.
insanı alıp sürükleyen; keşke 300 sayfa daha sürse denen bir kitap.
sizi sürprizden sürprize sürükleyip şaşırtması mı?
samim karakterinin muazzam tespitleri mi?
samin'in hayalindeki ülkenin tasviri mi?
şu parça bile yeterli yalnızız'ın ne kadar muazzam bir eser olduğunu kanıtlamaya
--spoiler--
ey bahtsız! tarihinin hiç bir devrinde kendine bu kadar yabancı, bu kadar hayran ve düşman olmadın. laboratuvarında aradığın, incelediğin, oyduğun, dibine indiğin, sırrını deştiğin her şey arasında yalnız ruhun yok. onu beyin hücrelerinin bir üfürüğü sanmakla başlayan müthiş gafletin, otuz yıl içinde gördüğün iki muazzam dünya harbinin kan ve gözyaşı çağlayanlarında en büyük dersi arayan gözlerine bir körlük perdesi indirdi. bırak şu maddeyi, boğ şu ölçü dehanı, doy şu fizik ve matematik tecessüsüne(merak), kov şu kemmiyet fikrini, dal kendi içine, koş kendi kendinin peşinden, bul onu, bul kendini, bul ruhunu, bul, sev, bil, an, gör, kendi içinde gör allah'ını kendine dön, kendine bak, kendine gel aptalca bir konfor aşkından doğduğu halde her biri daha korkunç bir dünya harbi hazırlayan teknik mucizelerinin yanında, senin iç zıtlıklarını elemeye yarayacak ve seni kendi kendinle boğuşmaktan kurtaracak ruh mucizelerini ara. inan mânevilere ve mukaddeslere, inan! onlar hakkında bu kadar küçükçe düşünmekten utan! her sezilen derinliğin ifşa ettiklerini düşünmekten bile seni alıkoyan tabiatçı metodlarını fırlat ve bitlenmiş elbiseler gibi at. ortaçağ papazında haklı olarak ayıpladığın darkafalılığın anlayış sınırlarını daha fazla darlaştıran beş duyu idrakinin kapalı dünyası içinde kalma.
--spoiler--
okuyun. bir daha okuyun. bir daha okuyun. sonra da okutun.
--spoiler--
halk sevginin veya alâkanın objesini ortadan kaldırmakla meseleyi kestirme halledeceğini sanır ve sevdiğini öldürür. biz meselenin dışarıda değil, içimizde halledilebileceğini daha çok anlarız. çünkü dâva yalnız sevgili ile kendimiz arasında değil, hattâ senin meselende olduğu gibi hiç değil, asıl dâva kendimizle kendimiz arasındadır. sevgiliyi dışarda öldürmek neye yarar? i̇çimizde yaşadığı müddetçe, biz sadece bir şeklin kaatili olmakla kalırız. onu içimizde öldürebilmeliyiz. unutmak budur. tereddüdün lüzumsuz. rezil etmek veya öldürmek, yani mânen veya maddeten öldürmek, verdiği zafer gururu ne olursa olsun, meseleyi halletmez
--spoiler--
--spoiler--
ey bahtsız! tarihinin hiç bir devrinde kendine bu kadar yabancı, bu kadar hayran ve düşman olmadın. laboratuvarında aradığın, incelediğin, oyduğun, dibine indiğin, sırrını deştiğin her şey arasında yalnız ruhun yok. onu beyin hücrelerinin bir üfürüğü sanmakla başlayan müthiş gafletin, otuz yıl içinde gördüğün iki muazzam dünya harbinin kan ve gözyaşı çağlayanlarında en büyük dersi arayan gözlerine bir körlük perdesi indirdi. bırak şu maddeyi, boğ şu ölçü dehanı, doy şu fizik ve matematik tecessüsüne(merak), kov şu kemmiyet fikrini, dal kendi içine, koş kendi kendinin peşinden, bul onu, bul kendini, bul ruhunu, bul, sev, bil, an, gör, kendi içinde gör allah'ını kendine dön, kendine bak, kendine gel aptalca bir konfor aşkından doğduğu halde her biri daha korkunç bir dünya harbi hazırlayan teknik mucizelerinin yanında, senin iç zıtlıklarını elemeye yarayacak ve seni kendi kendinle boğuşmaktan kurtaracak ruh mucizelerini ara. inan mânevilere ve mukaddeslere, inan! onlar hakkında bu kadar küçükçe düşünmekten utan! her sezilen derinliğin ifşa ettiklerini düşünmekten bile seni alıkoyan tabiatçı metodlarını fırlat ve bitlenmiş elbiseler gibi at. ortaçağ papazında haklı olarak ayıpladığın darkafalılığın anlayış sınırlarını daha fazla darlaştıran beş duyu idrakinin kapalı dünyası içinde kalma.
--spoiler--
Yalnızım, evet yalnızız. Yani, bak, büyük kalabalıkların ortasında, insan denilen sosyal varlık kendi iç dünyasının mahpusu halinde, şifasız bir yalnızlığa mahkum. Yalnızım, evet herkes yalnızdır, yalnızız. bütün ihtilaflarımızda yalnızlıklarımız çarpışıyor. Hatta kendi kendimizle mücadelelerimizde bile kendilerimiz birbirine karşı yalnızdır...
peyami safa şaheseri. kitapta çok güzel şeyler var, her şeyden önce simerenya... ancak bana göre kitabın asıl konusu: yalancı insanlar asla bir yere varamaz ve yaptıklarının cezasını çeker.
"kendi kendimden nefretimin çevrelediği ve çirkinlestirdiği bir dünyada yalnızım."